İnsan ilişkilerinde sinsilik konusunda üzerime adam tanımam, sinsilik derken tabii içkilerine ilaç atmaktan bahsetmiyorum. Beraber aldığımız oksijenden daha uzun soluklu faydalanmak adına yapılan ufacık oyunlar kastım. Ve yüzyılların değişmeyen kuralını yeni keşfettiğim için kendime çok kızdım
Çok yakın bir arkadaşım var, bir de onun kimse tarafından sevilmeyen lanet bir sevgilisi. Adamla neredeyse beş senedir beraberler yani artık ilişkileri evlilik yolunda ilerlemesi lazım yalnız adamın o taraklarda hiç bezi yok. Yani evlilik denilince ters takla atıp, başka ülkeye taşınabilecek potansiyeli var. Bunlar bizi ilgilendirmiyor tabi, senelerdir süren ilişkisinde kız mutlu, o yüzden adamın mendeburluğuna dair kimse tek bir kelime etmiyor. Yani bir defa bana ne, ben mi koynuma alıyorum o hödüğü! En fazla ayda yılda bir yarım saat katlanmak zorunda kalıyorum, onda da sıkıyorum dişimi.
Bu adam bildiğin ayı!
Bu arada gerçekten su katılmamış bir hödük. Masada onlarca kişi olsun, hiç çekinmeden o burnunu saatlerce karıştırabiliyor, yerli yersiz bel altı esprileri var ki gülmek yerine ağzına bir tane çakasın geliyor. Devamlı ama devamlı parasından bahsediyor yani maaş bordrosunu yakasına asıp gezebilecek seviyede. Kadınları aşağılaması bambaşka bir olay, konuşmanın ortasında suratına baka baka “Sen şimdi kadın olduğun için anlayamazsın” gibi cümleleri kurabiliyor ve daha neler neler.
Ama işte dediğim gibi bana ne! Kız sevmiş, bir yanı çekici gelmiş demek ki, o yüzden hiç kenara çekip “Ya sen ne yapıyorsun, bu adam değil bildiğin ayı!” dememiştim. Ta ki geçen geceye kadar...
Ne hakaretler, ne tehditler
Kız ağlayarak bana geldi, kavga mı ne etmişler, olayı da tam dinlemedim. Dert dinlemekten nefret ediyorum, gereksiz geliyor. Karşımdaki dert mastürbasyonunu yapacak diye, ne diye içimi karartayım. Gerçekten yardımcı olacağım şeyler olur, o ayrı mevzu ama sadece yakınmak için karşımda debeleniyorlarsa ‘Yetenek Sizsiniz Türkiye’ daha çekici geliyor o an. Bu da öyle işte yakınmaya başladı cümleye nasıl girdi hatırlamıyorum ama sonunda, “Artık ondan bıktım” dedi, ben de bir an dalgınlığıma gelerek, “Ya sen manyak mısın zaten o dangalakla ömür mü geçer. Bırak, hemen bırak onu, hiçbirimiz sevmiyoruz. Dangozun, zavallının teki. Valla daha mutlu olacaksın” dedim.
Benim sayemde evleniyorlar
Sonrası bir hafta boyunca adam benim kapımın önünde bana ne hakaretler, ne tehditler anlatamam. Kız hemen koştur koştur gitmiş sevgilisinin yanına “Arkadaşlarım bile seni sevmiyor, böyle böyle diyor” demiş, adam da “Vay ben nasıl sevilmem” diyerek düştü benim peşime. “Ya kardeşim bana ne, kendi ilişkiniz” diyorum, höyküre höyküre “Bizi ayıramayacaksınız, bu sevda bitmez” deyip duruyor. Hayda al başına belayı şimdi! Hiç yok yere şimdi arabozucu, pis, kıskanç, çiyan oldum diye düşünürken hobaa eve bir düğün davetiyesi geldi. Evlenmeye karar vermişler! Hem de benim yaptığım gaf sayesinde...
Tabii ya dedim, dünyanın en eski ve iyi taktiklerinden biri bu, “Seni hiç kimse sevmiyor, bizi ayırmak istiyorlar, herkes bize karşı”, koca Leyla ile Mecnun işte, Kerem ile Aslı, Romeo ve Juliet; hepsinin ana fikri bu değil miydi? İstenmeyen adamlar ve olanaksız aşk. Farkında olmadan birinin mürüvetine sebep olmuştum.
Sonra yan tarafıma döndüm, bulmaca çözen sevgilime doğru baktım, baktım, baktım ve “Bunda bu taktik işe yaramaz, ben başka yollar denemeliyim” dedim...
Yazının Norma’sı:
Ses tonunu ayarlayamayan, bağırarak konuşan, sürekli sinir harbinde yaşayan insanları sevemiyorum. Korkuyorum...