Son yıllarda artan şişmanlıkla birlikte diyabetli insan sayısında da bir patlama yaşanıyor. Bu, kalp krizinden böbrek yetersizliğine birçok kronik hastalığın da arttığını düşündürüyor. Ama yeni bir araştırma diyabet komplikasyonlarının yavaşladığını ortaya çıkardı...
Tüm dünyada şeker hastalarının sayısı her geçen gün artıyor. Ona parallel olarak diyabetin yol açtığı hastalıkların da arttığı düşünülüyordu. Bu durumun bir kader olmadığını ortaya çıkaran yeni bir araştırma sağlık çalışanlarına ve hastalara ümit verdi. ABD’de bir devlet kurumu olan, kısaca ‘CDC’ olarak anılan Hastalıkları Kontrol Merkezi (Center for Disease Control) diyabetin yol açtığı ciddi bazı hastalıkların giderek daha az görüldüğünü bildirdi. Uzun yıllardır verilen çok yönlü mücadelenin meyve verdiğini gösteren bu bilimsel çalışmanın sonuçları geçen hafta saygın tıp dergisi ‘New England Journal of Medicine’ dergisinde yayınlandı.
1-Diyabetle mücadele: Bilim insanları ABD’de tutulan sağlık kayıtlarından ve anketlerinden yayarlanarak 1990 ile 2010 yılları arasında şeker hastalığının yol açtığı veya ortaya çıkmasını kolaylaştırdığı beş büyük soruna baktılar. Kalp krizi, inme, böbrek yetersizliği, bacak, ayak ve kolların kesilmesine yol açan damar problemleri ve yüksek kan şekerinden ölümlerde ‘Bir artış veya azalma var mı’ diye incelediler.
Genel nüfusta kalp krizi oranlarında bir miktar azalma olduğunu biliyorduk ama bu araştırmanın sonuçları hepimizi çok şaşırttı. Şeker hastası olan insanlar arasında kalp krizi geçirme riski 20 yıl öncesine göre üçte iki oranında azaldığı görüldü. Bu başarı 1980’lerde başlayıp 90’larda hız kazanan çok yönlü bir mücadelenin sonucu.
2-Baypas ve stentin önemi: Çok yönlü mücadelenin en önemli öğelerinden birini, kalp krizini önlemek için sarf edilen çabalar ve geliştirilen yeni yöntemler oluşturuyor. Diyabetik olsun olmasın göğüs ağrısı, nefes darlığı gibi şikâyetleri ortaya çıkan bir kişiye eskiden ancak sınırlı bir tedavi yapılabiliyordu. Oysa günümüzde baypas ameliyatı veya stent takılarak yapılan müdahaleler zor durumdaki hastanın hayatını kurtarıyor.
Bu girişimlerin hayat kurtarıcı etkisi sadece kalp krizi geçiren veya krizin eşiğindeki hastalarla sınırlı değildir. Kalbin önemli bir bölümünün yeteri kadar beslenmediği bir hastada, ciddi bir şikâyet olmasa da, hayat tehdit edici bir durum söz konusudur. Zamanında yapılacak müdahale erken ölümü önler. Müdahale için baypas mı yapılacak yoksa stent mi takılacak sorusuna hastanın özelliklerine ve kalpteki sorunun ağırlığına bakılarak karar verilir.
3-Diyabetlinin dostu: Şeker hastalarında kalp krizlerinin ve inmelerin azalmasına yol açan bir diğer çok önemli etken de statin grubu kolesterol düşürücü ilaçlardır.
Bilinen bir kalp damar hastalığı olmasa da çoğu diyabetlinin statin grubu ilaçları koruyucu olarak kullanmasının kalp krizi, inme ve zamansız ölüm riskini düşürdüğünü kanıtlayan araştırmalar var. CDC uzmanları, bu bilimsel kanıtlarla ikna olan doktorların diyabetli hastalarda yaygın olarak statin ilacı kullanmalarının elde edilen başarıda önemli rol oynadığını söylüyor.
4-Tansiyon kontrolü: Statinler kadar önemli bir diğer ilaç grubu da yüksek tansiyon için alınan ilaçlardır. Gerek damar sertliğine bağlı kalp ve damar hastalıklarının gelişmesinde, gerekse yüksek kan basıncının beyin ve böbrekler üstüne yaptığı zararlı etkileri önlediği için bu ilaçlar çok değerlidir.
Araştırmacılar, etkin ve sürdürülebilir bir ilaç tedavisinin tüm yüksek tansiyonlu kişilerde gerekli olduğunu ama diyabetlilerde özel bir öneme sahip olduğunu vurgulayor. Uzmanlar, şeker hastalarının inme riskinin 20 yıl içinde yarı yarıya azalmış olmasını en başta yüksek tansiyonla yapılan mücadeleye bağlıyor.
5-Kılcal damarlar: Şeker hastalarında büyük damarlarda olduğu kadar kılcal damarlarda da tıkanmalar olur. Darlığın yerine göre şikâyetler ortaya çıkar. Bacağa gerekli olan kanı taşıyan uzun damar daraldığında kalçalarda, uylukta veya baldırda yürümeyi zorlaştıran kramplar meydana gelir. Tansiyon ve kolesterol düşürücü ilaçlar bu damarlarda da etkilidir. Ama erken ve etkin tedavi yapılmazsa, darlıklar çok yaygın ve ağırsa, öyle bir noktaya gelinir ki ayağı veya bacağı kesmek gerekebilir.
Büyük dertler açabilir
Diyabetlilerde hastalık sadece büyük damarları değil, gözle görülemeyecek kadar küçük olan kılcal damarları da tutarak ayaklarda dolaşım bozukluğuna yol açar. Ayak parmağının ucunda oluşacak basit bir çizik, ya da ayakkabının vurmasına bağlı önemsenmeyen yüzeysel bir yara hastanın başına büyük dertler açabilir. Hücreler oksijensiz kaldıkları için küçücük yüzeysel bir yarayı bile onaramaz, yara giderek büyür ve derinleşir. Oluşan gangreni tedavi etmek için bazen parmağı ya da ayağı kesmekten başka çare kalmaz.
Sözünü ettiğim araştırma, etkin ilaç tedavisi ve zamanında yapılan müdahaleler sayesinde son 20 yılda uzuv kesmeyi gerektiren diyabet komplikasyonların yarı yarıya azaldığını gösterdi.
Toplumsal tedbirler
Diyabetin yol açtığı komplikasyonların azalmasında toplumsal tedbirlerin de önemli rolü var. Örneğin, yıllardır sigarayla yapılan mücadelenin binlerce kalp krizini, inmeyi önlediğine, bacağı kesilmekten kurtardığına şüphe yoktur.
Tiryakilerin çoğunun damarlarda müthiş tahribat yapan sigara, diyabetiklerde çok daha tehlikelidir. Tütün kullanımını azaltan yasaklar, yüksek vergiler, uyarılar, gençlere yönelik programlar, elde edilen başarı da azımsanmayacak bir rol oynamıştır.
Diyabetin tedavisi ve komplikasyonların önlenmesindeki başarının bir başka nedeni de sağlık çalışanlarının yaptığı takım çalışmasıdır. Uzman doktorların yanı sıra, aile hekimlerinin, beslenme uzmanlarının, egzersiz fizyologlarının, ayak sağlığı gibi birçok özel konuda hastaları eğiten ve sağlık hizmeti sunanların emekleri olmasa bu sonuçlara ulaşılamazdı.
6-Asıl hedef diyabet: 20 yılda diyabetin yol açtığı kalp damar hastalıklarının yanı sıra diyaliz gerektiren böbrek yetersizliği ve şeker komasından ölümlerde azalma olması şüphesiz çok sevindirici. Ama bu güzel haberler madalyonun öteki yüzünü görmemizi engellememeli.
Gelişmekte olan ülkeler
Dünyada en hızlı artan kronik hastalık diyabettir. Yukarıda sözünü ettiğim araştırmanın yapıldığı ABD’de diyabet hastası sayısı 1990’da yılına göre üç kattan fazla arttığı düşünülürse asıl hedefe çok uzak olduğumuz anlaşılır. Gelişmiş ülkelere göre gelişmekte olan ülkelerde durum daha da ciddi. ABD’de, Kanada da ve Kuzey Avrupa’da diyabet komplikasyonlarından bazıları azalıyor olsa da aynı iyiye gidişin Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülkeler için geçerli olduğunu söylemek için elimizde bir kanıt yok. Üstelik, diyabet sıklığı hızla artıyor ve önümüzdeki yıllarda artmaya devam edeceği öngörülüyor.
Son söz: Her yedi kişiden birinin şeker hastası, her 10 kişinden birinin de gizli diyabet
olduğu ülkemizde tabii ki komplikasyonları önlemeye çalışmalıyız. Ama,
toplum olarak önceliği diyabetin ortaya çıkmasını önlemeye vermeliyiz.