Yunanistan Savunma Bakanı Panagiotopulos, ABD Savunma Bakanı Austin ile bir telefon konuşması yaptı.
Konuşmanın Türkiye’yi şikâyet kısmı bildik ama devamı ilginç.
ABD Savunma Bakanı, Yunanlı mevkidaşına Milli Savunma Bakanı Akar’ı arayacağını ve iki ülke arasındaki sorunlara dair pragmatik çözüm önerileri sunacağını söyledi.
Yunanlı Bakan bu cümleye itiraz etmedi, daha da önemlisi bu görüşme Yunan medyasına oldukça ilginç şekilde servis edildi. Kathimerini gazetesi, iki savunma bakanının en zor zamanlarda bile diyalog kurmayı başarabildiği hatırlatmasıyla verdi haberi.
Buradan çıkan sonuç şu: Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ister Atina’da ister İstanbul’da, buluşma teklifini, kendi siyasi iradesinden korktuğu için kabul edemeyen Yunanistan Savunma Bakanı, şimdi Yunanistan hükümetinin talimatıyla diyalog kapısı açmaya çalışıyor.
Pazartesi günü gerçekleşen Akar-Austin görüşmesini bu çerçevede değerlendirmek lazım.
Diyalog her zaman iyidir elbette fakat Atina-Ankara ilişkilerine illa
Salı günü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tahran’da, Rusya ve İran liderleriyle Suriye meselesini konuşurken,
Suriye’deki Rus kuvvetlerinin komutanı Aleksandr Çayko, Rusya’nın kullandığı Hmeymim Hava Üssü’nden kalkan bir helikopterle, bir savaş uçağının korumasında Kamışlı’ya gitti.
Rus komutan, terör örgütünün Suriye kolundan isimlerle buluşup, Beşar Esad’a bağlı rejim güçlerinin bölgeye girmesi için anlaşma sağlamaya çalıştı.
Çarşamba günü de Kamışlı’ya ABD Merkez Komutanlığı komutanı Michael Kurilla gitti.
ABD’li komutan, terör örgütünün Suriye kolunun liderinden Rusya’nın kontrolüne girmemelerini istedi.
Bu iki ziyaret terör örgütünün Suriye kolunun kazandığı prestiji değil, onlara “Benim için havlasın” diyen iki egemen gücün mücadelesini göstermesi açısından ilginç bir durum.
Dünyadaki tüm terör grupları mutlaka bir başkentle ilişki içerisindedir, bunu zaten
Bugün saat 16.30’da tüm dünyanın beklediği tahıl koridoru anlaşması İstanbul’da imzalanacak.
İmza törenine Birleşmiş Milletler Genel Sekteri Guterres de katılacak.
Bu öyle bir süreç oldu ki, dün öğleden sonra bile küçük bir iki detay ve anlaşmaya ülkeler adına kimlerin imza atacağının müzakeresi devam ediyordu.
Birleşmiş Milletler’den akşam saatinde gelen açıklamada da “Durum biraz değişken” ifadesi kullanılmıştı.
13 Temmuz’da İstanbul’da Kalender Kasrı’nda başlayan bu sürece dair yazılması gerekenler var: İstanbul’daki askeri heyetler toplantısından sonra Ukrayna ve Rus heyetleri ülkelerine döndüler ama Türkiye işin peşini bırakmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan mevkidaşlarıyla görüştü, süreci yönlendirdi.
Milli Savunma Bakanlığı, tam bir mekik diplomasisi yürüttü.
Türkiye, her iki başkent ile de ayrı ayrı konuştu. Farklı düşündükleri noktaları tespit etti. Yeri geldi uzlaşı formülleri üretti yeri geldi tarafları kazan-kazan politikasına ikna etti.
Günler sür
"Ayşe tatile çıksın parolasıyla başlayan Kıbrıs Barış Harekâtı."
Her 20 Temmuz’da Türk medyası bu ve benzeri cümleler kurar, sosyal medyada bu slogan dolaşıma girer.
Oysa 20 Temmuz Barış Harekâtı’nın parolası değildir Ayşe tatile çıksın.
14 Ağustos gecesi çöken 2. Cenevre Konferansı’nın başarısız olma ihtimaline karşı belirlenmiş paroladır.
Anlaşma zemini olmadığı anlaşıldığı için son gün şifreli telgraf ile iletilmiştir Ankara’ya.
Bu parolayı bilen insan sayısı o kadar azdır ki Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in kızının tatiliyle ilgili bir mesajı şifreli telgrafla iletmesine şaşıranlar da olmuştur.
Türkiye neden ikinci harekâtı yapmak zorunda kaldıya dair kısa bir bilgi vereyim.
İlk harekâtta Girne Limanı tutuldu, Lefkoşa yolu denetim altına alındı ve ardından 21 Temmuz akşam saatlerinde Birleşmiş Milletler’in ateşkes çağrısına uyuldu.
ABD Başkanı Joe Biden, mayıs ayında Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile görüşmesinde dedi ki: “Amerikan ulusunun kurucuları Antik Yunan’daki demokrasi düşünürlerinden esinlendi.”
Oysa durum bunun tam aksi.
Fransız düşünür Montesquieu’nün 1748 yılında basılan “Yasaların Ruhu” kitabında Likya Birliği Anayasası’ndan antik dünyanın en mükemmeli olarak söz edilir.
ABD’nin “12 Kurucu Baba” diye saydığı kişilerden ikisi, Alexander Hamilton ve James Madison, ABD Anayasası kaleme alınırken örnek model olarak Likya Birliği Anayasası’ndan faydalanmışlardır.
Peki, ne oldu da Atina Demokrasisi tüm dünya için demokrasinin başlangıç noktası oldu?
Bu demokrasi kelimesinin kökeninde saklı bir durum aslında. Yunancada “Demos” sözcüğü halk, yurttaş topluluğu, “Kratos” da iktidar, yönetme, güç anlamına geliyor.
Demokrasi sözcüğü Yunanca kökenli olduğu için de tüm dünya için demokrasinin başlangıç noktası Atina diye bilinmesine neden
Kadir Kayan adını hatırladınız mı? 2009 yılında Kozmik Oda’da arama yapan FETÖ’cü hâkimin adıydı bu.
Kozmik Oda’ya sokulan Kadir Kayan, o aramadan kısa süre sonra Yargıtay üyesi yapıldı.
2006 yılında “Anayasal düzeni değiştirme” suçlamasıyla FETÖ liderine açılan davada beraat kararı veren bir ismin yükseliş özeti bu.
Kadir Kayan, Kozmik Oda’ya girdikten sonra 11 ve 16 numaralı odaları aramak istedi.
FETÖ’cü Kayan’ın girmek istediği o iki odada olası işgallere karşı devletin yaptığı tüm planlar ve 78 ilde örgütlenme çalışması yapacak kişilerin adları vardı.
Hâkim Kayan, o odalara girebildi ama hard diskleri almasına değil sadece not tutmasına müsaade edildi.
FETÖ yapılanması 2009’da alamadığı hard disklerin peşini bırakmadı.
Türkiye’nin en gizli planları Mart 2013’te bir tutanakla soruşturma savcısına teslim edildi.
Çeşme Paşalimanı’nda bir plaj var, geçen seneden beri kredi kartı kabul etmiyor.
Bu kararın vergi kaçırmak için alınmış bir karar olduğu besbelli.
Kıyı kanununu yok saymak yetmedi, üzerine vergi kanununu da yok sayıyorlar.
Çeşme’de her yaz belirli tarihlerde inşaat yasağı uygulaması olur.
Olur ama bu sadece sıradan vatandaş için geçerli, Ilıca’daki tek ve dev beton yığınında inşaat tüm hızıyla sürüyor, bayram trafiğine inşaat alanına giden koca vinçler katılıyor.
Görmemek imkânsız, belli ki görmezden geliniyor.
Ahlak çökmeye başladığında kirlilik ışık hızıyla yayılıyor.
Balıklıova’da insanların hem yemek yediği hem de denize girdikleri bir işletme var.
Sublimotion, adam başı 2 bin 380 dolarlık faturasıyla yıllardır dünyanın en pahalı restoranı durumunda.
Zengin çocuklarının sevgililerine hava atmak için gidebilecekleri bir yer değil Sublimotion.
Şef Paco Roncero, her gece sadece 12 müşteri kabul ediyor ve o 12 kişi aynı masada oturuyor.
Üç saat süren yemek boyunca, müşteriler 20 çeşit Akdeniz yemeği yorumunu tadıyor ve projeksiyonlar ve VR cihazlarıyla her yemekte bir başka atmosferin içine giriyor, farklı zamanlara yolculuk yapıyor.
Dijital çağ artık sadece damak zevkine değil tüm duyulara hitap eden restoranlar yaratıyor ki bu moda bize de gelir mutlaka yakında...
Klasik bir Japon restoranı olan New York’taki Masa’dan da söz etmezsem olmaz.
Bir restoran düşünün ki, rezervasyonunuzu yemeğe 48 saatten daha kısa bir süre içerisinde iptal ettirseniz kişi başı 200 dolar tazminat ödüyorsunuz. Masa’da iki kişilik Omakase şusi için bin 742 dolar ödeniyor.
Diğer seçeneklerde de adam başı fatura ortalama 600 doları buluyor.