Acil poliklinikteki doktor, Adile Hanım’ın soluk terli yüzündeki acılı ifadeyi görünce, ciddi bir durum olduğunu hemen anladı. O sırada hastanın parmağına küçük bir alet takmakta olan hemşire, büyük tansiyonun 85, küçüğünün 50, nabzın da 120 olduğunu söyledi. Küçük alet kandaki oksijen miktarının tehlikeli miktarda düşük olduğunu gösteriyordu. Doktor derhal bir serum takılarak damar yolunun açılmasını ve EKG çekilmesini istedi.
İlk talimatlardan sonra, bitkin ve acılı görünümlü hastaya, onu getiren kocasına ve kızına dönüp ne olup bittiğini öğrenmeye çalıştı. Bilinen hiçbir ciddi hastalığı olmayan 54 yaşındaki Adile Hanım akşam yemeğini hazırlarken aniden küçük oğlunu okuldan getiren servis aracının devrildiği haberini almıştı. Alelacele kazanın olduğu yere vardığında, oğlu Berk’in yerde kanlar içinde yattığını gördü. Anneyi uzun süre sımsıkı sarıldığı oğlundan ayırmak mümkün olmadı. Eve döndüklerinde gece olmuştu, acı haberi duyan akrabaları ve yakın dostları destek olmaya gelmişlerdi. Yılmaz Bey eşinin solgun yüzünün terlemeye başladığını fark etti. Bir süre sonra göğsündeki şiddetli ağrı ve nefes darlığı konuşmasını bile engeller olmuştu. Epeyce direndiyse de sonunda kocası ve çevresindekilerin ısrarıyla hastaneye götürüldü. Arada sırada sigara içse de tiryaki değildi, tansiyonu çoktandır ölçülmemişti, kolesterol düzeyini de bilmiyordu. Hiç durmadan çalışsa da şikâyet ettiğini duyan olmamıştı.
Kalpte ani zayıflama
Acilen çekilen EKG’de çok tipik olmasa da kalp krizini düşündüren değişiklikler vardı. Düşük kan basıncını yükseltmek için damardan verilen ilaç ve ince tüple burundan verilen oksijen genel durumunu biraz düzeltmişti ama durumun ciddi olduğu açıktı. Konsültasyon için çağırılan kardiyolog ekokardiyografi yapınca, yani kalbe ultrason cihazıyla bakınca, Adile Hanım’ın kalbinin çok ama çok zayıf olduğunu, içindeki kanın yarısından fazlasını atması gerekirken ancak yüzde 10’unu atabildiğini söyledi. Doktorlar bu bir kalp krizi, tıkanan damarın derhal açılması gerekiyor diye karar verdiler. Hasta hızla işlemin yapılacağı kateter laboratuvarına götürüldü.
Uzman doktor, kasıktaki damara sokup ilerlettiği kateter denilen ince boruyu kalbi besleyen damarlardan birinin ağzına yerleştirdi. Kateterin dışarıdaki ucuna bağlı olan şırınganın içindeki boyalı maddeyi damarın içine yolladı. Boya damarı doldururken, tıkanıklığın nerede olduğunu görmek için röntgen ekranına dikkatle baktı. Damarlar pırıl pırıldı, küçük bir tıkanıklık bile yoktu. Belki başka açılardan çekeceğim filmlerde görülür diye kameranın yerini değiştirerek yeniden boya verip poz poz resimler çekti. İnce kateteri diğer damarın ağzına yerleştirip onun da resimlerini çekti. Kalbi besleyen damarlarda hiçbir tıkanıklık yoktu. Kalbin ana pompa görevi gören odası sol karıncığın içine boya verip röntgen filmini çekince kalbin aorta yakın taban bölümünün çok iyi kasıldığını, ama geri kalan bölümlerinin sanki çok şişmiş bir balon gibi hiç kasılamadığını gördü. Kalp kasındaki bu zayıflık nedeniyle Adile Hanım’ın neden bu kadar kötü durumda olduğu anlaşılsa da kalp kasının niye birden zayıfladığını, kalbin neden balon gibi şiştiğini açıklamak zordu.
Çok içki içenlerde, alkole bağlı kalp kası zayıflığı görülebilirdi. Adile Hanım ağzına içki koymazdı. Bazı virüslerin sebep olduğu grip benzeri hastalıklar kalp kasını tutabilirdi. Ama son zamanlarda böyle bir hastalık hikâyesi de yoktu. Bazı ilaçlar, özellikle kanser tedavisinde kullanılanlar böyle bir tablo yaratabilirdi. Lakin hasta aspirin bile almıyordu. Kalp kasının nedeni bilinmeyen zaafiyeti olabilirdi, ama bu durumlarda kalbin tümü tutulur ve çoğunlukla başlangıç bu kadar ani, seyir bu kadar hızlı olmazdı.
Strese bağlı kalp zaafiyeti
Bu arada, yardımcı olarak odada bulunan genç asistan doktor, geçmiş günlerde tıp dergilerinden birinde, büyük bir stres sonucu oluşan, ölüme bile yol açabilen kalp kası zayıflığıyla ilgili bir makale okuduğunu hatırladı.
İlk defa 1990’larda Japon doktorlar, büyük üzüntü, korku, şaşkınlık, heyecan gibi duyguların yarattığı strese maruz kalan insanların, çoğunlukla menopoz sonrası kadınların, kalplerinde hızlı bir zayıflama olduğunu gözlediler. Bu hastalıkta kalbin sol karıncığının şekil değiştirip beli ince yuvarlakça bir vazoya döndüğünü gördüler. Bu şekil Japonya’da ahtapot avlamak için kullanılan özel çömleğe benzediğinden bu hastalığa bu çömleğin adını verdiler; Tako-subo hastalığı.
Sonraki yıllarda dünyanın dört bir yanından başka başka isimlerle benzer vakalar bildirildi. Bence bu isimler arasında en uygunu “kırık kalp hastalığı”. Nedeni, nasıl oluştuğu tam olarak bilinmiyor. Kalbi kırılan insanın vücudunda stres hormonu dediğimiz maddeler bolca salınır. Çok büyük miktardaki stres hormonları kalp kası hücrelerini felç eder. Büyük bölümü kasılamaz hale gelen kalp, vücuda yeterli kanı atamaz olur. Bilinen bir tedavisi yok. Lakin destekleyici tedaviyle hasta hayatta tutulabilirse zaman içinde kalbin kendi kendine iyileştiği görülüyor. Zamanında hastaneye gidemeyenlerde ölüm riski yüksek.
Adile Hanım kateter laboratuvarından yoğun bakım ünitesine gönderildi. Ağır kalp yetmezliği olan bir hastaya verilmesi gereken ilaç ve destek-leyici bakımla her geçen gün biraz daha iyileşti. 10 gün sonra, doktorları hastaneden çıkarmadan önce ekokardiyografi ile tekrar baktıklarında, kalbinin hem boyut hem de çalışmasının normale döndüğünü memnuniyetle gördüler.
Yüreğine inmek
Osman Nihat Akın’ın ünlü nihavent şarkısındaki gibi, üzüntü, sıkıntı ve hüznü çoğu kez kalbimizle ilintilendiririz. “Yüreği dayanmadı”, “kalbi kırık gitti” “yüreğine indi” gibi sözler, zengin mecazi anlamlarının yanı sıra, bazen gerçeği de yansıtıyor. Adile Hanım, zamanında hastaneye gitmeseydi, giderek kötüleşen kalp yetmezliği sonucunda belki de hayatını kaybedecekti. Dostaları da “zavallının yüreği evlat acısına dayanamadı” diyecekti.
Yine bu yıl ada sensiz içime hiç sinmedi
Dil'de yalnız dolaştım hep, gözyaşlarım dinmedi
Ben de şaştım nasıl oldu, yüreğime inmedi