Bastığımız toprağın altındaki hazinenin artık farkındayız. Çok iyi biliyoruz ki İzmir’in, dünya kentleri arasına girmesi, turizmde yıldız olması için yana yana aranılan cevher hemen altımızda duruyor. Tek yapılması gereken toprağı eşelemek. Ne mutlu ki eşelendiğini biliyoruz. İzmir, “8 bin yılı aşkın” denilen geçmişinin peşinde koşuyor.
Ekrem Demirtaş açıklamıştı
Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş, geçtiğimiz günlerde “İzmir on Atina eder” demişti. Oda kaynaklarıyla Agora kazılarına şimdiye kadar bir milyon 400 bin TL’lik destek verilmesini sağlayan Demirtaş, bu zenginliğin ayağa kaldırılması ve İzmir’in turizmde yol alabilmesi için tüm gücüyle mücadele edenlerin belki de başında geliyor. Demirtaş, “İzmir’in, Akdeniz çanağında önemli bir merkez haline gelebilmesi için tarihi zenginlikler barındıran Agora, Kadifekale ve Kemeraltı restore edilip turizme açılmalı” diyor.
Bu üçlü saç ayağının ilk ikisinde işler yolunda gidiyor. Kemeraltı, Büyükşehir Belediyesi’nin yenileme
Hangimiz şehrin gürültüsüne, karmaşasına isyan etmiyoruz? Araçların korna sesleri, bağırış çağırış hangimizin kulağında zonklamıyor? Kurulmuş makine gibi oradan oraya koşuşturup duranların arasında başı dönmeyen var mı? Ya da sıkışan trafiğin ortasında çakılıp kalıp da “Oh ne güzel oldu” deyip, üstüne bir de egzoz gazlarıyla ciğerlerine bayram ettiren...
Büyükşehirde yaşam sizi bazen de olsa boğmaz mı? Hızla akıp giden bu filmi yavaşlatmayı hiç düşünmez misiniz? Sık sık eskiyi hatırlamamız ve hatırlatmamız, kentlerin bu kadar büyümeden önceki haline duyulan özlem değil de ne? Her biri bizleri bunaltan sorundan farksız bu soruları uzat uzatabildiğin kadar... Bildiğim şu, çoğu kişi hafta sonları da olsa sığınacak sakin bir liman arıyor.
Yükselen trend özümüzün önünde serpildiğini farkedemediğimiz çocuklarımız gibi yaşadığımız şehirler de hızla büyüyor bize sormadan... Hızına yetişmekte zorlandığımız, nefes nefese bırakan bu filmi yavaşlatmak isteyen de var. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç
Bu sözü en son Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu söyledi. Kemeraltı Çarşısı’yla Kordon’da sağlanan işgal ve işporta başarısının kent geneline yaygınlaştırılması için sihirli formül buydu: Sokağa hakim olmak...
Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın, İzmir’den İstanbul’a atanmasını sağlayan başarının ardında da bu vardı. Çapkın, İzmir’de korku saçan suçluları engellemenin yolunun sokaktan geçtiğine inanıyordu.
Ona göre sokağı boş bırakmamak, tırmalamak lazımdı. Eğer buralarda polis hakimiyet kurarsa, gözünü vatandaşın parasına, malına dikenler eskisi gibi at koşturamayacaktı. Kısacası İzmir huzur bulacaktı. Çapkın’ın dediği oldu, kentte çok şey değişti.
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, ilçe belediye başkanları, iş dünyası ve esnaf temsilcileriyle zirve yaptı. Kocaoğlu, kaldırım ve yol işgalleriyle işportanın sona erdirilebilmesi için, “Sokağa hakim olmalıyız” diye konuştu.
İzmir’in kalbi Alsancak’ta en büyük sorun otopark... Yer bulmak için turlayıp duran sürücülerin feleği şaşıyor. Sokak sokak gezen, hem zaman hem yakıt harcarken ömründen de ömür tüketenler park yeri bulunca, piyango çıkmış gibi seviniyor.
Plansızlığın eseri olan bu çaresizlik, kaldırımları da ne yazık ki otoparka çeviriyor. Bazı yollar var ki adım atmak imkansız. Tekerlekli sandalyelilerin ve bebek arabalı annelerin halini ise hiç sormayın. 1389 Sokak sakini Ferit Salim, OKUR HATTI’na bu sorunun ulaştığı boyutu gösteren çarpıcı bir fotoğraf göndermiş. Salim, “Hal böyle, geç geçebilirsen” diyor.
Araçlar ip gibi diziliyor
Ferit Salim’in sözlerinin devamı daha da düşündürücü: “Sokağın iki tarafında da otomobiller art arda sıralı. İp gibi dizilen araçların arasında bile insanın geçebileceği boşluk yok. Bazen binalara girmek için cambazlık yapmak zorunda kalıyoruz. Kaza tehlikesi de var. Kaldırımda yer olmadığı için yola iniyoruz, daracık sokakta
Artık herkes çok iyi biliyor ki çarpık yapılaşmanın panzehiri toplu konutlar... Hükümet, unutulup giden TOKİ’ye tekrar işlerlik kazandırdı. TOKİ, hem dar gelirlilerin ev sahibi olma özlemini mutlu sonlandırıyor hem de kentleri kuşatan dermeçatma yapılarla etkin mücadele sergiliyor. Ancak üretilen projeler henüz yeterli değil, daha çoğu gerekiyor. Özellikle de İzmir’de...
Ege’nin incisi kentte denizden uzaklaştıkça karşınıza çürük diş gibi çıkan, yamaçları örümcek ağı gibi saran çarpık binalardan kurtulmalıyız. Bu safrayı
Yurtdışındaki geniş meydanları görüp de imrenmemek imkansız. Her karışı cıvıl cıvıl, her köşesi başka güzel... Hele tarihi güzelliklerle çevreli olanlar insanı büyülüyor. Gittiğiniz yerle yaşadığımız yeri hep karşılaştırırsınız ya, insan düşünmeden edemiyor: “Denizle yamaçlar arasına sıkışıp kalan İzmir’e nasıl yeni alanlar kazandırılabilir..?”
Öyle görünüyor ki tek çare tıpkı yabancıların yaptığı gibi yeraltına inmek. Araç trafiğini yeraltına alarak, beton yığınlarının içinde boğulan insanlara nefes alacağı pencereden farksız yeni yaşam alanları ancak böyle açılabilir.
Referans Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi Selim Türsen, Milliyet EGE’de geçen haftaki yazısında zihnimi kurcalayan, ‘keşke bizde de olsa’ dediğim bu konuya değindi. Gazeteci büyüğüm Türsen, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş’ın İzmir’i yeraltına indirecek projeleri hakkında bilgi verdi.
Demirtaş’ın sözleri beni umutlandırdı.
Hiç
Kemeraltı’nın hiç bitmeyen hareketliliğine canlanan geçmişi de eklendi. Tarihi çarşı, şimdi bambaşka, harika...
Rotasını turizme çeviren İzmir’in, geçmişine sahip çıkarak yol alabileceğini daha önce pek çok kez yazmıştım. Az sayıda kalan tarihi binalara sahip çıkmalıydık. Doğal ve kültürel zenginliklerimize geçmişin mirasını da mutlaka eklemeliydik. Sadece, sahip çıkıp yaşattığı tarihini turistlere pazarlayan Avrupa şehirlerini ancak böyle geçebilirdik. Geçtiğimiz günlerde gezdiğim Kemeraltı beni umutlandırdı.
Yarın Dünya Çevre Günü... Çevremizde olup bitenlerin hiç de iç açıcı olmadığı malum. Doğadaki acı gerçekler ve felaket senaryoları insanın kanını donduracak cinsten. Çanlar hepimiz için çalıyor. Tüm bunların yaratıcısı insan, tüm bunların çözümü de insan olmalı. İşte bu amaçla bir 5 Haziran daha kutlanacak. Yaşanabilir bir dünya temenni edilecek.
Milliyet EGE’de uzun süre “Çevre ve Yaşam” adlı köşesi bulunan gazeteci büyüğüm Ahmet Aydın Akansu da bu günün önemini çarpıcı ifadelerle anlatmış. Sevgili ağabeyim Akansu, OKUR HATTI’na gönderdiği yazıda şöyle diyor: 5 Haziran Dünya Çevre Çünü, 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentindeki Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda alınan kararla kabul edildi, tam 37 yıldır kutlanıyor. Ancak buna rağmen çevremizde işler hiç de iyi gitmiyor. Ozon tabakasında giderek büyüyen delik; küresel ısınma; kirlenen dereler, göller, denizler, asit