Vatandaş mağdu-riyetinin yanında banka-ların da mağdur oldukları olaylar-dan biri, başkasına ait sahte nüfus cüzdanıyla şirket kurulmasıdır.
Gariban bir vatandaşa birdenbire yüz binlerce TL tutarında ödeme emri gelir. Alacaklı ya bir banka ya da bir şirket, iş adamıdır.
Bu vatandaşımızdan, üç kere hayata gelse ve bu üç hayatında hiç harcamadan biriktirse de kazanamayacağı kadar bir parayı ödemesi istenmektedir.
Araştırılınca işin aslı astarı ortaya çıkar; iki sene önce nüfus cüzdanını kaybetmiştir. Kaybettiği nüfus cüzdanı kullanılarak, orijinal resmi değiştirilmiş veya değiştirilmemiş, notere gidilip vekâlet verilmiş, şirket sözleşmesi imzalanıp noterde tasdik edilmiş, adına bir şirket kurulmuş ya da bir şirkete ortak olunmuştur. Kendisinin gerçekte noterde yapılan bütün işlemlerden ne bir ilgisi vardır ne de haberi olmuştur. Şirket kurulurken imza beyannamesi verilmiş, noter tasdikli imza sirküleri çıkarılmış, bankadan yüklüce bir kredi çekilmiş ve krediye de bir güzel kefil olmuştur.
Ücretsiz kısa mesaj
Elbette olayın temeli sahte olduğundan, güya kefil olduğu kredi ödenmez, şirketin borçları ödenmez. Sonra bir bakılmış, ortada ne bir şirket var ne de yönetici. Hepsi buhar olup
Vatandaşın aklını kurcalayan ve aynı zamanda hukuk gündemini de meşgul eden konulara değinmek istiyorum: Nafakada süre, alacakların haczi ve kimlik kontrolünde aman dikkat!
Süresiz yoksulluk nafakası, fakirin çilesi gibidir, ölünce biter!
Bir de eğer hükümet seçimlerden önce çıkarırsa, Kanun Hükmünde Kararname ile biter! Ama vuslat şimdilik 24 Haziran seçimleri sonrası kurulacak Meclis’e kalmış gibi görünüyor.
Ülkemizde düzenleme amacını aşarak, adalete aykırı sonuçlar doğuran, hakkaniyet ve hukuk mantığına uymayan düzenlemelerden biri de boşanmanın mali sonuçlarını süresiz nafakayla ağır ve belirsiz süreli bir yük haline getiren Türk Medeni Kanunu’nun 175’inci maddesidir.
Boşanmayla “yoksulluğa düşen eş”, isterse, süresiz nafaka alabiliyor. Boşanmayla evlenmeden önceki maddi koşullarına geri dönmesi “yoksulluğa düşme” olarak kabul ediliyor!
Evlilik ya da ölüm!
TMK’nın 176’ncı maddesi ise süresiz nafakanın ne zaman sona ereceğini veya kaldırılacağını söylüyor; nafaka, ancak yeniden evlenme ya da ölüm halinde kendiliğinden kalkıyor. Peki, boşanmayla evlenmeden önceki maddi koşullarına dönerek “yoksulluğa” düşen taraf nafaka almaya devam etmek için resmi nikâh yapmadan başka birisiyle
Okurlardan gelen şikâyetler üzerine daha önce yazmıştık: Honda’nın Gebze’deki fabrikalarında üretilen Honda Civic 2017 modelinde C sütunu bölgesi denilen arka kelebek camının hemen üstüne denk gelen bölgede kaporta göçükleri oluşuyor. Bu göçükleri gösteren birçok resim gönderildi. Bazen dalga dalga, bazen belirgin bir bölgesel göçük halinde kaportada eğilmeler, bükülmeler göze çarpıyor.
Kaporta göçükleri
Zaten kaportadaki bu göçükleri Honda Türkiye de inkâr etmiyor. Honda Türkiye aracı teslim ederken kaportasında herhangi bir göçük, deforme, vs. olmadığını savunuyor. Bunu da alıcılar inkâr etmiyor, araç bize teslim edildiğinde gerçekten C sütunu bölgesinde herhangi bir göçük yoktu, diyorlar.
Honda Türkiye ile Honda Civic 2017 model sıfır araç alanlar arasındaki anlaşmazlık ise, araç yola çıkıp sürülmeye başladıktan sonra C sütunu bölgesinde meydana gelen kaporta göçüklerinden kimin sorumlu olduğunda kilitleniyor.
Biraz empati yapalım, kendimizi sıfır 2017 Honda Civic model bir araç almış vatandaş yerine koyalım. Hayalini kurduğumuz Honda marka aracımızı aldık, zevkle ve keyifle sürüyoruz. Sonra yavaş yavaş, aracın arka kelebek camının üzerindeki tavan bölgesinde dalgalanmalar şeklinde
Fenerbahçe seçimli olağan genel kurulu 2-3 Haziran 2018 tarihlerinde Ülker Arena’da yapılacak.
15 Şubat 1998 tarihinde bir oyla seçimi kazanarak başkan seçilen Aziz Yıldırım, bu bir oyun sağladığı güçle tam 20 yıldır Fenerbahçe Kulübü başkanlığını yürütüyor. Seçildiği zamanki yönetim kurulu üyeleri belki on defa değişti, ama başkan değişmedi. Bu da gösteriyor ki bütün spor kulüplerinde olduğu gibi, Fenerbahçe’de de başkan her şey demek. Kulüp sporlarında başarı başkana endeksli.
Peki, öyle mi olmalı? Eğer başarı kişiye endeksli olursa, başkan da bir insan olduğundan, başkanın sağlığına, ruh haline, psikolojisine, sosyal ilişkilerine, kısaca tüm insani niteliklerine bağlı olarak spor kulübünün başarısı da değişkenlik gösterecektir.
Oysa kulüp sporları, tenis, golf gibi bireysel sporlar değildir, kişiye bağlı olmamalıdır. Spordaki başarı kulüp başkanının kişiliğine endeksli olmaz, sisteme bağlı olursa, sportif mücadeleler de kişisel öfke ve hırslardan olumsuz etkilenmez.
Spor, kimin daha güçlü olduğunu gösteren, sosyal ve statü üstünlüğü sağlayan bir mücadele alanı değil. Spor, insanları birleştirmeli ve fiziki mücadele toplumda biriken negatif enerjinin atılacağı stadyumlara
Ortaklık demek, en az iki kişi demek. Ama 2012’de yürürlüğe giren yeni Türk Ticaret Kanunu bu kavramı değiştirdi. Artık herkes tek başına, yanına kimseyi ortak almadan anonim şirket veya limitet şirket kurabilir. Hatta başka kişilerle ortaklık yaparak şirket kurmuşlarsa, ortakları varsa, onların paylarını da satın alıp, şirkette tek başına kalabilir.
Bu durum, “Şirket sahibiyim”, “Şirketi var” gibi söylemleri de hukuken geçerli hale getirdi. Artık bir kişi tek başına bir şirketin “sahibi”, bütün payların tek başına sahibi olabilir.
Geçimsizlik çıkar
Ama birçok şirket halen çok ortaklı olarak faaliyet gösteriyor. Buna aile şirketleri de dahil. Aile şirketlerinde baba, anne, çocuklar, torunlar, kardeşler, damat ve gelinler gibi birbiriyle akrabalık bağı olan ortaklar bulunur.
Şirketlerde birden fazla ortak bulunca, zaman zaman ortaklar arasında sorunlar, anlaşmazlıklar, geçimsizlikler başlar. Şirkette çoğunluğa sahip olan ortak veya ortaklar kendilerini yönetime seçtiklerinden, azınlık ortakları yönetimden dışlarlar, şirkete sokmazlar.
Azınlık ortak iseniz ve çoğunluğa sahip yönetici ortaklar kötü niyetli iseler, azınlık ortaklar hak aramak için sürekli mahkeme kapılarında “sürünürler”.
Ül
Kamu ihtiyaç-larının karşılanmasında en büyük kaynak vergidir. Devletler vergi tahsil edemezse, kamu ihtiyaçlarını da karşılayamazlar. Gerçi uzun zamandır gelir getirici bazı projeler “yap-işlet-devret” modeliyle gerçekleştirilmekte ve toplanan vergiler diğer kamu ihtiyaçlarına harcanmakta, ama “yap-işlet-devret” modeli her alanda uygulanamaz ki! Vergi, kategorik olarak üçe ayrılır; “gelirden alınan vergiler”, “harcamalardan alınan vergiler” ve “servetten alınan vergiler”. Gelir elde ediyorsanız, gelirinizin bir kısmını, bu geliri elde etmek için gerekli ortamı sağlayan Devlet’e ödeyip, toplumun diğer kesimiyle dayanışma göstermelisiniz.
İster şirket olun, ister şahıs, geliriniz varsa vergi ödemek zorundasınız. Gerçek kişi, şahıs olarak gelirinizin tutarına göre % 15’ten başlayıp, % 35’ine kadar varan oranda gelir vergisi ödersiniz. Maaşlı çalışan herkes bu vergiyi öder.Şirketseniz, net kazancınız ne olursa olsun, kazancınızın % 20’sini vergi olarak ödersiniz. Bu durumda şöyle bir sonuç çıkıyor; siz, aldığınız maaş en yüksek vergi dilimine giriyorsa, aşan kısmın % 35’ini gelir vergisi olarak ödüyorsunuz ama size maaş ödeyen, çalıştığınız şirket kazancının % 20’sini kurumlar vergisi
Daha önce iki kere yazdım. Ama Türk Medeni Kanunu’nun 175’inci maddesindeki ‘yoksulluğa düşen’ eşin istemesi halinde, diğer eşin süresiz nafaka ödemeye ‘mahkûm’ edilmesinin sebep olduğu mağduriyetler ve olumsuzluklar o kadar fazla ki elektronik postam doldu.
Bursa Kestel Asliye Hukuk Mahkemesi, süresiz nafaka hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne 2011 yılında başvurmuş. Başvuruda, hâkim, 11 yıllık hâkimlik mesleğinde erkek lehine nafakaya hükmedilen bir davayla karşılaşmadığını da belirtmiş.
Gel gör ki Anayasa Mahkemesi boşanma sebebiyle yoksulluğa düşen eşi korumak için diğer eşin, koşulları bulunduğu sürece, herhangi bir süre sınırı olmaksızın yoksulluk nafakası vermesi yükümlülüğünün sosyal hukuk devleti ilkesinin gereği olarak kabul etmiş ve süresiz nafaka yükümlülüğünde Anayasa’ya aykırılık görmemiştir.
Sosyal devlete aykırı
Oysa AYM kararına karşı oy yazan Hicabi Dursun’un da belirttiği gibi, sosyal devlet ilkesi gereği devletin sorumluluğunda olan yoksullukla mücadelenin, boşanmada -maalesef hatalı uygulandığı için- eşit kusurlu eşin üzerine ömür boyu yüklenmesi asıl sosyal devlet ilkesine aykırıdır.
Öncelikle, ben ‘yoksulluk nafakası’ terimini çok sevimsiz buluyorum. Neye
İflas erteleme, borca batık hale gelmiş sermaye şirketler için son bir çare olarak epey sayıda kullanılan bir yoldu. 31 Temmuz 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 669 sayılı KHK ile iflas erteleme kararı verilmesi yasaklanmıştı. O günden bu güne yeni hiçbir iflas erteleme kararı da verilmedi.
İflas ertelemenin en önemli faydası, borçlu şirkete, alacaklılara karşı bir koruma sağlamasıydı. İflas erteleme kararıyla birlikte icra takipleri durmakta, tabiri caiz ise, alacaklılar iflas erteleme süresince icra dairelerinde haciz yoluyla borçlunun mallarını paraya çevirtip, alacaklarını tahsil edemiyorlardı. Bu koruma 4 yıla kadar uzatılabildiği gibi, uygulamada iflas kararının temyiz edilmesi halinde temyiz sonuçlanıncaya kadar da uzatıldığı olaylara rastlanmaktaydı.
İflas erteleme sayesinde iflastan kurtulup ticari hayatına devam eden birçok şirket olduğu gibi, iflas ertelemeyi şirketin içini boşaltmak için fırsat olarak kullanan şirket sahipleri ve yöneticileri de oldu. Bu sebeple çok eleştirildi.
Koruma sağlar
Hükümet’in TBMM’ye sunduğu Yatırım Ortamının İyileştirilmesi tasarısı ile iflas erteleme yürürlükten kaldırılıyor ve yerine konkordato getiriliyor.
Konkordato, tasarıdaki