İş dünyasının entelektüel hafızasına katkılarını sürdüren Feyyaz Berker, TÜSİAD’ın ilk 10 yılından sonra, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun da (DEİK) 1985-1997 dönemini kütüphanelere kazandırdı.
Önceki akşam Papermoon’da bir grup meslektaşımla, TÜSİAD’ı anlatan “Ortak Aklı Ararken” kitabının yazarı Mehmet Altun ve DEİK Direktörü Çiğdem Tüzün’ü yanına alan Berker’i dinledik.
DEİK’in vizyonunun yenilenmesi ve gelişmesi gerektiğine işaret eden Berker, önümüzdeki günlerde Altun’un yazdığı “Dış Dünyanın Anahtarı DEİK-Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun İlk Yılları” kitabına katkı veren işadamları, akademisyen, bürokrat ve siyasetçileri biraraya toplayacak.
Kitabın kapağında Berker’in SSCB’in son Devlet Başkanı Mihail Gorboçov ile tokalaşırken resmi yer alıyor.
Berker’e “DEİK’e bakınca siz hangi fotoğrafı görüyorsunuz?” diye soruyorum.
“Turgut Özal” diyor, “Özal, 1985 yılında Türk-Amerikan İş Konseyi kurulduktan sonra TOBB bünyesinde bir dış ekonomik ilişkiler kuruluşu fikrini geliştirdi. O dönemde DEİK’in kendi bünyesinde kurulmasını isteyen TÜSİAD çevresinden eleştiriler geldi. Ancak ben de Özal’ın görüşüne ikna olmuştum” diyor.
Bir süredir, “Kürt işçilere ayrımcılık uygulanıyor“ iddiaları medyaya yansıyor...
İstatistiklerde etnik kökene göre istihdam bilgileri yer alıyor mu? Sanmıyorum.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) standartlarına göre, etnik, cinsel, dinsel ayrımcılık yapmak yasalarla engelleniyor.
Uluslararası markaların kendileri, üretim süreçlerini kontrol ettikleri işyerlerinde her türlü ayrımcılığa karşı sıkı önlemler alıyorlar.
Türkiye’de ünlü markalara ihraç malı üreten fabrikalar da, insan hakları normlarına uygun olarak disipline edilmiş üretim zincirinin bir halkası konumuna geliyor.
Elbette merdiven altı üretim yapan ya da rekabetçi sektörlerde çalışan milyonlarca işçinin hakkını, hukukunu koruyan kimse yok!
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ile geçtiğimiz ay Cenevre’ye gittiğimizde, “Türkiye artık 100 milyar dolarlık ihracat liginin üyesi oldu. Bu yıl da ekonomik krize rağmen hedefi tutturmayı umut ediyorum” diyordu; öyle de oldu:
2009 ihracat rakamı 101 milyar 652 milyon dolar olarak açıklandı.
Hemen ekleyelim, dış ticaret açığı da 32 milyar dolara geriledi.
Ekonomistler bu tabloya yüzde 6 düzeyinde yansıyan küçülmeye dikkat çekeceklerdir, ancak ben ihracat hedefine odaklanacağım.
Körfez’de şahlanma beklentisi
Çağlayan 6.5 aylık Devlet Bakanlığı görevinde, yılın son ziyaretini Birleşik Arap Emirlikleri’ne yapmıştı. Çağlayan’ın bu ziyaretinde, ekonomik krizden etkilenen Dubai’de faaliyet gösteren 55 işadamıyla yaptığı sohbet toplantısına gidelim...
Devlet Bakanı Çağlayan, Abu Dabi’de görüştüğü Manchester City’nin sahibi Şeyh Mansur’un kendisine yaptığı maç davetine, futbolcu transferi önerisi ile karşılık verdi
BAE
Bir gece yarısı Başbakanlık’a ait Ata uçağı, Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) bağlı önce Dubai, sonra da Abu Dabi Emirliği’ne indiğinde, bagajında kıymetli bir “evrak“ taşıyordu.
Aynı uçak yaklaşık 24 saatlik bu seyahatten, enerjiden futbol sektörüne kadar birçok alanda geliştirilmeye uygun milyar dolarlık projelerle döndü.
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan; ekonomik krizden etkilenen Dubai’nin Emiri Muhammed Bin Raşit El Maktum ve BAE Devlet İşlerinden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Şeyh Mansur Bin Zayed El Nahyan’a sunulmak üzere Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Yanınızdayız“ mesajını taşıyan mektuplarını getiriyordu.
DUBAİ
Aralık ayının ilk günlerinde gündemimizde iki konu vardı: Dubai ekonomik krizi ile İsviçre’deki minare yasağı. Ve biz bu her iki konu için de kritik önemi bulunan Cenevre’deydik.
Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ile Dünya Ticaret Örgütü Bakanlar Konseyi toplantısı için gittiğimiz Cenevre’de, finans çevreleri Dubai krizine dikkat çekiyordu. Çağlayan Ankara’ya döner dönmez dış ticaret ve taahhüt sektörünü bir araya topladı ve Dubai krizinin Türkiye’ye muhtemel etkilerini görüştü.
Sonuç ürkütücü değildi. Yeni bir yol planı yapmak gerekiyordu. Asıl önemli olan bu krizden sonra Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile kurulacak ilişkiler olduğuna karar verildi ve önceki gece Çağlayan, Dubai Emiri Muhammed Şeyh el Maktum’a Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Sizin yanınızdayız” mektubunu götürdü.
Maktum, Başbakanlık’a ait Ata uçağıyla gelen Çağlayan’ı gece saat 23.30 sularında “Siz aileden birisiniz” diyerek, evinde ağırladı. Son iki yıldır, ilk kez Dubai’de bir bakan ağırlayan El Maktum, “İyi günde, kötü günde yanınızdayız” diyen Çağlayan’a “Sıçramayı birlikte yapacağız” vaadinde bulundu.
Maktum, “BAE’nin 7 emirliği bir emirliktir ve bir ülkedir” sözlerinin de altını
Bir pazar sabahı için Ceylan Oteli’nin salonu oldukça kalabalıktı. Kurulduğu 1988 yılından beri 6 binin üzerinde etkinlik düzenleyen Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), bunların yalnızca yüzde 10’unu geçtiğimiz yıl gerçekleştirmişti.
Yılın en önemli toplantısı da kuşkusuz önceki gün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın konuk konuşmacı olarak katıldığı genel kuruldu.
Toplantı TV’lerden naklen yayınlanacağı için olsa gerek gazeteci profili çok yüksek olmayan genel kurula işadamlarının büyük bir çoğunlukla katılması gözden kaçmıyordu.
Başbakan Erdoğan saat 10.00’da yapılacağı açıklanan toplantıya bir saatlik gecikmeyle gelirken, iş adamlarının kendi aralarında bol bol sohbet imkânı doğmuştu.
Kime rastlasam, merakını gizlemiyordu. Ankara’da sıcak saatler yaşanıyor, Emniyet güçleri tarafından TSK’da bugüne kadar benzeri görülmemiş bir operasyon sürüyordu.
Ortak ruh hali “kaygıydı” ve Ankara’da yaşanan olağandışı hareketliliğin topluma yaydığı sisi ortadan kaldırma gücüne sahip en yetkili makam olan Başbakanlık, gündemini DEİK’e ayırmıştı.
TÜSİAD’ın başkanını belirlemek için yaptığı anket kırgınlığa sebep oldu. Ankette isim sorulmamış olmasına rağmen Ferit Şahenk ile Ümit Boyner arasında geçen bir yarış algısının hâkim olması Şahenk’i üzdü...
Araya yurtdışı gezilerimiz girdi, TÜSİAD’ın 21 Ocak’ta görevi devir alacak yeni yönetimin sürecine ilişkin kulisleri dondurmuştum; ısıtmaya başlayayım.
8 Aralık günü İstanbul’da Gama Holding’in 50. kuruluş yıldönümü kutlamasına kadar gitmem gerekecek... Yarım asırlık bir geçmiş kutlanınca; gecenin konusu da doğal olarak inşaat sektöründeki kurumsallaşma olmuştu.
Şöyle bir etrafımıza baktığımızda büyük inşaat şirketleri arasında ikinci kuşak temsilci görünmeyince, patron şirketleri mevzusunu çekiştirmeye başladık. Alarko’nun patronlardan sonraki en yetkili yöneticisi Ayhan Yavrucu, “Artık birinci kuşak görevini yerine getirdi. İnşaat teknolojileri ve pazar çeşitliliği profesyonelleşmeyi zorunlu tutuyor; yaşlandılar!” dedi.
Sinan Tara başkan olacak!
Tekfen İnşaat Genel Müdürü Ümit Özdemir, Yavrucu’ya itiraz etti:
“Alarko’nun kurucularından rahmetli Üzeyir Garih herkesin 3 ayrı yaşı olduğunu söylerdi; görünen, fiziki ve beyin yaşı. Sen bunlara ters düşüyorsun.”
Amerika 2001 yılında Afganistan’a girerken Türk müteahhitleri için 10-15 milyar dolarlık bir iş potansiyelinden söz ediliyordu.
Bunun ancak yüzde 10’u gerçekleşebildi; çok sayıda Türk müteahhit firması şantiyesini kapatıp geri döndü.
Öyle ki 2001 yılında kurulan DEİK Türk-Afgan İş Konseyi kurucu Başkanı Kemal Koloğlu bile, şirketi Kolin İnşaat Afganistan’daki şantiyesini kapadıktan sonra, yerini Yüksel İnşaat Yönetim Kurulu Üyesi Cihan Candemir’e bıraktı.
Oysaki altyapı inşaatları, yollar, konut, askeri üsler; yapılacak çok iş varmış gibi görünüyordu. Afganlıların bile “Hikmet Abi” dedikleri Hikmet Çetin, 2003-2006 yılları arasında sürdürdüğü NATO Özel Temsilciliği görevi süresince bu beklentiyi de güçlendirmişti.
2007 yılından sonda Afganistan’da güvenlik sorunları arttı; ülkenin yeniden yapılanması projeleri rafa kaldırıldı.
Birleşmiş Milletler (BM) Özel Temsilcilik görev süresi 2010’un mart ayında dolan Kai Eide’nin yerine atanacağı ileri sürülen Çetin’in Afganistan’a dönmesi bu tabloyu etkiler mi? Bilemiyorum.
Tabii Çetin’in, Mustafa Sarıgül’ün önderliğindeki “Türkiye Değişim Hareketi” ile yeniden siyasete atılma olasılığını da unutmamak gerekir.