Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen hafta, kalp krizi geçiren Levent Bey’in şikâyetleri gece başlamış olsa da sabah zorla ikna edilip taksiyle hastaneye götürüldüğünü, doktorların tıkalı kalp damarını açmak için zamana karşı nasıl yarıştıklarını yazmıştım. Bir hastanenin kalp krizi tedavisindeki başarısı tıkalı damarı ne kadar çabuk açtığıyla ölçülür. Hastanın acil servise başvurduğu andan, damarın balonla açılmasına kadar geçen süre ne kadar kısaysa hastane o kadar başarılı sayılır. “Kapı-balon süresi” denilen bu zaman dilimi 1.5 saati aşmamalıdır. Bu tavsiyenin altında yatan bir çok bilimsel veri var. 2006 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin çeşitli hastanelerinde tedavi edilen yaklaşık 30 bin kalp krizi hastası incelendi. Kapı-balon süresi iki saatin üstüne çıkınca ölümler neredeyse iki kat artıyordu. Gecikmeyi önlemek için, ister pıhtı çözücü ilaçla, ister balon ve stentle, tıkalı damarı bir an önce açmak gerekiyor.
Lakin, basit gibi görünen bu hedefe ulaşmak hiç de kolay değil. Kalp krizini bir an önce durdurmak için hastanedeki ekibin hızla harekete geçip damarı açmaya çabalaması yeterli değil, hastanın da şikâyetlerinin farkına varılıp bir an önce hastaneye getirilmesi gerekir. Araştırmalar bu iki noktada da çok başarılı olunmadığını gösteriyor.
Beş yıl önce, ABD’de 365 hastanede yapılan bir araştırmada, kalp krizi geçirenlerin sadece üçte birinde kapı-balon süresinin 90 dakikanın altında olduğu görüldü. Anlı şanlı üniversite hastanelerinde ve ünlü kalp merkezlerinde bile bu sürenin iki saat, hatta daha uzun olduğunun ortaya çıkması şok etkisi yarattı. Bunun üzerine, kalp krizine kısa sürede müdahale edebilen hastanelerin bu işi nasıl yaptıkları araştırıldı. Hastayı getiren ambulanstaki görevlilerle acil poliklinikteki doktorların iletişim kurmalarının süreyi kısalttığı görüldü. Hastanın şikâyetleri kalp krizi ihtimalini düşündürtüyorsa hiç beklemeden EKG çekilmesini sağlayacak bir sistemin varlığı da önemli bulundu.  Hastayı ille de bir kardiyoloğun görmesi yerine acil servisteki nöbetçi uzman doktora yetki veren hastanelerde, işlerin daha hızlı yürüdüğü saptandı. Başarılı olan hastanelerde işlemi yapacak kardiyolog, hemşire ve teknisyenler ya hastanede hazır bekliyor ya da telefon emrini alır almaz 20 dakikada işbaşında olabilecek yakınlıkta oturuyordu. Bu ve benzer  gözlemleri inceleyen  doktorlar, hastane yöneticileriyle el ele vererek, kalp krizi acil tedavisinin her aşamasında değişiklik yaptılar. Böylece, kapı-balon süresi ABD’nin hemen her yerinde kısaldı. 

Kalp krizinde kapı-balon süresi




Türkiye ne durumda?
Türk Kardiyoloji Derneği yurttaşlarımıza kalp krizinin ne  olduğunu, ne yapmak gerektiğini öğretmek için yazılı ve görsel basını kullanarak kampanyalar yapıyor.
Epeyce bilinçlendiysek de daha öğrenmemiz gereken çok şey olduğu görmek için Levet Bey’in hikâyesine bakmak yeter. Gece başlayan sıkıntılarını yediği kebaba bağlayıp, sabahki yorgunluğuna aldırış etmeyip işe gideceği yerde, akşamdan hastaneye gitseydi, kalp krizini daha ucuz atlatacaktı. Bir diğer hata da, ambulans yerine taksiyle hastaneye götürülmesi. Hastaneye yetişmeye çalışırken takside ölenlerin  haberlerini gazetelerde okumuşsunuzdur.
Bazı büyük kalp merkezlerimizde kalp krizine çok çabuk müdahale edilebiliyor. Ama ülke çapında hızla hareket edip, iş işten geçmeden, tıkanan kalp damarını açabilen hastanelerin yeterli sayı ve yaygınlıkta olup olmadığı bilinmiyor.
Hasta ve hastanenin yanı sıra tedavinin hızını - dolayısıyla başarısını - etkileyen diğer etkenler de var. Örneğin, çağırılan ambulansın sürücüsü ne kadar hızla gelmeye çalışırsa çalışsın bazı kentlerimizdeki yoğun trafik en değerli dakikaları boşa harcatır. Ya da en yakını diye gittikleri acil servisin bu konuda yeterli donanımı olmayabilir. Kalp krizinin acil tedavisinin hızla yapılabilmesi için çok daha iyi örgütlenmemiz gerekiyor. Etkin bir iletişim, eşgüdümlü bir yaklaşım ve pratik bir dizi önlemle yılda binlerce hayat kurtarabililiriz.