Herkesin aklındaki soru şu: Ukrayna’da savaş çıkar mı? Eğer kastedilen şey, Ukrayna’daki ve özellikle Kırım’daki kriz yüzünden büyük güçler -yani Rusya ile Batılı ülkeler- arasında bir “sıcak savaş” ise, sorunun yanıtı “Hayır”dır.
Ama buna karşılık bir tür “Soğuk Savaş” dönemine girilmesi olasılığı var doğrusu.
Rus ordusunun Ukrayna’yı istila etmesi -veya Kırım’daki hâkimiyetini pekiştirmek için oradaki Ukrayna birlikleriyle çatışmaya girmesi- halinde “yerel bir savaş” çıkması ihtimali az da olsa, mevcut...
Böyle yerel bir savaşı durdurmak ve Ukrayna’yı korumak için büyük güçlerin -ABD’nin ve NATO’nun- askeri müdahalede bulunması düşünülmediğine göre, topyekün bir savaşın çıkması söz konusu değil.
Bunun nedeni de, açıkçası ne ABD’nin ne Avrupa’nın ne de NATO’nun Ukrayna’nın olası bir Rus istilasını önlemek için, bir savaşı göze almamasıdır. Yapılan bütün resmi beyanlar, “askeri opsiyon”un düşünülmediğini açıkça ortaya koymuş durumda.
Başka seçenekler
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Ukrayna’daki iktidar değişikliğinin hemen ardından Kiev’e giden ilk yabancı Bakan olması, Türkiye’nin bu meseleye aktif ilgisini gösterdi. Türk diplomasisinin bu şekilde uluslararası platformda kendisini göstermesi iyi; ancak Ankara’nın bu krizde çok dikkatli ve temkinli olması için birçok sebep var.
Sorun o kadar karmaşık ve çok boyutlu ki, izlenecek politikanın bir yandan ilkesel, diğer yandan pragmatik olması gerekiyor. Kriz tırmandıkça, Batı kampında yer alan, fakat aynı zamanda Rusya ile sıkı bağları bulunan Ankara’yı zor tercihler karşısında bırakacak. Bu arada Kırım’daki Tatarların durumu da Türkiye’yi soydaşlarının yanında yer almaya zorlayacak...
İlkesel tutum
Türkiye’nin bu konuda benimsediği stratejinin temel unsuru, Ukrayna’nın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygıdır. Dışişleri Bakanı Kiev ziyareti sırasında da Türkiye’nin bu “ilkesel tavrı”nı vurguladı.
Bu duruş, Batı camiasının tutumu ile aynı doğrultudadır. Rusya’nın izlediği müdahaleci ve agresif (hatta Kırım’da işgalci) politika, bu prensipleri ihlal etmektedir. Dolayısıyla Türkiye bu konuda -açıkça suçlayıcı veya kınayıcı bir üslup
Osmanlı İmparatorluğu’nun 1850’lerde katıldığı o kanlı Kırım Harbi’ne benzetmek gibi olmasın, ama Kırım üzerinde şu sırada savaş rüzgârları esiyor.
Ukrayna krizinin en kritik odak noktası şimdi Kırım... Bir yandan etnik ve dinsel boyutlu bir iç savaş tehlikesi, diğer yandan da Rusya’nın askeri müdahalesi tehdidi ile karşı karşıya.
Kiev’deki son iktidar değişikliği, Ukrayna’nın güneyindeki bu özerk bölgede yaşayanlar arasındaki ayrışma ve gerginlikleri yüzeye çıkardı. Kiev’den tamamen kopmak ve tercihen Rusya’ya bağlanmak isteyen çoğunluktaki Rus kökenliler, Ukrayna’nın halen geçirmekte olduğu siyasi krizi fırsat bilip harekete geçtiler. Rus militanlar resmi binaları, hava alanlarını ele geçirdiler. Yerel Kırım parlamentosunun Rus kökenli üyeleri şimdi de bölgenin Ukrayna’dan ayrılması konusunda bir referandum yapılmasını istiyorlar.
Ancak Kırım halkının diğer kesimleri (Ukraynalılar ve Tatarlar), ayrıca Kiev’deki yeni yönetim, buna izin vermek niyetinde değil. “New York Times” gazetesinin Kırım’daki muhabiri dün oradaki Tatarların direneceğini ve şimdiden silahlandığını bildirdi. Aralarındaki bazı İslamcılar “cihat”tan söz ediyorlarmış...
Rusya müdahale eder mi?
Bir
Kiev’deki Bağımsızlık Meydanı odaklı gösteriler sonucunda Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç rejiminin devrilmesinden henüz birkaç gün sonra, Ukrayna’da “Pandora’nın Kutusu” açılmış bulunuyor.
Ülke yeni bir yönetime geçişin sancılarını çekiyor. Fakat daha önemlisi, Ukrayna etnik ve mezhepsel çatışmalara sürüklenmek, hatta toprak bütünlüğünü kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya. Atmış yıldan beri Ukrayna toprakları içinde bulunan Özerk Kırım şimdi Kiev’den ayrılmak ve Rusya ile birleşmek çabasında. Kiev’deki iktidar değişikliğini tanımayan Rusya ise, Ukrayna ile sınır bölgesindeki askeri kuvvetlerini tatbikat gerekçesiyle hazır-ol durumuna getirmiş durumda.
Bunlar Ukrayna’nın bir iç savaşa sürükleneceğinin ve Rusya’nın askeri müdahalesine hedef olacağının belirtileri mi?
Kırım meselesi
Kiev’deki değişimle, birdenbire bir “Kırım meselesi” ortaya çıktı. Kiev’e bağlı özerk bir yönetime sahip olan bu bölgedeki 2 milyon nüfusun yaklaşık yüzde 60’ı Rus kökenli, yüzde 24’ü Ukraynalı, yüzde 12’si de Tatar’dır. Rusların geniş bir kesimi kendilerini Kiev’den çok Moskova’ya bağlı hissederler. Tatarlar ise geçmişte yaşadıkları acılar dolayısıyla Rusya’yı hiç sevmezler. Ukraynalılar
Kıbrıs konusunda çeşitli aralarla yıllardan beri sürdürülen müzakerelerde bu hafta bir ilk yaşanacak.
Kıbrıs Türk ve Rum müzakereciler Ankara ve Atina’ya “çapraz ziyaretler”de bulunacaklar. Yarın Kudret Özersay Atina’da Yunan Dışişleri Bakanlığı, Andreas Mavroyanis de Ankara’da Türk Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilileriyle görüşecekler.
Bu Kıbrıs müzakere sürecinde kaydedilen bir yenilik. Böylece ilk kez Türkiye ve Yunanistan da, iki toplum arasındaki görüşmelere dolaylı olarak da katılmış olacaklar.
İki müzakereci esas çalışmalarına önümüzdeki hafta başlayacaklar. Belirlenen gündem ve yönteme göre bu süreçte, birleşik bir Kıbrıs’ın kurulması için çözümlenmesi gereken siyasi güç paylaşımından toprağa, garantilerden mülkiyete kadar bütün temel konular masaya yatırılacak.
Bu kez müzakereler ABD’nin aktif girişimlerinin, bölgedeki son siyasi ve ekonomik gelişmelerin ve Rum kesimindeki yeni liderliğin oluşturduğu farklı bir ortamda yapılıyor.
Bu, çözüm şansını ne kadar artırıyor? Türk tarafının bu yeni süreçten beklentisi nedir?
Kiev’in Bağımsızlık Meydanı’nda aylarca süren ve geçen hafta kanlı boyutlar alan protesto gösterileri, nihayet iki gün içerisinde baş döndürücü bir hızla meydana gelen gelişmeler sonunda Ukrayna’nın siyasi kaderini değiştirdi.
Geçen kasım ayından beri ünlü meydanı dolduran göstericilerin esas amacı, AB ile ortaklık anlaşmasından vazgeçip Rusya ile işbirliği kurmayı tercih eden devlet başkanı Viktor Yanukoviç’i istifaya zorlamaktı. Son kanlı olaylardan sonra Parlamento devreye girdi ve Yanukoviç’i azletti. Başkan Kiev’den kaçtı, Meclis Başkanı Oleksander Turçenov geçici Başkan ilan edildi, ülkeyi 25 Mayıs’taki erken seçimlere kadar yönetecek geçici bir milli birlik hükümetinin kurulması için hazırlıklar başlatıldı.
Kimilerine göre (Yanukoviç’in yanlıları) bu, seçilmiş bir devlet başkanına, yani meşru yönetime karşı girişilen bir “sivil darbe”dir. Kimilerine göre ise (muhalifler) bu, daha önceki “turuncu devrimi” gibi, halkın gerçekleştirdiği bir “devrim”dir...
Aslında Kiev’deki siyasi değişiklik, “Meydan’ın gücü” ile, yani sokaklara dökülenlerin ısrarlı direnişleri ile gerçekleşmiştir. Daha önce gene Kiev’de “turuncu devrimi” sırasında ve başka ülkelerde -örneğin Kahire’de
Türk kamuoyu Orta Afrika Cumhuriyeti’nin adını son günlerde ilk kez duymaya başladı.
Aslında 1960’ta bağımsızlığa kavuşan bu eski Fransız kolonisinde, son zamanlara kadar varlığını dünyaya hissettirecek önemli bir olay olmadı. Ta ki, bu 4.5 milyon nüfuslu ülkeden iç çatışma ve katliam haberleri gelmeye başlayıncaya kadar...
Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC)’nin adını dünya medyasına taşıyan olay, ülkedeki Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında geçen aydan itibaren iyice kızışan ve BM gözlemcilerinin deyişiyle “etnik temizlik” boyutlarını almaya başlayan iç çatışmalardır.
Durumun vahameti nihayet uluslararası camiayı da harekete geçirdi. Şimdi pek çok ülke OAC’deki bu insanlık faciasına son verilmesi için çare arıyor. AB birçok ülkeye OAC’ye asker göndermeleri veya bir şekilde bu misyona destek olmaları için çağrıda bulunuyor.
Böyle bir çağrı birkaç gün önce Ankara’ya da geldi. Artık bu bahtı kara Afrika ülkesine yardım konusu, Türkiye’nin de gündeminde...
Neden çatışıyorlar?
Mısır’ın askeri lideri Mareşal Abdül Fettah el Sisi, Moskova ziyaretinin ilk saatlerinde beklenmedik bir iltifata mazhar oldu. Rusya devlet başkanı Vladimir Putin, kendisinin Mısır Cumhurbaşkanı adayı olmaya karar verdiğini “bildiğini” söyledi ve bu kararın çok isabetli olacağını belirterek ona şimdiden “şahsı ve milleti adına” tebriklerini sundu...
Geçici askeri yönetimin 59 yaşındaki liderinin nisan ayında yapılacak başkanlık seçimlerine girmeyi planladığı söyleniyor, ama kendisi şimdiye kadar resmen kararını ilan etmiş değil. Ancak Putin, mareşalin kafasındakileri “biliyor” olmalı ki, ona Moskova’da buluşur buluşmaz, bundan duyduğu memnuniyeti ifade etmek istemiş...
Tabii bu sıcak sözler, El Sisi’nin Putin ile buluşmasının tuzu biberi. Moskova’daki görüşmelerin asıl önemli yanı, Ruya ile Mısır’ın yeni bir ittifakın eşiğine geldiklerini göstermesidir.
İki taraf da böyle bir yakınlaşmayı arzu ediyor ve kendi çıkarlarına uygun görüyor.
Putin’in nüfuzu
Rusya açısından, Mısır’daki olaylar bölgedeki nüfuzunu pekiştirmek için bir fırsat yarattı. Putin için Sisi’nin askeri bir müdahale ile işbaşına gelmiş olması ve demokratik olmayan uygulamalara girişmesi, ikili