“Biz anlaşarak ayrıldık”, “Hâlâ görüşürüz, çok medenice ayrılmıştık”, “O benim en yakın arkadaşlarımdan biri oldu” lafları bana hep safsata gelirdi. Yani bir ilişki neden güzel biter ki, acı çekerken insan medeniyeti mi düşünürmüş derdim. Yanılmışım

Çok uzun zamandır uzatmaları yaşadığımız ilişkiyi bitirme kararı verdik. Birbirini çok sevmenin işe yaramadığını sonunda anlayabildik sanırım. Yalnız nasıl yavşakça başlamışım cümleye, ilişkinin ne başında ne ortasında bir türlü ‘biz’ olamadığımız halde oturup sonunda ikimizin cümleleri gibi kurmuşum her şeyi, ne hissettiğini sanki biliyormuşum gibi. Bilmiyorum tabii ki, kendi hissettiklerimden sorumluyum.
O kadar çok kavga etmeyi seviyordum; ben bile kendimden sıkılmıştım. O kadar çok kıskançlıklarımla adamı boğuyordum; rüyalarına bile müdahale edebileceğimi sanıyordum. O kadar çok sorumsuzdum; kendi başımı belaya soktuğum yetmiyor, adamın burnunu b.ktan çıkartamıyordum. O kadar çok bencildim, o kadar çok onu hiçe saydığım zamanlar oldu; yalnız kaldığını hiç fark etmemiştim.

Haberin Devamı

Sonrasını hatırlamıyorum...
Yine böyle neden olduğunu bile hatırlayamadığım bir kavganın ortasında durdu, “Yüzük bile bilmem kaç metre yüksekten yere çakıldı da parmağına girmedi. Pucca belki de kader bu” dedi, sonrasını hatırlamıyorum, ağır ateş, kabuslar, telefon rehberinden adı silinen bir adam...
İlk başta ayrıldığımıza inanamama durumuna girdim, “Biz zaten hep kavga ediyoruz”la başlayan cümleler kurdum. Sonrasında telaşlandım “Sanırım bitiyor” dedim, ardından kabullenme sürecine girdim. En zoru kabullenme süreci işte, o dik zannettiğin kuyruk iniyor, yaptıkları değil de yaptığın bütün hatalar flashback şeklinde, şak şak zihninde beliriyor. Ve artık iyilik, sağlık dilemekten başka bir şey aklına gelmiyor.

Hayata bambaşka yerlerden bakıyoruz
Konuşuyoruz, ölçüyoruz, tartıyoruz, yine yine yine kavga ediyoruz ama o iki insanı bir arada tutan şeyleri bir türlü toparlayamıyoruz. Seviyor musun, seviyorum, köpek gibi özlüyorum peki o zaman ne bu yani, neden olmuyor diyoruz. Çünkü biz bambaşka yerlerden bakıyoruz hayata. Beraber yaşamayı denedik, evi parçalayacaktık sinirimizden. O çok titiz, çok olgun, çok ev adamı... Yani kahve bardağını rastgele masanın üzerine koyamazsın. Köpeğin uçuşan tüylerinden bile beni suçlayacak kadar takıntılı biri, her şey mükemmel olmalı, asla pürüz olmamalı, olduğu noktada esip gürlemek hakkı gibi geliyor. Bense “Evde orta sehpa mı vardı” diyecek kadar umursamaz biriyim. O kadar küçük şeyler öyle bir büyüyordu ki kavganın neden çıktığını hatırlamadığım anlar oluyordu.

Haberin Devamı

Lafımı yedim işte
Ve bir ilişkinin daha sonuna gelmiş bulunuyoruz, sanırım ilk kez birini küfürle hatırlamayacağım, ne yaşarsak yaşayalım bir şeyden eminim, o beni çok güzel sevmişti. Onca tecrübesine, onca hatasına, onca yorgunluğuna rağmen bana baktığı zaman gözünün titrediğini görüyordum. Telefonumu açmadığımda aklına ilk gelen şeyin, “Ya banyoda düştüyse” olduğunu biliyordum, her dışarı çıkışımda “Ne olur aç çıkma, tansiyonun düşer” diye tembihlediğini biliyordum. Serçe parmağımı kapıya çarpsam, nasıl panik olduğunu, bütün kapıların oraya sünger geçirdiğini biliyorum. O yüzden ardından kötü tek kelime söylemeye hakkım olmaz, sadece ilk kez birisinin mutluluğunu isterim sanırım. Ayrıldığım adamın mutluluğunu isteyecek kadar gerizekalı değilim lafımı da böyle yerim işte. İnsan istiyormuş demek ki, gurur duymak istiyormuş meğerse güzel sevilince...

Haberin Devamı

GERi KALAN HER ŞEY

Yazının Norma’sı:
Ayrılmanın sadece tek bir amacı var: ‘Herhangi bir zaman, herhangi bir yerde bir şekilde aklına gelebileyim’. Her şey zaten bunun için değil mi, onca saçmalık, kavga, o son sözler, ortak yapılan her şey.