Sefa Bey’i geçirdiği trafik kazasından sonra acil servise getiren ambulanstaki görevli, kaza yerinde gördüklerini nöbetçi doktora kısaca aktardı. Mavi otomobil kaldırıma çıkıp elektrik direğine çarparak durmuştu. Görgü tanıkları, arabanın pek hızlı gitmediğini, sanki bir anda kontrolden çıkmış gibi seyrettikten sonra direğe çarpıp durduğunu anlatmışlardı. Selim Bey kafasını çarpmıştı, ama bilinci açıktı. Emniyet kemeri takılıydı. Omurgalarında kırık olabileceği düşüncesiyle, boynunu oynatmamaya dikkat ederek taşımışlardı ambulansa.
Doktor, hastasıyla konuşup bilincinin tamamiyle açık olduğunu doğruladı. Biraz başı ağrıyordu, bir de sağ omuzu ve göğsünde bir acı vardı. Oldukça kilolu olduğundan muayenesi kolay değildi. Nabzı dakikada 80, tansiyonu 160 / 90 bulundu. Kan şekeri normalden yüksekti. Kanında alkol yoktu. İdrarda uyuşturucu maddeye rastlanmadı. Beyin yaralanması veya omuz kırığı olmasın diye röntgen servisine yollandı. Baş, boyun ve göğsün bilgisayarlı tomografisinde iç kanama, kırık, gibi ciddi yaralanma belirtisi yoktu.
Sefa Bey kazanın nasıl olduğunu hatırlamıyordu. Acaba bu başını çarpmasının yarattığı kısa süreli bir hafıza kaybı mıydı? Doktor ‘belki de bir
Hayata pembe gözlüklerden mi yoksa kara gözlüklerden mi bakıyorsunuz? Bardağın yarısı boş mu, dolu mu? Bu sorulara nasıl cevap verdiğiniz kalp damar sağlığınızı belirliyor. Bu hafta kardiyologların saygın bilimsel dergisi Circulation’da yayınlanan bir araştırma tam bu konunun üstüne parmak basıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin dört üniversitesinden bilim adamları iyimser insanlarla, kötümser olanlar arasında kalp hastası olma ve ölüm riski açısından bir fark var mı diye baktılar. Kimseye güvenmeyen, her sözün, her iyi şeyin arkasında gizli, çıkarcı bir maksat arayan zihniyetin sağlığa zararlı olup olmadığını soruşturdular.
İyimserlik kalbi koruyor
80 bin kadından kötümser olanların riski yüzde 100 kabul edildiğinde, iyimserlerin kalp krizi, kalpten ölüm ve tüm nedenlerden ölüm risklerinin yüzde 15 ile 30 azaldığı görüldü.
Pelin Hanım ilk bebeğine hamile. Heyecan içinde hazırlıklarını yapıyor. Yalnız bir endişesi var; acaba bebeği sağlıklı doğacak mı? Her annede bir ölçüde de olsa var olan bu endişe, Pelin Hanım’da haklı olarak biraz daha fazla. Çünkü kendisinin kalbinde doğuştan delik varmış. 14 yaşındayken kalbindeki bu delik ameliyatla kapatılmış. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanına kendi başına gelenin bebeğinin de başına gelip gelemeyeceğini sordu. Doktor, doğuştan kalp hastası olan anne veya babanın çocuklarının da kalp hastası olarak doğma riskinin yüzde 5 ile 10 arasında olduğunu söyledi. Eğer ailede birden fazla kişide doğuştan kalp hastalığı varsa, bu riskin arttığını ekledi. Bebekte bir kalp kusuru olursa, anne veya babadaki kalp kusuruna benzeme ihtimalinin yüksek olduğundan söz etti.
Bebeğin kalbine zarar verenler
Annenin bazı kötü alışkanlıkları varsa, bebeğin kalp sağlığı tehlikeye düşebilir. Hamilelikte fazla miktarda alkollü içki içilirse bebeğin kalp kusurlu olma riski artar. Kokain kullanan kadınların bebeklerinin doğuştan kalp hastası olma riski kullanmayanlara göre beş kat daha fazladır.
Sadece kötü alışkanlıklar nedeniyle değil, alınan bazı ilaçlar da anne
Acaba kalp hastalığı dünyada en az nerede diye bakılınca, geleneksel yaşam tarzlarını günümüze dek sürdüren eskimoların bu konuda çok şanslı olduğu görülmüştü. Bunun nedeni de bol miktarda balık yemelerine bağlanıyordu. Son yıllarda yapılan birçok araştırma, deniz ürünlerinin olumlu etkilerini gösterdikçe bu sebep-sonuç ilişkisinin doğruluğu pekişti.
Bundan 50 yıl öce, Hollandalı bilim adamları 850 evli kadınla görüşüp eşlerinin ne kadar balık yediğini kaydettiler. 20 yıllık takipten sonra günde 30 gram balık yiyenlerde kalpten ölümlerin, hiç balık yemeyenlere göre yarı yarıya az olduğunu saptadılar. O zamandan bu yana yapılan bir çok araştırma bu sonuçları doğruladı. Bu çalışmalar sırasında balık tüketiminin özellikle ani ölümleri azalttığı ortaya çıktı. Uzun yıllar içinde elde edilen verileri gözden geçiren Dünya Sağlık Örgütü, Amerikan Kalp Birliği, Avrupa Kardiyoloji Derneği gibi büyük sağlık kuruluşları şu sonuca vardı: Yetişkinlerin, haftada iki kez balık yemeleri sağlıkları açısından yararlı. Peki balık yiyemeyenler ne yapsın?
Balık yağı
Yeteri kadar balık yiyemeyenlere balık yağı hapları tavsiye ediliyor. Balık yendiğinde, yağının yanı sıra alınan protein ve
Elif Hanım son zamanlarda çarpıntı yüzünden perişandı. Bu çarpıntı hissi geldiğinde, kalbi duracak gibi oluyor, sanki havasız kalacakmış gibi hissediyordu. Bu şikâyetleri birkaç aydır devam etmekteydi. İki çocuk, işyeri sorunları, pek yolunda gitmeyen evliliği, ekonomik krizin yarattığı sıkıntıların üstüne bir de kalp hastalığı eklendi diye düşünmeye başlayınca, işyeri doktoruna görünmüş. Doktor, bu şikâyetlerinin pek önemli olmadığını, çayı, kahveyi azaltmasını, sigarayı bırakmasını söylemişti. Doktorun dedikleri Elif Hanım’ı tatmin etmemiş, endişelerini yatıştırmaya yetmemişti. Zaten pek kahve içmezdi, ama çayla sigaraya bayılırdı. Daha 39 yaşındaydı, kalp hastasıysa çocuklarına kim bakardı? Geceleri gözüne uyku girmiyordu. Kalbi “küt küt” attıkça dikkat kesiliyor, hele bir an durup sonra yeniden atmaya başlayınca, kalp hastası olduğuna dair inancı daha da pekişiyordu. İlginçti, gün içinde, hele meşgul olduğu zamanlarda çarpıntısı daha azdı. Bazen bütün bir gün geçiyor, hiç bir anormallik hissetmiyordu. Sigarayı azaltmasına, çayı daha az ve açık içmesine rağmen şikâyetleri geçmemişti.
Önce teşhis
Gittiği kardiyolog, Elif Hanım’ın şikâyetlerinin strese bağlı
Acil poliklinikteki doktor, Adile Hanım’ın soluk terli yüzündeki acılı ifadeyi görünce, ciddi bir durum olduğunu hemen anladı. O sırada hastanın parmağına küçük bir alet takmakta olan hemşire, büyük tansiyonun 85, küçüğünün 50, nabzın da 120 olduğunu söyledi. Küçük alet kandaki oksijen miktarının tehlikeli miktarda düşük olduğunu gösteriyordu. Doktor derhal bir serum takılarak damar yolunun açılmasını ve EKG çekilmesini istedi.
İlk talimatlardan sonra, bitkin ve acılı görünümlü hastaya, onu getiren kocasına ve kızına dönüp ne olup bittiğini öğrenmeye çalıştı. Bilinen hiçbir ciddi hastalığı olmayan 54 yaşındaki Adile Hanım akşam yemeğini hazırlarken aniden küçük oğlunu okuldan getiren servis aracının devrildiği haberini almıştı. Alelacele kazanın olduğu yere vardığında, oğlu Berk’in yerde kanlar içinde yattığını gördü. Anneyi uzun süre sımsıkı sarıldığı oğlundan ayırmak mümkün olmadı. Eve döndüklerinde gece olmuştu, acı haberi
Yazın çok sıcak günlerinde hepimiz sıkılıp bunalsak da aşırı sıcaklar daha ziyade kalp hastaları için tehlikelidir. Hele bu kişiler bir de sıcak havada iş yapmak zorunda kalırlarsa ciddi şekilde hastalanmaları işten bile değildir.
Vücudumuz ısısını 36.5 derece civarında tutmak için programlanmıştır. Beynimizin ortasındaki bir merkez, iklim değişikliklerini izleyen bir meteoroloji uzmanı gibi, her an ısı düzeyimizi dikkatle takip eder. Bir iki derece bile yükselse, hemen yakındaki sinirler yoluyla tüm vücuda “ısıyı düşürün” diye talimat verir. Bu emirle derideki damarlar genişler içlerinden daha fazla kan akmaya başlar. Normal sıcaklıkta kalbin vücuda yolladığı kanın en fazla yüzde 10’u derimizden geçerken, sıcaklık arttıkça bu oran yüzde 70’e kadar yükselir.
Deriye temas edecek soğuk bir cisim veya serin tatlı bir rüzgâr, o sırada deri yüzeyine yakın damarlardan geçmekte olan kanı soğutur. Kan da bu serinliği vücudun iç bölgelerine götürür, böylece vücut ısısı düşer. Bu yolla
Geçen hafta, kalp krizi geçiren Levent Bey’in şikâyetleri gece başlamış olsa da sabah zorla ikna edilip taksiyle hastaneye götürüldüğünü, doktorların tıkalı kalp damarını açmak için zamana karşı nasıl yarıştıklarını yazmıştım. Bir hastanenin kalp krizi tedavisindeki başarısı tıkalı damarı ne kadar çabuk açtığıyla ölçülür. Hastanın acil servise başvurduğu andan, damarın balonla açılmasına kadar geçen süre ne kadar kısaysa hastane o kadar başarılı sayılır. “Kapı-balon süresi” denilen bu zaman dilimi 1.5 saati aşmamalıdır. Bu tavsiyenin altında yatan bir çok bilimsel veri var. 2006 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin çeşitli hastanelerinde tedavi edilen yaklaşık 30 bin kalp krizi hastası incelendi. Kapı-balon süresi iki saatin üstüne çıkınca ölümler neredeyse iki kat artıyordu. Gecikmeyi önlemek için, ister pıhtı çözücü ilaçla, ister balon ve stentle, tıkalı damarı bir an önce açmak gerekiyor.
Lakin, basit gibi görünen bu