Cenevre
Türkiye bundan iki yıl önce ihracatta girilen “100’ler ligi” kategorisine, küresel ekonomik krizin etkisiyle tutunmakta güçlük çekiyor. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan 2008’de 132 milyar dolar olan ihracatın, bu yıl 100 milyar doların altına inmemesi için çaba harcadıklarını söylüyor. Bu çabanın en somut göstergesi önceki gün Dünya Ticaret Örgütü’nde (DTÖ) 3.5 dakikayla sınırlı olan konuşmasına yerleştirdiği mesajdı.
Çağlayan bu konuşmada “DTÖ’ye katılım, kurallara dayalı çok taraflı ticaret sistemini zenginleştiren bir süreçtir. Kapımızı yeni üyelere açık tutmamız çok önemli. Katılım süreci, en az gelişmiş ülkeler ve gelişme yolundaki ülkeler için gereksiz yük getirmemelidir. Üyeliğin genişlemesi DTÖ’yü gerçek anlamda evrensel bir kurum yapacaktır. Bu nedenle, Türkiye katılım sürecinin kolaylaştırılmasına öncelik verilmesi için DTÖ üyelerine çağrıda bulunuyor” diyor.
‘Katılım Platformu’
Çağlayan ile DTÖ’nün 7. Bakanlar Konferansı’nı izlemek üzere gittiğimiz Cenevre’de İsviçre Büyükelçisi Bozkurt Aran’ın ev sahipliğinde “Dış ticareti masaya yatırdık” diyeceğim kadar uzun saatler bir arada olduk.
Çağlayan, kriz nedeniyle 16 trilyon dolardan, 12 trilyon dolara gerileyen
CENEVRE
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) 7. Bakanlar Konferansı toplantılarına katılmak üzere geldiği Cenevre’de, gazetecilerin İsviçre’de minare yapımına ilişkin olarak yapılan referandumun sonuçlarıyla ilgili sorularını yanıtladı.
Bakan Çağlayan, minare yapımı konusunun referanduma taşınmasının yanlış olduğunu, bunun pek çok Avrupalı bakan ve Vatikan tarafından da dile getirildiğini belirtirken şöyle dedi:
“İsviçre’nin nüfusu 7.5 milyon, yaklaşık 400 bin Müslüman nüfus var. İsviçre’de 150 cami var, 4 tane minare var. Bahse konu referandumun yeni yapılacak 2 minare üzerinde olduğu söyleniyor. Bunun bir şehir planlamacısı tarafından yapılması, bu konuda referanduma gidilmemesi gerektiği söyleniyor. Bizlerin söyleyeceğini diğer ülke temsilcileri dile getirmiş; AB Dönem Başkanı İsveç’in referanduma tepkisi var. İsveç’te böyle bir şeye izin verilmeyeceğini belirttiler. Fransa, İtalya Dışişleri Bakanları bu konuyu hoşgörüsüzlük olarak nitelendiriyor. Vatikan Göçmen İşleri Kurulu Başkanı Kardinal de çok net bir tavır ortaya koyuyor. ‘Minare yapımının yasaklanması din özgürlüğüne ve göçmenlerin bütünleşme sürecine darbedir’ diyor. Vatikan tarafından kaygıyla
Çok zenginlerin paralarının çok konuşulmasından pek hoşlanmazlar. Malum bizde bir laf vardır: “Çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz.” Bu atasözünün Rusya’da karşılığı var mı bilmiyorum ama, olsa iyi olurdu. Zira Rusya’nın en zengin işadamlarını listesine 45’inci sıradan giren Telman İsmailov’un başı “zenginlik gösterisi” yüzünden epeyce derde girdi. Gösteri Türkiye’de olunca, Rusya Başbakanı Putin’in, “çelik yumruğu” işadamının tepesine inmekte gecikmedi. İsmailov, Antalya’da yaptığı Mardan Palace oteline görkemli bir açılış yaptı. 1 milyar pound’luk yatırımla!.. Açılış 20-25 milyon dolara mal oldu. İsmailov, Hollwood yıldızlarının da katıldığı bu parıltılı açılıştan sonra karanlığa doğru sürüklendi.
Banka hesapları donduruldu
Putin açılıştan yalnızca 18 gün sonra, “Küresel krizde Rusya’dan kazandığın paraları nasıl Türkiye’de yersin” cümlesini etmişcesine, İsmailov’un “Çerkizovsky Pazarı”na baskın düzenledi. 2 milyar dolar değerinde kaçak mal bulunduğu iddiasıyla, İsmailov’a davalar açıldı, banka hesapları donduruldu. İsmailov’un başına gelenleri siyasi nedenlerle açıklayanlar da oluyor. İsmailov’un Putin yönetimi ile anlaşamayan Moskova Belediye Başkanı Yuril Lujkov
Yüksekova diye özellikle yazdım; “İran” ve “Yüksekova” kelimeleri, bugüne kadar ancak güvenlik raporlarında uyuşturucu trafiğinden söz edilirken yan yana gelebilirdi.
Oysa ki Ergün, İran ile kurulması planlanan “Serbest Sanayi Bölgesi” yerleşkelerini anlatırken, Yüksekova’yı da alternatifler arasına koyuyor.
İran; yatırımın hem Türkiye, hem de İran sınırını kapsamasını öneriyor. Türkiye ise yatırım yeri seçerken, Doğu ve Güneydoğu sınırında kapsamlı bir araştırma yürütüyor. Geçen hafta Başbakanlık Müsteşarlığı’nda, Dışişleri Bakanlığı ve dış ticaret birimlerinin de içinde olduğu bir “Karma Komisyon” kurulduğunu anlatan Ergün, “Kurulacak bölgeye, İran’ın fiyatları ile enerji tedarik edilebilecek” diyor.
İran’da enerji fiyatlarının (1.9 sent civarı) Türkiye’nin 10’da 1’i kadar olduğunu hatırlayalım.
Bundan iki ay önce Van’a gidip, sınır boylarında arazi keşfi yaptıklarını söyleyen Ergün, söz konusu sanayi bölgesinin kurulması için düşünülen yerler hakkında şu bilgileri veriyor:
“Eğer Iğdır-Gürbulak’ta olursa; Ermenistan, Irak ve Azerbaycan ‘ı da içine alır. Van olursa, Türkiye-İran demiryolu kullanılabilir, Van Gölü’nün kuzey ve güneyinden tren yolu tamamlanır.
13 yıl sonra Libya’ya giden ilk Başbakan Erdoğan’ın uçağı havadayken müteahhitlerin hesabına 700 milyon dolar yattı
Libya hükümeti, Türk müteahhitlerinin biriken “alacaklarını”, henüz Başbakan Tayyip Erdoğan ve 4 bakanını taşıyan uçak havadayken, banka hesaplarına yatıyor.
İstanbul’dan Libya’ya gitmek üzere Atatürk Havalimanı’na gelen müteahhitlere, Tripoli ofislerinden müjdeli haberi vermişler; “Biriken alacaklar banka hesabımıza yattı!”
Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkanı Erdal Eren’e, Libya’nın başkenti Tripoli’ye ulaştığında “Biriken 700 milyon dolar tutarındaki hak ediş yatmış mı?” diye soruyorum, “Evet” diyor ve ekliyor:
“Yılbaşından beri ödenmeyen yaklaşık 700 milyon dolar tutarındaki hak edişimizin, uçağımız henüz İstanbul’dan havalanmadan banka hesaplarına yattığını öğrendik. Sorun, Libya hükümetinin yeni uygulamaya geçtiği bütçe uygulamasından kaynaklanıyordu. Bu arada Türk finans sistemi için de teminat verebileceğiz.”
Afrika pazarına açılan ve Libya’da Al Fateh Üniversitesi alt yapı yatırımlarını yapan Yüksel İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı Emin Sazak da Libya’daki alacaklarının banka hesaplarına yattığını doğruluyor.
Küresel ekonomik kriz ve iklim değişikliği dünya ekonomisinin yönünü çiziyor. Karbondioksit ve sera gazı salımını azaltmaya ilişkin hükümler içeren Kyoto Protokolü’nü imzalayan Türkiye, 2012 yılından itibaren mali ve yasal yükümlülük altına giriyor.
Dünya genelinde küresel iklim değişikliğine yüzde 41 oranında katkısı olan karbon salımını önleyen yüksek teknolojilere yatırım gerekiyor.
1990 yılından beri 17 ülkede merkezleri bulunan Bölgesel Çevre Merkezi (REC) ülke ofisi “REC Türkiye” TÜSİAD ile “düşük karbon ekonomisine geçişi” sağlamak amacayla “İklim Patformu” adı altında bir etkinlik başattı.
Dün TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın da konuşmacı olarak yer aldığı bir panelde Türkiye’nin Kopenhag süreci tartışıldı.
Yeşil ekonomiye yatırım
Bütün dünyada karbon salımıyla mücadelede özel sektör öncü rolü üstleniyor. Türkiye’deki şirketlerin özel olarak karbon salımı taahhütleri yok.
Ancak kurulan İklim Platformu özel sektöre “sözleşme” öneriyor.
Üzerinden tam 14 ay geçmesine rağmen Mersin Akkuyu nükleer santral ihalesinin onaylanmaması, “iptal kararı”nı sürpriz olmaktan çıkarıyordu.
24 Eylül 2008 tarihinde yapılan ihale için yerli ve yabancı 13 grup şartname almış, bunlardan 6’sının zarfı TETAŞ’a ulaşmış ve içlerinden 5 teşekkür mektubu çıkmıştı.
Tek teklif Rus Atomstroyexport-Inter Rao-Park Enerji konsorsiyumundan gelmişti. Söz konusu Rus-Türk konsorsiyumu, kilovat saat başına ortalama 21.16 cent gibi çok yüksek bir fiyat önermişti. İhaleye yönelik eleştiriler yükselince, konsorsiyum tarafından fiyat 15.3-13.4 aralığına kadar çekildiyse de kamu tarafından indirim yeterli bulunmadı. Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararının ardından Mersin Akkuyu nükleer santral ihalesi iptal edildi.
Putin’in gurur kaynağıydı
Geçtiğimiz ağustos ayında Rusya Başbakanı Vladimir Putin Türkiye’ye yaptığı ziyarette “Nükleer enerjide, Türk-Rus konsorsiyumunun ihaleyi kazanmış olması bizim için gurur kaynağıdır” diyerek ihale ile aralarında bir “itibar” bağı kuruyordu.
Putin’in, aynı ziyaretinde hükümetler düzeyinde 12; Tüpraş, TETAŞ, TPAO, Aksa ve Çalık gibi özel sektör kuruluşlarıyla 8 belge imzalanmıştı.
Geçmiş gün, zannediliyor ki TÜSİAD’ın en tartışmalı toplantısı 1 Ekim 2009 günkü Yüksek İstişare Konseyi’nin basına kapalı oturumuydu.
20 Ocak 1997 tarihine gidelim: TÜSİAD, Halis Komili’nin başkanlığı döneminde merhum Prof. Dr. Bülent Tanör’e hazırlattığı “Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri“ raporunu kamuoyuna açıkladı.
Raporun 183 sayfası, “Kürt Sorunu“ alt başlığı altında, bugünün tartışma konusu olan “demokratik açılıma” ayırılmıştı.
Kamuoyu ilk kez patronlardan “Kürt sorunu“ lafını işitiyor ve irkiliyordu.
TÜSİAD’da ise fırtınalar kopuyor, üyeler ikiye bölünüyordu.
Yönetim ibra edilemedi