Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hayata pembe gözlüklerden mi yoksa kara gözlüklerden mi bakıyorsunuz? Bardağın yarısı boş mu, dolu mu? Bu sorulara nasıl cevap verdiğiniz kalp damar sağlığınızı belirliyor. Bu hafta kardiyologların saygın bilimsel dergisi Circulation’da yayınlanan bir araştırma tam bu konunun üstüne parmak basıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin dört üniversitesinden bilim adamları iyimser insanlarla, kötümser olanlar arasında kalp hastası olma ve ölüm riski açısından bir fark var mı diye baktılar. Kimseye güvenmeyen, her sözün, her iyi şeyin arkasında gizli, çıkarcı bir maksat arayan zihniyetin sağlığa zararlı olup olmadığını soruşturdular.

İyimserlik kalbi koruyor

KÖTÜMSERLİK ÖLDÜRÜYOR


80 bin kadından kötümser olanların riski yüzde 100 kabul edildiğinde, iyimserlerin kalp krizi, kalpten ölüm ve tüm nedenlerden ölüm risklerinin yüzde 15 ile 30 azaldığı görüldü.


Yüz bine yakın, 50 ile 80 yaş arasındaki kadının iyimser mi kötümser mi olduğu araştırıldı. Bu saptama bir dizi soru sorularak yapıldı. Mesela “Ne olacağının belli olmadığı durumlarda ben hep iyi olacağını düşünürüm” ya da “Eğer bir işimin bozulma ihtimali varsa, mutlaka bozulur.” Birinci fikri benimseyenler iyimser, ikinci fikre evet diyenler ise kötümser grupta yer aldı. Bunlar gibi birçok soru soruldu. Verilen cevaplara göre iyimserlik notu oluşturuldu. Otuz puanın tam not olduğu bu ankette 26- 30 arasında not alanlar iyimser, notu 22’den az olanlar ise kötümser kabul edildi.
Sekiz yıl izlenen yüz bine yakın kadın arasında ölenler, kalp krizi ve inme geçirenler saptandı. İyimser kadınların kötümserlere göre daha uzun yaşadıkları, daha az kalp krizi ve inme geçirdikleri görüldü. Kalpten ölümler de kötümser olanlarda belirgin olarak artmıştı.
Bilim insanları araştırmaya başladıklarında, kadınların sağlık envanterini çıkarmışlardı. Geri dönüp, acaba başlangıçta iyimserlerle kötümserler arasında fark var mıydı diye bakınca şaşırdılar. Çünkü kötümserlerin grubunda şeker hastalığının, yüksek tansiyonun, kolesterol yüksekliğinin daha fazla olduğunu, bu grupta daha çok sigara içilip daha az egzersiz yapıldığını gördüler. Bu gözlemler hemen akla bir soru getirdi. Ölüm ve hastalığın kötümserler arasında daha sık olmasının nedeni, başlangıçta daha sağlıksız bir durumda olmalarından kaynaklanıyor olmasın? Araştırmacılar bu soruya cevap verebilmek için çalışmaya katılan kadınların tüm özelliklerini göz önüne alan istatistiki yöntemler kullandılar. Ama sonuç değişmedi. Her ne olursa olsun kötümserliğin sağlığa zararlı olduğu sonucu çıktı. Başka bir deyişle iyimserlik kalp dostuydu.


Şüphe ve güvensizlik kalbe zararlı

KÖTÜMSERLİK ÖLDÜRÜYOR


Bardağın yarısı dolu diyenler, yarısı boş diyenlere göre daha sağlıklı ve daha uzun ömürlü oluyorlar. Hayata biraz olsun pembe gözlüklerle bakabilmek bizi sadece mutlu etmez, sağlıklı da kılar.

Yüz bin kadını içeren ve 8 yıl süren bu araştırmada ortaya çıkan gerçeklerden biri de, herkese karşı güvensiz olan, hiçbir şeyi beğenmeyip hepsinin arkasında bir çıkar amacı arayan, şüpheci, müstehzi insanların da sağlıklarının olumsuz etkilendiğini gösterdi. Şüpheci ve husumet dolu olan kadınlarda ölüm riski daha güvenli, rahat ve barışcıl olanlara göre yüksek bulundu. Bu ve benzeri çok sayıdaki araştırmanın sonuçları hep aynı yönde. Kötümserlik, şüphecilik husumet dolu olmak insan vücudunda olumsuz bir dizi değişikliklere yol açıp, kalbi yoruyor, damarları yaşlandırıyor, hayatı kısaltıyor.
Bu olumsuz değişikliklerin ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Bazı ipuçları ve bunlara bağlı teoriler var. Kötümser duyguların nabzımızı hızlandırıcı, kalbimizin aşırı yük altında çalışmasına yol açan, damarlarımızı büzen bazı hormonları salgılattığını biliyoruz. Kanın daha kolay pıhtılaştığı, vücutta düşük düzeyde de olsa sanki bir iltihap varmış gibi bir durumun oluştuğu, bağışıklık sisteminin yara aldığı biliniyor. Tüm bu etkenlerin kalp ve damar sistemine ve kan dolaşımına olumsuz etkileri oluyor. Öyle anlaşılıyor ki, eskilerin “halet-i-ruhiye” dediği ruh halimiz, fiziki sağlığımızı bir çok yolla etkiliyor. İyimser, sakin, güvenli olanlarda beyinden ve sinir sistenminden kalbe giden sinyaller kalbin yükünü azaltıcı, damarları genişletici, damar duvarını koruyucu sonuçlar doğuruyor. Hayata bakışı olumlu olanların, sorunlara çözüm amaçlı yoğunlaşmaları, cevap bulmaları kolaylaşıyor. Stres yaratan ortam ve koşullarla baş etmeleri kolaylaşıyor. Böylelikle kalp damar hastalıklarının oluşması ve ilerlemesi yavaşlıyor.


Türkiye’de durum

İnsanların içinde bulundukları ruh halini ölçmek kolay değil Biraz olsun fikir verebileceği umuduyla 2009’da yapılmış bir çalışmaya bakalım. Pew Araştırma Enstitüsü adlı dünyaca ünlü kuruluşun yaptığı bu çalışmada “ülkenizin gidişi hakkında iyimser misiniz?” diye sorulmuş. En iyimser olanların yaşadığı ülke Çin, onları Hindistan ve Kanada izliyor. Türkiye’de bu sorunun sorulduğu 100 kişiden sadece 22’si ülkenin gidişatının iyi olduğunu söylemiş. “Sizden sonraki kuşak için koşullar daha iyi olacak mı?” diye sorulduğunda Türkiye’de ancak üç kişiden biri evet cevabı vermiş. “Kendi halinizden memnun musunuz” diye sorulduğunda da, dört kişiden biri memnun olduğunu söylemiş. Bunlar iyimser bir toplumun göstergeleri değil. Bu duyguların bir bölümü ekonomik koşullara bağlı olsa da çoğumuzun içinde var olan kötümserliğin payı inkar edilemez. Bir çoğumuzun işler iyi giderken bile, iyimserliğe kapılmamaya çalıştığımızı söylersem yanlış olmaz. Burada Orhan Veli’nin bir şiiri aklıma geliyor:

Haberin Devamı

Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya, bu pencere?
Değil,
Vallahi değil;
Bir iş var bu işin içinde.

Haberin Devamı

Kalp ve sağlığını korumamanın yolu yalnız sağlıklı beslenip, spor yapmaktan, gerektiğinde düzenli ilaç almaktan geçmiyor. Ruh halimiz de önemli. Hayata bakışımızı karamsarlıktan, kötümserlikten şüphecilikten uzaklaştırmak, tansiyonumuzu normal sınırlarda tutmak kadar önemli.