Tıbbi hatalar tarih boyunca hep vardı. Olumsuz sonuç doğurduğu çok açık olan büyük hataların dışındakiler pek konuşulmaz, konuşulsa da bir iki hekim arasındaki fısıldaşmadan öteye geçmezdi. Saygınlık yitirme, işinden olma gibi endişelerin yanı sıra, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde mahkemeye verilme ve tazminat ödeme korkusu vardı. Türkiye’de, özellikle son yıllarda çok haklı bir başka endişe bu engellere eklendi. Hasta yakınları tarafından saldırıya uğrama, dövülme ve hatta öldürülme korkusu!
‘İnsandır, hata yapar’
İngilizce adı ‘Institute of Medicine’ olan Tıp Enstitüsü, 1999 yılında yayınladığı “İnsandır, Hata Yapar: Daha Güvenli bir Sağlık Sistemi İnşası” başlıklı raporda bu konuda bir çığır açtı. ABD’de tıbbi hataların çok yaygın olduğunun, her yıl yaklaşık yüzbin kişinin bu nedenle hayatını kaybettiğinin bildirildiği bu rapor, Tıp çevrelerinde şok etkisi yarattı. Sağlık çalışanları, kendi çevreleri hakkında biraz bilgi sahibi olsalar da, o güne kadar dünyanın hiçbir yerinde böylesine bir araştırma yapılmadığı için sorunun ne denli büyük olduğundan habersizdiler.
Yanlış yaklaşımlar
Amerika Bilimler Akademisi’nin bir parçası olarak 1970 yılında
Hastane kazalarına yol açan tıbbi hataları önlemek için altta yatan sistem sorunlarını düzeltmeye çalışıyoruz. Maden kazası denilen faciaları önlemek için de esas neden olan sistemdeki bozuklukları hedef almak gerekiyor...
Soma’daki faciadan sonra yazılarımı hazırlarken birçok açıdan maden kazalarının, hastane kazalarına benzediğini düşündüm. Tıbbi hata denen, insan hayatına mal olabilen olayları önlemek için yaptığımız mücadele, maden ocaklarımızda yapılması gerekenlere çok benziyor. Başarı kazanmak için altta yatan esas nedenin sistemin bozukluğu olduğunu fark edip, ona göre çare aramaktan başka bir çıkış yolu yok. Kendi hastanemde bizzat gördüğüm sorun ve çözümlerden örnekler vererek açıklamaya çalışacağım.
Bu reçetede hangi ilacın nasıl kullanılacağının doğru anlaşılıp uygulanması hiç kolay değil.
1- İlaç hataları
Hastaların başına en sık gelen ‘kaza’ ilaçlarla ilgili olanıdır. Ya yanlış ilaç ya da olması gerekenden düşük veya fazla dozda, ya da verilmemesi gereken yoldan ilaç verilmesine sık rastlanır. Bu hataların başta gelen nedeni birçok doktorun yazdıklarının, kullandığı kısaltmaların, doz rakamlarının doğru dürüst okunamamasıdır.
Madenlerde çalışan işçiler ölüme meydan okuyarak, elverişsiz ve fevkalade zor koşullarda çalışıyor. Ölümle sonlanan patlamalar, yangınlar ve çökmelerin yanı sıra her gün sağlıklarını tehdit eden, ömürlerini kısaltan ve birçok kronik hastalığa yol açan bir ortamda çalışmak zorunda kalıyorlar...
Solunan temiz havadaki oksijen hava keseciklerinin etrafındaki kılcal damarlara geçer. Kandaki fazla karbondioksit de keseciklerdeki havaya karışır.
Kömür tozu, hava keseciklerinin duvarını yıpratır, küçük hava yollarında iltihap yapar. Oksijen ve karbondioksit alışverişi bozulur.
1- Kömür akciğerlerin düşmanı
Kömür madeninde çalışanlarda, sürekli kömür tozu soludukları için, kronik akciğer hastalıklarına sık rastlanır. Akciğerlerin havayla alınan tozları bir ölçüye kadar temizleyebilir. Ama kömür tozu kolay kolay temizlenemez, aksine hava keseciklerine ve küçük hava yollarının duvarlarına yapışıp birikir. Keseciklerin ve oraya hava getiren incecik boruların yapısını bozar, işlevlerini yapamaz hale getirir. Kronik bronşit denilen, öksürük nöbetleri ve nefes darlığı ile sık sık tekrarlayan bir hastalık madencilerin baş belasıdır. Genel nüfusta daha çok sigara içenlerde ya da
Soma’daki faciadan canlı kurtulanların ve yakınlarının, fiziki yaralarının yanı sıra ruhsal travmaya uğradıklarını unutmamak gerekir. Travma sonrasında ortaya çıkan stresebağlı hastalıklar, bacak ezilmeleri ve kafa yaralanmaları kadar ciddi olabilir...
Soma’daki facia sadece yurttaşlarımızı değil dünyanın dört bir yanında milyonları acıya boğdu. Hepimiz Somalı felaketzedelerin acılarını paylaşıyoruz. Kalbimiz onlarla beraber derin bir hüzün ve dayanışma duygusuyla çarpıyor.
Tabii ki maddende 301 cana mal olan felaketin altında yatan nedenlerin anlaşılması için ayrıntılı bir araştırma yapılması gerekli. Soma’daki madene özel aksaklıklar, faciaya zemin hazırlayan sistematik sorunlar açığa çıkarılmalı, sorumlular cezalandırılmalı. Ama, bu günlerde birinci odak noktamız, canlı ama yaralı olan işçilere, felaketin diğer kurbanları olan madencilerin ailelerine ve yakınlarına sağlık, özellikle ruh sağlığı hizmeti götürmek olmalı.
Kaza sırasında madende olup da kurtulanların fiziki yaralanmalarının yanı sıra ruhsal travmaya uğradıklarını unutmamak gerekir.
Trajedi herkesi etkiler
Sadece ölümle yüz yüze gelen madencilerin değil, onların yakınlarının da trajediyi
“Ölümden korkmuyorum, ama felç olup elden ayaktan düşmekten çok korkuyorum, ne yapabilirim?” diye soran okuruma yeni bir araştırmaya dayanarak diyorum ki, inmeyi önlemek elinizde. On risk faktörünün hepsini değiştirip inme riskimizi yüzde 90 oranında azaltmamız mümkün...
Geçen haftaki inmeyle ilgili yazımdan sonra okurlardan gelen mektuplar, felç geçirmenin en çok korkulan sağlık sorunu olduğunu ortaya koyuyor. Bir çoğu “Ölümden korkmuyorum, ama felç olup elden ayaktan düşmekten çok korkuyorum” diyerek korunmak için ne yapmaları gerektiğini soruyor.
22 ülkede yapıldı
Mayıs başında Avustralya’nın Melbourne şehrinde yapılan Dünya Kardiyoloji Kongresi’nde Sunulan Interstroke adlı bir araştırmaya göre inmelerin yüzde 90’ı değiştirebileceğimiz bir dizi etken sonucu ortaya çıkarıyor. Başka bir deyişle bu korkutucu dertten korunmak mümkün.
Sözünü ettiğim araştırma çoğu az gelişmiş ve gelişmekte olan 22 ülkede yapıldı. Yaklaşık 14 bin inme geçirmiş hasta, 14 bin inme geçirmemiş kişiyle karşılaştırıldı.
Hastalığa yol açan nedenler belirlendi. Belirlenen etkenlerin toplum sağlığı üstünde oynadığı rol hesaplandı. Örneğin yüksek tansiyonun bir toplumdaki inmelerin yüzde kaçından
Yeni teknolojiler vücut fonksiyonlarının her an izlenmesine imkân veriyor. Kalp ritmini yıllarca kaydeden küçücük bir cihaz, inme hastalarını yeni ataklardan koruyor...
Oya Hanım akşam yemeğinden sonra bulaşık yıkıyordu. Elindeki tabak kayıp, lavabonun içinde kırıldı. Tabağın parçalarını almaya çalışırken elini oynatamadığını gördü. Başında da bir gariplik vardı. Kocasına seslendi. Ama ağzından garip sesler çıkıyordu. Bir türlü istediklerini söyleyemiyordu. Sesleri duyan kocası koşarak geldi. Karısının ağzı çarpılmış, bir yana yaslanmış halde buldu. “Yetişmesem yere düşecekti” diye düşünen kocası yavaşça Oya Hanım’ı yere yatırdı. Ne olduğunu tam anlamasa da çok kötü bir şeyler olduğunu sezmişti. İlk şaşkınlığı geçtikten sonra eşini hastaneye götürmek için telefona sarıldı.
İnmenin nedenleri
Acil servisteki doktor kısa bir muayeneden sonra hastanın inme geçirmekte olduğunu söyledi. Çekilen bilgisayarlı tomografiyle beyinde inmeye yol açan hasarlı bölge görülüp teşhis teyid edildi.
Gerekli tedavi yapıldıktan sonra Oya Hanım hastaneye yatırıldı. Birkaç gün içinde konuşması ve elindeki zayıflık epeyce düzeldi. Doktoru inmenin nedeninin bilinmediğini söyledi, tekrar
Son yıllarda artan şişmanlıkla birlikte diyabetli insan sayısında da bir patlama yaşanıyor. Bu, kalp krizinden böbrek yetersizliğine birçok kronik hastalığın da arttığını düşündürüyor. Ama yeni bir araştırma diyabet komplikasyonlarının yavaşladığını ortaya çıkardı...
Tüm dünyada şeker hastalarının sayısı her geçen gün artıyor. Ona parallel olarak diyabetin yol açtığı hastalıkların da arttığı düşünülüyordu. Bu durumun bir kader olmadığını ortaya çıkaran yeni bir araştırma sağlık çalışanlarına ve hastalara ümit verdi. ABD’de bir devlet kurumu olan, kısaca ‘CDC’ olarak anılan Hastalıkları Kontrol Merkezi (Center for Disease Control) diyabetin yol açtığı ciddi bazı hastalıkların giderek daha az görüldüğünü bildirdi. Uzun yıllardır verilen çok yönlü mücadelenin meyve verdiğini gösteren bu bilimsel çalışmanın sonuçları geçen hafta saygın tıp dergisi ‘New England Journal of Medicine’ dergisinde yayınlandı.
1-Diyabetle mücadele: Bilim insanları ABD’de tutulan sağlık kayıtlarından ve anketlerinden yayarlanarak 1990 ile 2010 yılları arasında şeker hastalığının yol açtığı veya ortaya çıkmasını kolaylaştırdığı beş büyük soruna baktılar. Kalp krizi, inme, böbrek yetersizliği,
Yüksek tansiyonun kontrolünde en büyük sorunlardan biri, hastaların tavsiye edilen tedaviyi gerektiği gibi uygulamamasıdır. Topluma çok pahalıya mal olan tedavideki devamlılık sorunu, sadece yüksek tansiyon tedavisinde değil, kalp hastalıkları ve diyabetle mücadelede de önemli bir engeldir
Geçen haftaki yazımda tansiyon ilaçlarının orta yaş üstündeki kişilerde baygınlık ve düşmelere yol açabileceğine değinmiştim. Bir meslektaşım, gönderdiği elektronik postada yazdıklarıma katıldığını, ama ülkemizde asıl sorunun düzenli ilaç alması gereken birçok hastanın ilaçlarını doğru dürüst kullanmaması olduğunu söyleyerek uyarıyor.
Bu uyarıya katılmamak mümkün değil. Üstelik, problem sadece yüksek tansiyon tedavisine özel değil, diyabet, kalp damar hastalıkları gibi, dünyada yüz milyonlarca insanı ilgilendiren kronik hastalıklarda da karşımıza aynı sorun çıkıyor.
Tedavide tamamlayıcı iki yol
Tansiyon tedavisinde iki yol var. Birincisi fazla tuzlu olmayan sağlıklı beslenme ve hareketli bir yaşam sürerek ideal kiloyu korumayı içerir. Yapılan hayat tarzı değişiklikleri yeterli olmazsa, sıra ikinci yol olan ilaç tedavisine gelir. İlaç almaya başladıktan sonra birinci yolun önemi