Büyükşehir Belediyesi’nin son dönemdeki öncelikli hedeflerinden biri de yurtdışına açılmak, yabancı yatırım ajanslarıyla birebir temas kurmak. Tanıtım sayesinde hem turizmin canlandırılması hem de kentin gelişimi için gereken taze kan olan yabancı sermayenin çekilmesi amaçlanıyor.
Aslında bu yönde en önemli adım EXPO 2015 adaylığı sürecinde atıldı. Bir yılda dünya üzerinde mekik dokundu, daha önce adını bile duymadığız devletlerin de aralarında olduğu tam 110 ülkeyle temas kuruldu, uluslararası reklam kampanyaları düzenlendi. Daha önce hiç yapılmayan böylesine bir çıkış, dünyanın en büyük fuar organizasyonu EXPO’yu getirmeye yetmedi belki ama İzmir’i sınırların ötesine taşıdı. İşte şimdi bu sürecin devamı amaçlanıyor. Bir anlamda İzmir’in uluslararası arenada pazarlanması olan bu iş, Başkan Aziz Kocaoğlu’nun isteğiyle Kalkınma Ajansı’na (İZKA) bırakıldı.
Ellerden bavul düşmeyecek
İZKA uzmanları, yönetim kurulu başkanvekilleri Kocaoğlu’nun kendilerine yüklediği bu sorumlulukla
“Stat heyecanı” yazım üzerine Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’le görüştük. Türkiye’nin aday olduğu 2016’daki Avrupa Futbol Şampiyonası alınırsa, Özgener’in yarı final maçlarından birini memleketi İzmir’de oynatmak istediğini artık bilmeyen yok. Hala uluslararası standartlarda, günümüz futbol anlayışına uygun stat olmamasının Özgener’in elini kolunu bağladığı da malum... Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, “Bir değil, iki stat birden yapacağız” sözüyle umutlanan Özgener, bu konunun üzerine çöken yaz rehavetinden ise oldukça rahatsız.
Artık yerimizde saymayalım
Daha önce, “Sadece Aziz Bey’in çabası yetmez. Kocaoğlu yalnız bırakılmasın” diyen Türk futbolunun İzmirli patronu, bu uyarısına beklediği yanıtı henüz alamamış olmanın hayal kırıklığı içinde. Herkesi elini taşın altına koymaya bir kez daha davet ediyor, çok net konuşuyor: “Bu işi sadece Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na
Birşeyleri elde etmek için bazen birşeylerin vesile olması gerekir. İzmir’in stat işi de öyle olacağa benziyor... Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’in, Türkiye’nin aday olduğu Euro 2016’nın bir ayağının İzmir’de gerçekleşmesi için yeni stat gerektiğini açıklaması, yıllardır konuşulan ama bir arpa boyu yol alınamayan bu konuyu tekrar gündeme taşıdı. Milliyet EGE ısrarlı yayınlarıyla bu işin öncüleri arasında yer aldı. Milliyet okurlarının ortak görüşü de Euro 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın, günümüz futbol anlayışına uygun, uluslararası standartlarda stat eksikliğinin sona ermesine vesile olacağı yönünde...
Futbol Federasyonu’nun İzmirli başkanının çıkışıyla ateşlenen fitilin, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun sözleriyle alevlenmesi umutları artırıyor. Kocaoğlu’nun Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Özak’la bu konudaki görüşmesinin ardından, “Karşıyaka’da 20-25 bin kişilik stat projesinin yeri hazır. Buca-Gaziemir hattında da havalimanına yakın bir
İzmir’in marina ayıbını kaleme aldığım yazım, bu eksikliğin sıkıntısını yaşayanların üzüntülerini hatırlattı. Kenti inci gerdanlık gibi süsleyen Körfez’de marina olmamasına tahammül edemeyenlerin sayısı hiç de az değilmiş.
Turizmciler, “Keşke marina cenneti Akdeniz’in dünya çapındaki kentlerinde olduğu gibi bizde de olsa” diyerek söze başlıyor. Uluslararası standartlarda yat limanının, nasıl bir değişimi başlatacağını ve İzmir’i turizmde şampiyonlar ligine taşıyacağını anlatan sözcükler ardı ardına sıralanıyor.
Marinasızlığın acısını en çok hissedenlerden biri de Burhan Özfatura... İzmir’in iki dönem büyükşehir belediye başkanlığını yapan Burhan Bey, “Marina marina” yazım üzerine aradı. Öyle doluydu, söyleyecek o kadar çok şeyi vardı ki, hepsini bir çırpıda soluksuz anlattı.
“Baltimore” üzüntüsü
Burhan Özfatura, hem Pasaport’taki hem de Konak’taki mendirekleri içine alacak, şu an Konak Pier olarak hizmet veren tarihi yapının merkezinde
İzmir’i inci gerdanlık gibi süsleyen Körfez’e yapılacak marina ya da marinalar turizm kenti olma hedefinde büyük güç katacak, ekonomik gelişime de ivme kazandıracak.
Yönünü turizme çeviren İzmir’e dümen kıran dev gemiler umut verici. Yoğun çabalar sonucunda kente çekilen bu yüzen saraylardan inenleri, daha önce yabancı turist yüzü pek görmeyen İzmir sokaklarında görmek hayli sevindirici. Çevresindeki beldeler bile turizmden ciddi paylar alırken, Türkiye’nin bu üçüncü büyük şehrinin içine düştüğü talihsizlik yavaş yavaş da olsa kırılıyor.
İzmir, kruvaziyerlerle birlikte turizmde ilerlemeye çalışıyor. Ancak sahip olunan zenginliklerin değerlendirilmesindeki yetersizlik hala aşılmış değil. Kenti inci bir gerdanlık gibi saran sahillerde hala bir marinanın neden olmadığı sorusuna kimse cevap veremiyor.
İzmir, sadece kaçak ve çarpık yapılaşma tehdidiyle karşı karşıya değil. Estetikten yoksun çirkin yapılaşma da maalesef bu kentin güzelliklerini gölgeliyor.
İzmir’de görmek istemediğimiz çirkinliklere iyi bakın. Hepsi kentlerin anayasasının bulunmayışının, vurdumduymazlığın ve politik çıkarların her şeyin önünde görülmesinin acı eserleri...
Bir şehrin nasıl büyüyeceği, mimarisinin nasıl olacağı uzun yıllar göz önünde bulundurularak belirlenmeyince ortaya bu çirkinlikler çıkıyor. Günlük kaygılarla hareket edilince, gecekondular da türüyor, kaçak binalar da yükseliyor. Kağıt üzerinde imarlı, ancak çürük dişten farksız ucube binalar peşi sıra dikiliyor. Kentler çirkinleşiyor, çirkinleşirken de kimliksizleşiyor.
İzmirli ünlü sanayici Cem Bakioğlu, kurucusu olduğu Ege Orman Vakfı’yla çorak arazileri yeşillendirip; küçüklere çevre ve yeşil bilinci aşılayarak geleceğe en değerli yatırımı yapıyor.
Zaten çorak olan İzmir, göçle birlikte hızla betonlaşıyordu. Yeşillendirilmesi gereken alanlar apartman ve gecekondu tarlalarına dönüyordu. Yetmiyor, buna bir de yangınlar ekleniyordu. Yeşil fakiri kent, giderek daha da kararıyor, bu görüntüsüyle kara kara düşündürüyordu.
Bu manzara, sanayici Cem Bakioğlu’nun da yüreğini burkuyordu. Birşey yapılmalıydı. Sadece Orman Bakanlığı’nın çabaları yetmiyordu. Halk desteği de şarttı...
İş dünyasının tanınmış isimlerinden Bakioğlu, bu düşüncelerle 1995’te kolları sıvadı. Adnan Menderes Havalimanı’nın çevresinde cennetten bir köşe yaratmak istedi. İzmir’e hava yoluyla gelenleri yeşilliklerin karşılamasıydı hayali. Fikir ondan çıktı, destek yağmur gibi yağdı. Yeşile hasret İzmirli, kenti güzelleştirecek bu fitilin ateşlenmesini bekliyormuş meğer... 70 hektara
ABD’ye yerleşen akademisyen arkadaşım Banu Eriş’e iki yıl sonra geldiği İzmir’i nasıl bulduğunu sordum. Sorumu soruyla yanıtladı. “İzmir bu kadar kıraç mıydı” dedi. Yıllarca yaşadığı, başka hiçbir yerle değişmeyecek kadar çok sevdiği İzmir, New York’tan sonra ona hayli çorak gelmişti. Ağaç sayısının ne kadar az olduğunu, epeyce ayrı kaldıktan sonra daha iyi anlamıştı. Şaşkınlığı, “Acaba ben başka bir yere mi geldim. Burası o eski İzmir mi” edasındaydı. Gerçeği, uzaklarda geçirdiği iki yıl sonra farketmişti. Özlemini taşıdığı, resimlerine bakıp hasretini giderdiği, burnunda tüten bu kent onu kupkuru karşılamıştı.
Şaşkınlığında haksız sayılmaz. Çünkü kafayı kaldırıp bu kente dikkatlice bakıldığında her şeyi tüm çıplaklığıyla görmek zor değil. Doğal örtüsü kayalar olmuş kararmış yamaçlar ve beton yığınlarına hapsolmuş bir kenti karşınızda bulursunuz. Hele İzmir’i havadan kuşbakışı incelerseniz, Kültürpark, Ege Üniversitesi Kampusü ve Teleferik çevresi, çölün ortasındaki