Her şey baş döndürücü bir hızla gelişti. Kırım’ın Rusya Federasyonu’na katılması, beklendiğinden erken -dün Moskova’da Rus ve Kırım liderleri arasında imzalanan anlaşma ile- gerçekleşti.
Artık bundan sonra bir formalitenin (meclisin onayı) ve detayların (rublenin Ukrayna para biriminin yerini alması gibi) hayata geçirilmesi kalıyor.
Putin bu satranç oyununu ustaca oynadı ve partiyi son yaptığı hamle ile kazandı.
Açıkçası başka ülkelerin referandum sonucunu legal saymaması veya Kırım’ın artık Rus toprağı olduğu gerçeğini kabul etmemesi, pratikte bu yeni statüyü değiştirmiyor. Bu saatten sonra bunun meşruiyeti üzerindeki tartışmaların da bir faydası olmaz. Batı’nın uygulayacağı yaptırımlar durumu değiştirir mi, o da şüpheli.
* * *
Putin’in dünkü konuşmasının Türkiye’yi yakından ilgilendiren önemli unsuru, Kırım Tatarları ile ilgili kısmıdır. Rus liderinin verdiği mesaj, Tatar toplumunun haklarının ve güvenliğinin sağlanacağıdır. Hatta Tatarların konuştuğu Türkçe, Rusça ve Ukraynacanın yanında üçüncü resmi dil oluyor.
Kırım ve deniz üssü Sivastopol’un artık Rus toprağı sayılmasının Karadeniz’deki güç dengeleri üzerindeki etkisi, bundan böyle Türk stratejistlerinin de
Kırım’da sandıktan çıkan sonuç, beklendiği gibi oldu. Referanduma katılanların ezici çoğunluğu (yüzde 96.7) Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılıp Rusya Federasyonu’na bağlanmasını destekledi.
Türkiye dahil, uluslararası camia bu kararın meşru olup olmadığını tartışa dursun, Kırım’ın statüsünün fiilen (de facto) değiştiği, Kiev’in yönetiminden çıkıp Rusya’ya ilhak yoluna girdiği bir gerçek.
Bu sürecin tamamlanması için geriye tek bir işlem kalıyor: O da Moskova’nın Kırım’ın ilhak istemine onay vermesi.
Rusya Parlamentosu bu konuda kararını cuma günü verecek. Oradan da prensipte “evet” kararının çıkacağı şimdiden belli. Bütün bu süreci ustaca planlamış olan Rusya devlet başkanı Vladimir Putin bu kararı ya hemen uygulayacak veya bunu istediği zaman uygulamaya koymak hakkını saklı tutarak biraz bekleyecek.
Ama her halükarda Kırım’da olan oldu. Kırım fiilen artık Ukrayna’nın değil, Rusya’nın...
***
Ukrayna bunu engelleyecek güce sahip değil. Kiev’in “bu statü değişikliğini tanımıyoruz” demekten başka yapabileceği fazla bir şey yok. Bunu demesi ise pratikte bir şeyi değiştirmez.
Kırım’da yarın yapılacak olan referandumun sonucu beklendiği gibi, Ukrayna’dan ayrılma ve Rusya ile birleşme lehinde olacaksa, Türkiye ne yapacak?
Açıkçası bu gelişme şimdiye kadar bu meselede oldukça temkinli davranan Türk hükümetini epey zorlayacak.
Ukrayna krizinin ilk aşamasında Ankara suskun kalmayı tercih etmiş ve sadece taraflara itidal tavsiye eden, ülkenin toprak bütünlüğünü savunan kısa bir açıklama yayınlamakla yetinmişti.
O günlerde Başbakan’dan Suriye ve Mısır olaylarında olduğu gibi, ateşli beyanlar duyulmadığı gibi, Türkiye’deki gergin seçim havası nedeniyle bu meseleye gereken ilgi de gösterilmedi.
Dolayısıyla daha çok Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun verdiği demeçlerde sergilemeye çalıştığı “ilkesel tutum” ile geçiştirildi. Bu tutum bir yandan Ukrayna’nın “toprak bütünlüğü ve siyasi birliği” gibi prensipleri, diğer yandan soydaş Tatarların “asli unsur olarak eşit hakları”nın korunmasına verilen önemi kapsıyor. Bakan ayrıca Tatar lideriyle görüşmelerinde Türkiye’nin yanlarında olduğu ve her türlü desteği sağlayacağı teminatını vermiştir.
Rusya’ya ters
Kırım’daki referanduma 2 gün kala, esas merak konusu, zaten şimdiden belli olan sonuç üzerine Rusya’nın ne yapacağıdır. Yani Rusya devlet başkanı Vladimir Putin, Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılıp Rusya’ya bağlanması kararı karşısında nasıl bir tavır alacak?
Rus lideri Ukrayna ile ilgili strateji çerçevesinde Kırım’da sandıktan çıkacak sonuçtan sonra ne yapacağını şu anda biliyordur muhakkak. Ama şimdilik bunu bir sır olarak saklıyor. Dünya ancak çeşitli olasılıklar üzerinde tahmin yürütmekle yetiniyor.
Putin’in önünde şu üç seçenek var:
1) Referandum sonucu ilan edildikten hemen sonra Kırım’ı ilhak etmek.
2) İşi aceleye getirmemek, uluslararası tepkilerin yatışmasını beklemek.
3) İlhak yerine Kırım’ın bağımsızlığını (yani Ukrayna’dan ayrılmasını) resmen tanımak -ve daha önce Abhazya ve Güney Osetya için yaptığı gibi- Kırım’ı kendi denetimi altına almak...
Geçen gün bir radyo istasyo- nunda Ukrayna krizi üzerinde konuşan bir akademis- yenimiz, Rusya’nın çıkışı karşısında “Batı’nın bir şey yapmamasından” yakınıyor, birçok Avrupa ülkesinin de kendi çıkarlarını tehlikeye düşürmemek için Moskova’ya “dur” diyemediğini öne sürüyordu. Konuşmacı Batı’nın bu konudaki acizliğini 2008 Rus-Gürcistan savaşı karşısındaki zayıf tutumuna benzetiyor ve adeta kabahati Batılılara yüklüyordu...
Bu halk arasında yaygın bir fikir olduğu için üzerinde durulmaya değer.
Ukrayna krizinde Batı’nın “bir şey yapmadığı” söylenirken kastedilen nedir?
Çok kimsenin aklına ilk gelen şey Rusya’yı, Kırım’ı ve belki de Ukrayna’nın tümünü ele geçirmesini önlemek için, Batı’nın Rusya ile askeri bir çatışmayı göze alamamasıdır.
Söylenmesi kolay ama, açıkçası kimse böyle bir çatışma istemiyor. Ne Batı, ne bir başkası. Ukrayna meselesinin askeri yoldan çözümü imkânsız. Ankara da “askeri opsiyonu” düşünmüyor. Bu, Rusya ile bir savaş tehlikesini yaratır ki bu sonucu herkes için büyük felaket olur.
Batı’nın seçenekleri
Üç haftadır dünya sırf Ukrayna’yı, Kırım’ı konuşuyor. Aylarca tüm dikkatleri toplayan Suriye’nin lafı bile edilmiyor...
Suriye’nin dünya aktüalitesinin ilk sırasından düşmüş olması, bu krizin yatıştığı ve durumun düzeldiği anlamına gelmiyor tabii.
Suriye’de iç savaş üçüncü yılını tamamlamak üzereyken, sorun aynı noktada duruyor. Evet, Suriye’deki halk hareketi 15 Mart 2011’de patlak vermişti. Bu üç yıl zarfında kanlı olaylarda 150 bin kişi öldü, yüz binlerce kişi yaralandı, 9.5 milyon insan evini terk etmek zorunda kaldı, bunun bir milyonu Türkiye başta olmak üzere 2.5 milyonu komşu ülkelere sığındı. Suriye bugün bir enkaz yığını halinde... Buna rağmen Beşar Esad iktidarda ve de haziranda yapılacak seçimlere hazırlanıyor...
Esad için fırsat
Ukrayna krizi Esad’a hiç beklemediği bir avantaj sağladı. Dünya Ukrayna üzerinde odaklanırken, Suriye’yi unuttu. Bu sayede Esad sessizce diplomatik ve askeri alanda durumunu pekiştirebiliyor.
Ukrayna krizinde Rusya’nın inisiyatifi elinde tutması ve güçlü pozisyona gelmesi de, Esad’ı rahatlatıyor. Ukrayna nedeniyle Batı ile Rusya arasındaki gerginliğin tırmanmaması da, Esad’ın muhalifleriyle hesaplaşmasında elini güçlendiriyor.
Kırım’da 16 Mart’ta yapılacak referandumdan ne sonuç çıkacağı şimdiden belli. Ukrayna’nın bir parçası olan bu özerk bölgede yaşayan 2.2 milyonluk nüfusun yüzde 60’ı Rus kökenli olduğuna göre, Kırım halkının çoğunluğu Ukrayna’dan ayrılıp Rusya’ya bağlanmak konusunda yerel meclisin verdiği kararı muhakkak ki onaylayacaktır.
Sandıktan böyle bir sonuç çıktıktan sonra esas mesele Rusya’nın ne yapacağıdır. Devlet Başkanı Vladimir Putin “hayır biz onların Rusya Federasyonu içinde yer almasını istemiyoruz” diyecek değil herhalde. Rus lideri Kırım’daki olayları boşuna mı tezgâhladı?
Şu ana kadar Kırım’da her şey Moskova’nın tam istediği (ve de yönlendirdiği) gibi oldu. Ukrayna yönetiminin Kırım hükümetinin kararını anayasaya karşı sayması, ABD’nin, AB’nin bu durumu kınaması, Putin’in umurunda değil. Moskova Kırım’ı Ukrayna topraklarından koparmak ve Rusya’ya bağlamak için adım adım ilerliyor.
Bölücüler atakta
Rusya’nın Kırım’ı tamamen kendi hâkimiyeti altına almakta neden bu kadar kararlı olduğu biliniyor. Burası Moskova açısından hayati bir stratejik öneme sahip. Akdeniz’e açılan Rus Karadeniz filosunun üssü Sivastopol’de. Kiev’de ne olacağı belli değil; Rusya Kırım’daki
Ukrayna krizinin estirdiği sert rüzgârlar, Soğuk Savaş günlerini anımsatıyor.
Batı ile Rusya arasında son yıllarda gerçekleşen yakınlaşmayı sonlandırabilecek bir gerginlik hüküm sürüyor. Rusya’nın Ukrayna sınırında ve Kırım’da giriştiği askeri hareketlere karşı NATO Moskova ile kurduğu işbirliğini askıya almak niyetinde. Batılı ve Rus liderler birbirlerine karşı sert ve tehditkâr bir söylem kullanıyorlar. ABD’nin ardından AB de Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlar uygulamaya hazırlanıyor. Moskova da buna misilleme eylemleri planlıyor.
İki kamp arasındaki gerginlik bu şekilde tırmanmaya devam ederse, dünya gerçekten kendini tehlikeli bir Soğuk Savaş ortamında bulacak.
Bunun önlenmesi ancak tüm tarafların şimdiki katı ve agresif tutumlarından vazgeçip, meseleye rasyonel bir şekilde yaklaşmalarıyla mümkün.
Bunun için de, karşılıklı tehditlere, askeri gösterilere ve zorlamalara bir an önce son verip, “diplomasi kulvarı“na dönmek gerekiyor.
Sağırlar diyalogu