O kadar çok yeğeni olan arkadaşım var ki bu iş artık biraz garipleşmeye başladı. Yani evren bana, “Kendin doğuramıyorsun bari bırak kardeşin yapsın” demek istiyor olabilir
Kızları bir akşam yemeğe davet ettim, hani böyle toplaşırız, dedikodu yaparız, şarap içeriz, erkekleri çekiştiririz gibisinden. Geldik eve, yemekler yendi bir güzel, oturduk. Sonra birinin saçma sapan ilişkisi üzerinden dedikoduya giriyorduk ki başka biri telefonunu çıkarttı, “Ayy size bir şey göstereceğim” dedi. Çirkin, kara, muşmula suratlı bir bebek ağlıyor. Komik videolardan falan sandım önce, tam dalga geçecektim, kızın yüzünde duran o anlamsız, gereksiz, boş sevgi dolu bakışı görünce vazgeçtim. Meğer kızın yeğeniymiş, ağlaması çok ilginç diye mi videoya çekmiş anlamadım ama diğer kızlar da hayran hayran izlediler.
Gecenin akışı değişti
Sonra diğeri telefonundan başka bir bebeğin videosunu çıkardı, diğeri diğeri derken nasıl hasta ruhlu manyakların arasında kaldığımı anlayamadım. Sağlı sollu ağlama sesi, gülme sesi, bebek sesleri gelmeye başladı... O bebekler ağlıyor yahu, susturmaları gerekirken bir de ellerinde kamerayla daha da işkence etmişler yavrucaklara. Ben şaşkın gözlerle hâlâ onları izliyordum, fotoğraf albümünlerine geçtik. Bebekleri ilginç kıyafetler giydirip süslemişler, bunları birbirlerine gösterip gülüştüler. İki eli kolu olan canlı demezsin de Noel ağacı dersin sanki, bebişlerin her tarafından bir şey sarkıyordu. Yeğen fotoğraflarıyla böyle birbirleriyle resmen sidik yarıştırdılar, “Hangimizinki daha çirkin bebek?” gibisindendi de bana göre, onlara göreyse “Oyy şunun tatlığına bak, ağzı köfte köfte...”
O gece uyuyana kadar bebek sesi, patiği, kıyafetleri izledik, ne dedikodu yapıldı, ne bir çekiştirme. Olan açtığım şaraba oldu, resmen üzüldüm...
Sen de mi?
Ertesi gün, bir arkadaşımla rastlaştık, adamı en son kırmızı ışıkta arabayı durdurup ön taraftaki adamla yumruklaşırken görmüştüm. Sinirli, suratsız, nemrut bir şey işte. “Selam” falan derken sol elini tutmuş bir çocuğu gördüm “Oha ne ara evlendin?” diye şaşkınlıkla bakıyordum, “Yeğenime bak ablası, dayısının bir tanesi, o benim kuzum kuzum. Şuna bak şu gözlere bak çakmak çakmak” demeye başladı. O sinirli adam gitmiş yerine Ümit Usta gibi bir şey gelmişti. O an gelip adamın kafasına iki tane çaksam, külodunu ensesinden yukarı çıkartsam hatta apış arasına 12 tekme atsam umurunda olmazmış gibi duruyordu. O an tek düşündüğü şey, elini tuttuğu yeğeniydi ve bu sevgi çok garipti, o adamı bile esir almıştı...
En son “Ben asla çocuk yapmam, çocuklar dünyanın en korkunç yaratıkları, bir kere geri zekalılar yani yemek yemeği bile bilmeyen bir şeyi ben neden seveyim?” diyen arkadaşımın Facebok’ta ‘canım yeğenim’ diye albüm açtığını da görünce “Artık yeter“ dedim. Her yerde yeğenler var, bu aralar karşıma en fazla yeğen çıkıyor, bu kesinlikle bir işaret artık. Anne olmaktan artık vazgeçti sanırım kaderim, bunu en azından teyze olarak görmek istiyor...
Psikopat teyze olmayacağım
Kardeşim daha evlenmedi, eğer evlenip bir çocuk yaparsa and olsun ki bebeği ağlatıp ağlatıp kameraya çekmeyeceğim. Yani evet biraz ürkütücü bir mizacım, fazla sahiplenen sevme tarzım, farklı bir aşk yaşayışım olabilir ama bebeğin ağlamasını millete izlettirecek kadar da hasta ruhlu olamam. O kadar korkunç bir psikopat değilim. Ama ona garip kıyafetler giydireceğim o ayrı, büyüyünce teyzesinden ölümüne nefret edecek ama olsun. Daha tohumu bile atılmamış yeğenimle ilgili hayal kurmak bile sapıkça biliyorum ama gerçekten yeğen sevgisi bir başkaymış.
Yazının Norma’sı:
21 Nisan Cumartesi günü saat 14.00’te İzmir Kitap Fuarı’nda buluşuyoruz
değil mi?