Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın davetlisi olarak bugün gerçekleşecek olan Diyarbakır ziyareti, Türkiye’de pek çok şey gibi hararetli tartışmalara konu oldu. Bu geziyi olumlu karşılayanlar olduğu gibi, buna karşı çıkanlar da var.
Genelde itirazlar eski kalıplaşmış argümanlara dayanıyor. Bu görüşteki çevrelerde Barzani hâlâ Türkiye’ye düşman olan, PKK’yı destekleyen biri olarak tanınıyor. Birçoğunun gözünde Barzani bir aşiret reisi veya peşmerge başı...
Yakın bir geçmişe kadar Türkiye ile Barzani arasında ciddi sürtüşmelerin ve gerginliklerin hüküm sürdüğü doğrudur. Yıllarca iki taraf da birbirine karşı çok sert çıkışlar yapmışlar, ağır sözler sarf etmişlerdir.
Son zamanlarda çok şey değişti: Irak’ta, Kürt bölgesinde yeni şartlar oluştu. Ortadoğu’daki dengeler altüst oldu. Ve bu arada tabii Türkiye’de önemli gelişmeler oldu.
Yeni şartlar Barzani’nin Türkiye ile ilgili tavrını değiştirmesi sonucunu yaratmıştır. Türkiye’nin kendisine ve Kuzey Irak’taki yeni oluşumlara karşı eskisinden farklı bir tutum almasına yol açtığı gibi...
Şimdi artık iki tarafın ortak çıkarlarından ve buna dayalı işbirliğinden söz ediliyor. Mesut Barzani, aşağılayıcı sıfatlarla değil, Irak Anayasası’nın da verdiği ve uluslararası camianın da kabul ettiği resmi unvanı ile anılıyor.

Fırsatlar ve riskler...
Başbakan Erdoğan’ın Barzani’yi Diyarbakır’a davet etmesi, kuşkusuz titiz bir stratejik değerlendirmenin sonucudur. Bunda Ak Parti lideri olarak Erdoğan’ın “taktiksel hesapları” yok mu? Muhakkak ki vardır. Erdoğan bunun iç politika açısından, hele seçim sürecine girildiği şu sırada, yarar sağlayacağını, o bölgedeki Kürt kökenli vatandaşlar arasında popülaritesini artıracağını, nikâhlı, şarkılı gösterilerin de ülkede ve bölgede sempati toplayacağını herhalde düşünmüş olsa gerek.
Ancak Başbakan’ın bu kararı vermesi, içerdiği fırsatlar ve de risklerle, bir cesaret işiydi. Bu açılımın getirisi ve götürüsü zamanla daha iyi ortaya çıkacaktır.
Stratejik alanda Erdoğan-Barzani görüşmelerinde güncelliği itibariyle büyük önem taşıyan iki konu vardır. Bunlardan biri, hükümetin başlattığı “barış süreci”dir.
Bu konuda işler beklendiği kadar hızlı ve iyi gitmiyor. Ama gerek Ankara, gerekse Öcalan-PKK cephesi -ve tabii genelde kamuoyu- bu sürecin ilerlemesini ve sonuçlanmasını istiyor.
Diyarbakır’daki görüşmelerden sonra yapılacak açıklamalar da herhalde bu sürecin devamını teşvik edecek. Barzani’nin bu yöndeki desteğinin psikolojik bir etkisi olabilir.

Bölgesel etkiler
Diğer nazik bir mesele Kuzey Suriye’deki PYD oluşumudur.
Bu hareketin lideri Salih Müslim geçen salı, kendi güçlerinin kontrolündeki bölgenin özerkliğini ilan etti. Ankara’nın resmi görüşü, böyle tek yanlı davranışların aleyhinde. Eğer ileride bir özerklik söz konusu olacaksa, bu Esad sonrası çözüm sürecinde diğer bütün siyasi unsurların katılımıyla kararlaştırılması gerektiğidir...
Barzani’nin görüşü de bu doğrultuda. Kendisi geçen gün bunu açıkça beyan etti. Herhalde Diyarbakır’daki görüşmelerde de bu konuda ortak bir strateji belirlemeye çalışılacak. Ancak bunun “arazideki durumu” ne kadar etkileyeceği ve ne gibi sonuçlar yaratacağı belli değil.
Diyarbakır buluşmasının etkileri bölgesel platformda dikkatle izlenecektir.