Her şey baş döndürücü bir hızla gelişti. Kırım’ın Rusya Federasyonu’na katılması, beklendiğinden erken -dün Moskova’da Rus ve Kırım liderleri arasında imzalanan anlaşma ile- gerçekleşti.
Artık bundan sonra bir formalitenin (meclisin onayı) ve detayların (rublenin Ukrayna para biriminin yerini alması gibi) hayata geçirilmesi kalıyor.
Putin bu satranç oyununu ustaca oynadı ve partiyi son yaptığı hamle ile kazandı.
Açıkçası başka ülkelerin referandum sonucunu legal saymaması veya Kırım’ın artık Rus toprağı olduğu gerçeğini kabul etmemesi, pratikte bu yeni statüyü değiştirmiyor. Bu saatten sonra bunun meşruiyeti üzerindeki tartışmaların da bir faydası olmaz. Batı’nın uygulayacağı yaptırımlar durumu değiştirir mi, o da şüpheli.
* * *
Putin’in dünkü konuşmasının Türkiye’yi yakından ilgilendiren önemli unsuru, Kırım Tatarları ile ilgili kısmıdır. Rus liderinin verdiği mesaj, Tatar toplumunun haklarının ve güvenliğinin sağlanacağıdır. Hatta Tatarların konuştuğu Türkçe, Rusça ve Ukraynacanın yanında üçüncü resmi dil oluyor.
Kırım ve deniz üssü Sivastopol’un artık Rus toprağı sayılmasının Karadeniz’deki güç dengeleri üzerindeki etkisi, bundan böyle Türk stratejistlerinin de üstünde çalışacağı bir konu.
Kırım’ın değişen siyasi statüsünün tanınıp tanınmamasına gelince, Türkiye’nin yanı başında artık göz ardı edilmesi imkânsız yeni bir realite var.
Çifte standart dünyası
Rusya devlet başkanı Vladimir Putin başta olmak üzere, Kırım’ın Ukrayna’dan kopup Moskova’ya bağlanmasını isteyenlerin başlıca argümanı, bunun halkların “kendi geleceklerini belirleme” (self-determinasyon) hakkına tamamen uygun olduğudur.
Buna karşı çıkanların (Türkiye dahil) argümanı ise, tek yanlı bağımsızlık ve ilhak kararının, ülkenin -yani bu durumda Ukrayna’nın- “toprak bütünlüğü ve siyasi birlik” ilkesini ihlal ettiğidir.
Aslında her iki argüman da, BM Anayasası’nda yer alan, evrensel ilkeleri içeriyor.
Pratikte belirli meseleler karşısında devletler, işlerine geldiği şekilde, ya “self-determinasyon” ya da “toprak bütünlüğü” esasına dayanarak, bir tutum alıyorlar.
* * *
Bunun son örneği Kırım sorunu. Ama daha pek çok örnek var. Rusya Kırım’da “self-determinasyon”a dayanarak bağımsızlık ve ilhak kararını hemen tanırken, Batı -ve Türkiye- “toprak bütünlüğü”ne dayalı argümanı ile bu kararı illegal saydı. Oysa Kosova meselesinde bunun tam tersi oldu: Türkiye ve birçok Batılı ülke Kosova’nın tek yanlı bağımsızlık ilanını hemen tanırken, Rusya buna şiddetle karşı çıktı.
İşin ilginç bir yanı AB üyelerinin bu konuda farklı tutumlar benimsemeleri, İspanya, Yunanistan, Kıbrıs gibi “bölücü” hareketlerden korkan ülkelerin Kosova’nın Sırbistan’dan kopmasına karşı çıkıp Rusya’nın safında yer almalarıdır!
Bu çelişki karşısında hep söylenen şey “bütün olayların aynı olmadığı”dır. Kuşkusuz Kırım ile Kosova ve diğer tartışmalı sorunlar tıpatıp benzemez. Ama birbirine çok benzeyen bir özellik var: O da herkesin bu gibi meselelerde “çifte standart” uygulamasıdır.