Yalanlamak yetmiyor

20 Kasım 2013

Son zamanlarda uluslararası basında, Suriye’ye savaşmaya giden “cihatçılar”ın Türkiye’yi bir transit yolu olarak kullandıklarını ve sınır bölgesindeki Türk makamlarının da bu geçişlere göz yumduklarını öne süren haber ve röportajlar sık sık çıktı.
Bu iddialar -ve suçlamalar- öylesine yaygın bir algı yarattı ki, Başbakan ve Dışişleri Bakanı dahil, Türk yetkililer dış ziyaretlerinde, sürekli bu konu ile ilgili sorulara muhatap oluyorlar.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Helsinki’deki basın toplantısında böyle bir soru soran Finli gazeteciyi azarladı ve bu iddiaların uydurma ve yalan olduğunu söyledi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu önceki gün Washington’daki basın toplantısında benzer bir soruya bu konudaki haberlerin abartılı olduğunu belirtti ve suçlamaları kesin bir dille reddetti.

Nasıl sızıyorlar?
Dışarıda böyle bir algının oluşması, Türkiye’nin Esad karşıtı Suriyeli muhaliflere daha krizin başında verdiği desteğin aldığı karmaşık boyutlardan kaynaklanıyor.

Yazının Devamı

Barzani ile “Kazan-Kazan” durumu

19 Kasım 2013

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani ile Diyarbakır’daki buluşmasının sonuçları, iki taraf için de “kazan-kazan” anlayışına uygun görünüyor.
“Tarihi” diye nitelenen buluşmanın ardından, en azından şimdiki aşama için, böyle bir tespit yapmak mümkün. Sürecin bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceği ve karşılıklı olarak elde edilen kazanımlar arasındaki dengenin aynen devam edip etmeyeceği zamanla görülecek.
Türkiye’nin bu tarihi olaydan sağladığı kazanımlardan çok bahsedildi.
Siyasi alanda Barzani’nin Erdoğan hükümetinin başlattığı “çözüm süreci”ne destek vermesi, Kuzey Suriye’de PYD önderliğindeki Kürt oluşumuna karşı Türkiye ile ortak bir tavır alması, başlıca kazanımlar arasında sayılıyor.
Doğrudan ikili ilişkiler alanında da Habur’a ilaveten yeni iki sınır kapısının açılmasına, petrol ve doğalgaz boru hatları projelerinin hayata geçirilmesine karar verilmesi de kazanımlar arasında yer alıyor.
Nihayet Barzani yönetimi ile gerçekleşen yakınlaşmanın, Ankara’nın hem çeşitli Kürt unsurlarla ilişkilerde, hem Irak ve daha geniş anlamda Ortadoğu politikasında manevra kabiliyetini güçlendireceği ümit ediliyor...

Yazının Devamı

Barzani açılımı

16 Kasım 2013

Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın davetlisi olarak bugün gerçekleşecek olan Diyarbakır ziyareti, Türkiye’de pek çok şey gibi hararetli tartışmalara konu oldu. Bu geziyi olumlu karşılayanlar olduğu gibi, buna karşı çıkanlar da var.
Genelde itirazlar eski kalıplaşmış argümanlara dayanıyor. Bu görüşteki çevrelerde Barzani hâlâ Türkiye’ye düşman olan, PKK’yı destekleyen biri olarak tanınıyor. Birçoğunun gözünde Barzani bir aşiret reisi veya peşmerge başı...
Yakın bir geçmişe kadar Türkiye ile Barzani arasında ciddi sürtüşmelerin ve gerginliklerin hüküm sürdüğü doğrudur. Yıllarca iki taraf da birbirine karşı çok sert çıkışlar yapmışlar, ağır sözler sarf etmişlerdir.
Son zamanlarda çok şey değişti: Irak’ta, Kürt bölgesinde yeni şartlar oluştu. Ortadoğu’daki dengeler altüst oldu. Ve bu arada tabii Türkiye’de önemli gelişmeler oldu.
Yeni şartlar Barzani’nin Türkiye ile ilgili tavrını değiştirmesi sonucunu yaratmıştır. Türkiye’nin kendisine ve Kuzey Irak’taki yeni oluşumlara karşı eskisinden farklı bir tutum almasına yol açtığı gibi...
Şimdi artık iki tarafın ortak çıkarlarından ve buna dayalı işbirliğinden söz ediliyor. Mesut

Yazının Devamı

Azerbaycan ile bütünleşme... Ermenistan ile normalleşme?

15 Kasım 2013

Suriye, Mısır, Irak derken, son zamanlarda bütün dikkatler Ortadoğu üzerinde odaklandı. Ne de olsa, tüm “sıcak olaylar” bu bölgede cereyan ediyor.
Diğer komşu bir bölge olan Kafkasya unutuldu sanki. Neyse ki Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Türkiye’ye gelişi, Türkiye’nin bu bölge ile ilişkilerinde bir hareketliliğin işaretini vermiş oldu.
Azerbaycan, Kafkasya’da Türkiye’ye siyasal, ekonomik, kültürel bakımdan en yakın ülke. Aliyev’in ziyareti, bu bağların yeni imzalanan anlaşmalarla daha da pekişmesine vesile oldu. Bu ilişkiler, Türk yetkililerinin deyişiyle, “iki millet, tek devlet” kavramı doğrultusunda, bir “entegrasyon (bütünleşme) sürecine girmiş durumda.
Gerçi bu sıfatın gerektirdiği şartlar henüz tam olgunlaşmış değil. Örneğin iki ülke arasında hala vize uygulaması (yumuşatıyorsa da) devam ediyor. Ama iki taraf da bunları gerçekleştirmek iradesine sahip. Hele ekonomik alanda büyük ortaklık projeleri üzerinde çalışılıyor. Azerbaycan doğalgazını Türkiye’den Avrupa’ya ulaştıracak TANAP boru hattı projesi gibi...

Bakü ile dayanışma
Siyasi alanda da sıkı bir işbirliği mevcut. Azerbaycan’ın en önemli davası olan Dağlık Karabağ sorununda Ankara’nın Bakü’ye

Yazının Devamı

Irak’a yönelik çifte açılım

13 Kasım 2013

Türk diplomasisi Irak’a yönelik iki ayrı kulvarda atağa kalkmış durumda. Ankara bir yandan merkezi Irak hükümeti ile iki yıldan beri bozuk olan ilişkileri iyileştirmeye çalışırken, diğer yandan da Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yakınlaşmasında yeni hamlelere girişiyor.
Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin ziyaretini iade etmek üzere bu hafta Irak’ta idi. Yakında Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin Türkiye’ye gelmesi bekleniyor.
Aynı şekilde Irak Kürt bölgesinin Başbakanı Neçirvan Barzani geçenlerde İstanbul’da idi. Yönetimin başkanı Mesut Barzani Başbakan Erdoğan’ın konuğu olarak bu hafta sonu Diyarbakır’da olacak.
Türk diplomasisi böylece komşu ülke ile, bütün iç siyasi güçlerini de dikkate alarak, ilişkileri dengeli bir şekilde ve eş zamanlı olarak geliştirmek istiyor ki, işin doğrusu da budur.

Nereden nereye gelindi!
Türk dış politikası, Irak bağlamında, son dönemde en büyük değişikliği Irak Kürdistan’ı konusunda göstermiştir.

Yazının Devamı

İran ile pazarlığın arka planı

12 Kasım 2013

Cenevre’de P5+1 grubu ile İran arasındaki nükleer müzakerelerin ardından yapılan resmi açıklamalarda, 3 günlük sıkı pazarlıkta epey ilerleme kaydedildiği, ancak ümit edildiği gibi bir anlaşmaya varılmadığı belirtildi.
Bu nedenle görüşmeler 20 Kasım’a ertelenmiş bulunuyor.
BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ile Almanya’dan oluşan grupla İran arasındaki bu toplantıların, bundan önceki görüşmelerden daha farklı, daha olumlu bir hava içinde yapıldığı ve “yeni bir başlangıç” oluşturduğu açık.
Bunun en önemli nedeni, kuşkusuz İran’ın yeni yönetiminin dış politikaya getirdiği değişikliktir. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, geçen eylülde BM’deki konuşmasında nükleer krize yeni bir yaklaşımın işaretini vermiş, meselenin 6 ila 12 ay arasında çözümlenebileceğinden söz etmişti.
Bu kez Cenevre Konferansı’nın daha büyük umutlarla başlamasının ve müzakerelerin daha yapıcı biçimde yapılmasının bir sebebi bu.
Diğer bir neden de, Obama yönetiminin bu meseleyi, askeri bir müdahaleye yer bırakmadan, uzlaşarak bir an önce halletmek arzusudur.

Yazının Devamı

Cihatçılarla ilgili yeni tutum

9 Kasım 2013

Bir süredir El Nusra Cephesi başta olmak üzere El Kaide’ye bağlı “cihatçı” grupların Suriye’de savaşmak üzere Türkiye’yi bir transit yol olarak kullandıkları, silahlarını bu yoldan geçirdikleri ve Türk hükümetinin de buna göz yumduğu öne sürülüyor.
Bu konuda dış basında çok şey yazılıyor. Bazı yabancı gazeteciler güney vilayetlerindeki incelemelerine dayanarak cihatçıların faaliyetini bildiriyorlar.
Türk basını bu konuda daha ketum; ama bazı Türk gazetecileri de bu yönde tespitlerini aktarıyorlar.
Bütün bu yazılanların ışığında, özellikle dışarıda Türkiye’nin “cihatçılar”ın Suriye’ye geçişlerine arka çıktığı veya göz yumduğu hakkında bir algı var.
Türk liderler yabancı gazetecilerin sık sık bu konu ile ilgili sorularıyla karşılaşıyorlar. Nitekim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önceki gün Stockholm ziyareti sırasında böyle bir soruya muhatap oldu.
Başbakan cevabında bunu kesin bir dille yalanladı, Türkiye’nin El Nusra Cephesi gibi cihatçı örgütleri desteklemesinin söz konusu olamayacağını vurguladı.
Hafta başında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da, Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu’nda aynı kesin ifadelerle hükümetin bu tür radikal gruplara karşı çıktığını ve

Yazının Devamı

Frekans farkı

8 Kasım 2013

Hafta başından beri çok tartışılan “kızlı erkekli öğrenci evleri” konusunda AB’den gelen tepki, Türkiye ile Avrupa (ve genelde Batı) arasındaki zihinsel “frekans farkı”nı ortaya koydu.
Yetişkin kız ve erkek öğrencilerin aynı binada oturup oturmamaları Avrupa’da veya Amerika’da konuşulan bir konu değil. Aslında bu şimdiye kadar Türkiye’de de pek tartışılmıyordu. Ta ki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konuyu bu haftanın başında gündeme getirinceye kadar...
Başbakan’ın meseleyi ortaya koyduğu şekli ile kız ve erkek öğrencilerin aynı çatı altında, aynı mekânda oturmaları hiç uygun değil. Bu, devlete ait yurtlarda olmasa dahi özel apartmanlarda görülen bir durum. Başbakan’ın deyişiyle “oralarda neler olduğu belli değil”. Dolayısıyla bunları kontrol altına almak gerek. Bunun için yasal düzenlemeler yapılacak. Valiler bunu görev sayacak.
Başbakan’ın bu “ihtiyacın” duyulmasına gösterdiği sebeplerden biri “bazı ailelerin şikâyetleri”. Ama başka gerekçeler de ortaya atıldı. Örneğin İçişleri Bakanı kızlı erkekli öğrenci mekânlarının bir “terör” yuvası haline geldiğini iddia etti. Başkaları da fuhuştan söz ediyor...
Bu konudaki tartışmalar şimdi hükümetin “yetkileri”nden, “özel

Yazının Devamı