Kalbimizin elektrik tesisatı ne alemde? EKG çekip görelim

13 Ekim 2008

Hanımının zoruyla doktora gelen Cemil Bey’de kalp hastalığı olabileceği düşüncesiyle EKG çekilmesini ve kan tahlilleri yapılmasını istemiştim. Kısa adıyla EKG diye bilinen elektrokardiyogram,  100 yıldır kalp hastalıklarının teşhisinde kullanılan bir inceleme yöntemidir. EKG, kalbin çalışmasını tetikleyen elektrik akımlarının kağıt üzerine yazdırılmasından başka bir şey değildir. Kalbin kasılması için, arabanın motorunun çalışmasını sağlayan kıvılcım gibi bir elektrik enerjisi gerekir. Kalbin de arabanın aküsüne benzeyen bir enerji kaynağı ve elektriği taşıyacak kabloları var. Elektrik dalgalarını, resmini çekermişcesine kağıt üzerine yazdırdığımız zaman hem elektriği taşıyan kablolar hem de elektriğin yayıldığı kalp kası hakkında fikrimiz olur. Ne kadar çok açıdan resim çekersek, kalp hakkında o kadar çok bilgi ediniriz. 
Akü ve kablolar
Kalbin aküsü sağ üst odasının tavanına yakın bir yerdedir. İlk elektrik kıvılcımı buradan kaynaklanıp üst odalara yayılır. Bu da EKG’deki ilk küçük kabarıklığı oluşturur. Eğer

Yazının Devamı

Görmek için bakmak gerek

6 Ekim 2008

Geçen hafta kalp hastalığı şüphesiyle kontrolden geçmekte olan Cemil Bey’in muayenesinden söze başlamış ama kilo meselesinin ötesine geçememiştik. Fazla kilolu olması ve yağlanmanın daha çok bel çevresinde belirgin olması kalp damar hastalığı riskini artırıyordu.
Hekimlik çok eski bir meslek. Son 50 yılda baş döndürücü teknolojik ilerlemeler kaydedilmiş olsa da temel noktalarda değişiklik yok. Hasta muayenesinde üç ana yöntem var: Gözlem, elle hissetme ve dinleme. Hasta kapıdan girer girmez gözlerimizle muayeneye başlarız: Rahat nefes alıyor mu, rengi soluk mu, elleri titriyor mu gibi bir çok soruya cevap buluruz. Daha doğrusu bu soruların cevaplarını bulmak için bakarsak görürüz. Daha da ötesi, bakıp da görmediklerimizi de olmayan bulgular olarak deftere işleriz. Teşhisin ne olabileceğini araştırırken bir taraftan da tek tek olasılıkları gözden geçirip ekarte etmek işimizi kolaylaştırır. Cemil Bey’de dikkatimi çeken biraz yorgun ve bezgin görünüşüydü.  
Nabız
Elle

Yazının Devamı

Elma mı? Armut mu?

30 Eylül 2008

Geçen ay hanımının ısrarıyla doktora gelen Cemil Bey’den söz etmiştim. Kendisi “gaz sıkıntısı” dese de beni endişe ettiren şikâyetlerinin yanı sıra babasının ani ölümü ve sigara içiyor olması kalp damarlarında darlık olma ihtimalini artırıyordu. Ayrıntılı bir söyleşiden sonra sıra muayene ve temel incelemelere gelmişti.
Cemil Bey’in muayenesi gerçekte kapıdan girer girmez başlamıştı. Yürüşü, konuşması, güncel deyimle “vücut dili” çoğu hastada olduğu gibi ipuçlarıyla doluydu. Önce kilosu ve boyu ölçüldü: 83 kg, 171 cm. Boyuna göre kilosunun fazla olduğu açık. Askere gittiğinde kaç kilo olduğunu soruyorum; 68 kg. Demek ki 30 yıl içinde 15 kg almış.
Çocukluğumda duyduğum, kilo boyun son iki rakamını geçmeyecek uyarısını hatırlıyorum, yani, boy 1.71 ise 71 kiloyu geçmemeli. Tıp fakültesinde okurken gördüğüm boya göre ideal kilonun ne olacağını gösteren cetvelleri hatırladım. Kadınlar ve erkekler için yaş gruplarına göre düzenlenmiş bu

Yazının Devamı

Akdeniz mutfağı hayat kurtarıyor

22 Eylül 2008

Sağlıklı kalmak için ne yiyip ne içmemiz gerektiği konusunda yazılan çizilen çok. Tek tek besinlerin erdemleri, mucizevi etkilerini neredeyse her gün konuşuyoruz. Bu konuda binlerce gözlem ve araştırma var. Bu bilgiler bizi ancak bir yere kadar götürüyor. Çünkü tek tek veya birkaç besinle beslenmiyoruz. Birçok besin grubunun oluşturduğu zengin bir mutfağımız var.
Son yıllarda beslenme uzmanları dikkatlerini tek tek besinler yerine beslenme tarzlarına çevirdiler. Besin grupları arasındaki etkileşimi ve katlayıcı etkileri de hesaba katmaları gereğini hissettiler.
Ülkeler ve bölgeler arasındaki beslenme farklılıklarının sağlığımız için önemli olabileceği fikri yeni değil. 1950’lerin ikinci yarısında başlayan, çeşitli ülkelerdeki kalp hastalıkları ve ölüm oranlarını araştıran 7 ülke çalışmasında Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde bir farklılık olduğu gözlendi. Yüksek tansiyon, kolesterol düzeyi, sigara gibi risk faktörlerinde büyük farklılıklar olmasa da kalp krizi ve kalpten ölümlerin

Yazının Devamı

Ümit Özat sahada neden fenalaştı?

15 Eylül 2008

Ünlü futbolcu Ümit Özat’ın sahada aniden yere yığılıp kalması milyonlarca sevenini derin bir üzüntüye boğdu.  Çok şükür ki, kısa zamanda Ümit’in iyi olduğu haberi geldi. Birkaç gün sonra, televizyondaki sağlıklı görünümüyle sevenlerinin içini daha da rahatlattı. Ne yazık ki bu tip hikâyelerin sonu, her zaman Ümit’in tedavi edilebilir durumundaki gibi tatlıya bağlanmıyor.
Sahada bayılmalar çoğunlukla susuz kalma, güneş çarpması gibi basit nedenler sonucu ortaya çıksa da, ender olarak, altta yatan ciddi kalp hastalığının ilk ve son belirtisi olabilir. Spora başlamadan, yapısal bir kalp hastalığı olup olmadığını saptamak trajedileri önlemenin tek yoludur. 




Kalp kası kalınlığı

Yazının Devamı

Stent mi taksak, baypas ameliyatı mı yapsak?

8 Eylül 2008

Avrupa Kardiyoloji Derneği’nin geçen hafta 134 ülkeden, 30 bin katılımcıyla Münih’te yapılan toplantısında sunulan bir bildiri hararetli tartışmalara yol açtı. Kalbin büyük bölümünü besleyen sol ana damarda veya kalbin üç damarının üçünde de darlık olan hastalara bugüne kadar baypas ameliyatı tavsiye edilirdi. Bu darlıklar stent takarak açılsa, acaba baypas ameliyatı kadar etkin olur mu diye soran araştırmacılar, cevap bulmak için, yaygın ve ağır darlıkları olan 3075 hastayı taradılar. 62’si Avrupa, 23’ü ABD’de olan 85 merkezde anjiyo filmleri bir kardiyolog ve bir kalp cerrahı tarafından incelendi. 1800 hastanın iki yöntemle de tedavisinin mümkün olduğuna, 1077 hastanın damarlarına stent takılamayacağına, 198 hastada ise ameliyatın imkânsız olduğuna karar verildi. 1800 hasta kura ile (randomizasyon yöntemi) ya stent ya da baypas ameliyatına sevk edildi. Yeniden daralma riski daha az olduğundan sadece ilaç kaplı stent kullanıldı (Resim1).
Bir yıllık takipte, kimin kalp krizi veya inme geçirdiği,

Yazının Devamı

Stentlerin hikâyesi

1 Eylül 2008

Dünyada ilk defa, daralmış bir kalp damarının balonla genişletilmesi 1977’de İsviçreli bir kardiyolog tarafından gerçekleştirildi. Bu tedavi yöntemi birkaç yıl içinde tüm dünyaya hızla yayıldı. Bir süre sonra, bu yolla tedavi edilen hastaların göğüs ağrılarının geçtiği lakin, her 3 hastadan birinde birkaç ay içinde ağrıların yeniden ortaya çıktığı gözlendi.
Genişletilmiş damarın yeniden tıkanması sorununa 10 yıl boyunca çare arandı, ama hiçbiri yeniden daralma derdine deva olmadı. Çare stentlerde bulundu. Darlığın içine yerleştirilen stent, genişletilen damarın yeniden büzüşmesini önleyerek açık kalma şansını artırdı. Kalbi besleyen damarların ve büyük dallarının çapı 2 ile 5 mm arasında değişir. Çoğunluğu 2.5 - 3.5 mm arasındadır.  Silindir şeklinde metal bir kafes olarak düşünebilecegimiz stentler de damarlara uyacak çaplarda, çeşitli uzunluklarda üretilirler.  

Damarların yeniden daralması
10 yıllık derdin nihayet kökünü kazıdık diye

Yazının Devamı

Var olması bir dert, olmaması bir dert!

25 Ağustos 2008

Kardiyoloji polikliniğinde tanıştığım Cemil Bey’e “Ne şikâyetiniz var” deyince, “Doktor Bey, biraz gazım var, o kadar. Hanım ısrar etti gelmem için” diye cevap verdi. Biraz deşince, Çiğdem Hanım’ın,  kayınpederi 52 yaşında kalpten öldüğü için, kocasının 50. yaş gününden önce mutlaka doktora gidip kontrolden geçmesini  istediğini öğrendim. İlk dikkatimi çeken şey, Cemil Bey’in sıkıntısını midesinde oluşan gaza bağlama eğiliminde olması. Hissetiği sıkıntının daha ciddi bir problemin belirtisi olabileceği endişesi olsa da, bir çoğumuzun yaptığı gibi, Cemil Bey de tehlikeyle yüzleşmektense kendini kandırma yolunu seçmiş.
Tıpta son 50 yıldaki baş döndürücü teknolojik gelişmelere rağmen, hekimin hastasının şikâyetini ve bu şikâyetin hikâyesini ayrıntılarıyla ve iyice anlaması, doğru teşhis ve tedavi için hâlâ vazgeçilmez ilk adım. Bu önemli bilgilerin toplanabilmesinde hastanın payı büyük. Doktora gelmeden derdini nasıl anlatacağını düşünüp

Yazının Devamı