Salı günü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tahran’da, Rusya ve İran liderleriyle Suriye meselesini konuşurken,
Suriye’deki Rus kuvvetlerinin komutanı Aleksandr Çayko, Rusya’nın kullandığı Hmeymim Hava Üssü’nden kalkan bir helikopterle, bir savaş uçağının korumasında Kamışlı’ya gitti.
Rus komutan, terör örgütünün Suriye kolundan isimlerle buluşup, Beşar Esad’a bağlı rejim güçlerinin bölgeye girmesi için anlaşma sağlamaya çalıştı.
Çarşamba günü de Kamışlı’ya ABD Merkez Komutanlığı komutanı Michael Kurilla gitti.
ABD’li komutan, terör örgütünün Suriye kolunun liderinden Rusya’nın kontrolüne girmemelerini istedi.
Bu iki ziyaret terör örgütünün Suriye kolunun kazandığı prestiji değil, onlara “Benim için havlasın” diyen iki egemen gücün mücadelesini göstermesi açısından ilginç bir durum.
Dünyadaki tüm terör grupları mutlaka bir başkentle ilişki içerisindedir, bunu zaten biliyorduk ama kendisine sahip arayan bir terör örgütünü herhalde ilk kez görüyoruz.
***
2007 yılında Fransa’da Uluslararası Terörle Mücadele Hâkimi Jean Louis Brougiere’nin talimatıyla başlatılan operasyonda terör örgütünün Avrupa’daki üst düzey isimlerinden Ali Rıza Altun ve terör örgütünün Avrupa’daki kasası Nedim Seven’in de aralarında bulunduğu 14 kişi gözaltına alındı. Operasyonda ele geçirilen paranın bir kısmının uyuşturucu ticaretiyle de ilişkisi saptandı ama sonra ne oldu biliyor musunuz?
Gözaltına alınan 14 terör örgütü üyesi kısa sürede serbest kaldı. Skandal arkasından geldi, Fransa’nın ünlü gazeteleri Le Figaro, Le Monde, gözaltından serbest bırakılan terör örgütü üyelerinin Fransız istihbarat servisi DST’nin (Direction de la Surveillance du Territoire) muhbiri olduğunu ortaya çıkardı.
DST, PKK’lılarla ilişkisini kabul etti ama görüşmeleri “Sarı çizgiyi aşmama uyarısı yapıyorduk” diye sundu.
Bu tezi çürüten de üç PKK’lının avukatlığını yapan William Bourdon oldu. Avukat, “İstihbarat servisi tüm etkinliklerinden haberdar olmasına rağmen şimdi yaptıkları faaliyetlerden dolayı suçlanıyorlar. Acaba Fransız istihbarat servisi bu kişileri siyasi ajandalarına göre istedikleri gibi kullanıyor mu?
Fransa’daki soruşturma dosyasındaki en önemli bilgilerden biri de PKK’nın sivillere yönelik terör eylemlerinin sorumluluğunu almamak için, “Bizimle alakası yok” dediği Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) örgütüne giden paraların da izinin bulunmasıydı.
Sonuç ne mi oldu? Paris dışına çıkmaları yasak olan PKK’lılardan Nedim Seven, Roma Havalimanı’nda Ermenistan’a gitmek üzere uçağa binerken sahte pasaportla yakalandı. Hakkındaki kırmızı bültene ve Türkiye’nin iade talebine rağmen serbest bırakıldı. Ali Rıza Altun da Viyana’da sahte pasaportla yakalandı. Bir hafta gözaltında tutulan terörist daha sonra uçakla Kuzey Irak’a yollandı.
Eski Paris Büyükelçisi Uluç Özülker, yıllarca Fransa’da yaşayan ve kırmızı bültenle aranan PKK’lıların adreslerini Fransız makamlarına iletti ama bir tekini bile yakalamadı Fransızlar.
***
Fransa’da ele geçirilen uyuşturucu parası aslında Afganistan’dan Avrupa’ya uzanan uyuşturucu trafiğini ve haliyle terör örgütüyle CIA’nın ilişkisini gözler önüne seriyor.
21 Ocak 2002’de, terör örgütünün tepe isimlerinden biri olan Mustafa Karasu ABD Dışişleri Bakanlığı’na bir mektup göndererek ABD’nin Saddam’a karşı girişeceği harekâtta Washington’ın yanında olmak istediklerini belirtti. Antiemperyalist olduğunu iddia eden bir terör örgütünün emperyalizmin simgesi ABD’nin paralı askerliğine soyunması böyle başlıyor. Ardından CIA’nın Kandil ziyaretleri başlıyor. İngiliz Daily Telegraph gazetesine göre, ABD’nin paralı askeri olmak istemeyen PKK’lıları ikna etmek için 11 ve 16 Temmuz 2003 tarihlerinde ABD’li bir albay terör örgütü yöneticileriyle görüşmeler yapmış. İngilizler eksik yazmış, aslında ABD’li albayın 23 Haziran 2003’te de bir görüşmesi var. Kandil’deki CIA ajanı fotoğrafını Türkiye zaten Ocak 2003’te Milliyet’te okumuştu. Yeni sahibinin Irak’ı işgal ettikten sonra terör örgütü mensuplarını yakalama imkânı olmasına rağmen görmezden geldiğini 25 Şubat 2006 tarihli bir ABD Dışişleri Bakanlığı belgesinden öğrendik. Wikileaks belgelerinde ararsanız bulursunuz. Yani bugün PKK’nın Suriye koluna verilen desteğin başlangıcı PKK’nın Washington’a “Sahibim sensin” dediği zamana dayanır.
***
Suriye gizli servisinin Birecik Barajı’nı bombalatmak için kullanmayı planladığı terör örgütüdür PKK.
PKK’nın kuruluşuna dair dikkat çeken ve anlatılan bir diğer nokta Özel Harp Dairesi’dir. Kurulduğu dönemde devletten çok bölgede bulunan sol ve diğer gruplara karşı eylemler düzenleyen terör örgütünün yargısız infazlar için kurdurulduğuna inananların sayısı hiç de az değil. Sovyet gizli servisi KGB’nin ve Bulgaristan gizli servisinin 1970’lerde terör örgütüne verdiği destek bilinmez değil.
Türkiye’ye zarar vermek söz konusu olur da işin içine Yunan gizli servisi girmez mi?
Temmuz 1997’de, Atina’da yayımlanan Stahos gazetesi, Yunanistan istihbarat servisi içindeki PKK’lıları haber yaptı. Haberde dikkat çeken nokta, Gümülcüne ve İskeçe’deki Türk azınlığın arasına sızıp, Yunan gizli servisine bilgi aktaran PKK’lılardan söz edilmesiydi. ASALA ve PKK’nın Türkiye’ye karşı iş birliği yapmasını sağlayan da gizli servislerdir, Almanya’daki Türk nüfusu bölmek için PKK kartını kullanan da...
Terör örgütünün ilk televizyonu lisansı İngiltere’den almış, Fransa’dan uydu kiralamıştı, gizli servislerin anonim şirketi bir nevi.
***
Bugün PKK’nın Suriye kolunun sahibi kim tutacak sorusunun çok önemi yok.
Artık Irak sınırından kuş uçuşu 275 kilometre derinlikte operasyon yapan bir Türkiye var karşılarında. Suriye’de ABD’lilerin planını, Fransızların özel betonunu verdiği sığınakların işe yaramadığını gösterdi Türk Silahlı Kuvvetleri. Terör örgütü yöneticileri MİT ve Bayraktar korkusuyla kafalarını çıkaramaz hale gelmiş durumdalar.
Sahibini arayan terör örgütü Türkiye ile her derdi olanın, nefretle uzandığı yapının özeti.
Oysa biz Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Sahibi Arayan Mektuplar’ını bilen ülkeydik.
Sevgimizi “Kalabalıkta gelişigüzel söylenmiş bir söz bile yetiyor seni düşünmeme” diye anlatabilenlerin ülkesiydik. Biz o eski halimize döndüğümüz gün, terör örgütü Türkiye’den kimseyi kandıramayacak...
Haftanın fotoğrafı
Irak’ta, Basra’da çekilen bu fotoğrafın özeti üçü bir yerde aslında. Enerji krizini arkada görülen Nahr Bin Omar petrol sahasının bacaları anlatıyor. Hayvanların tüylerindeki ıslaklık Şattülarap Nehri’nden geliyor ki yakın bir gelecekte suyun petrolden daha pahalıya satılacağını biliyoruz. Ve büyükbaş hayvanlar... Dünya Gıda Örgütü’nün Afrika’daki protein ihtiyacının Asya’daki gibi böceklerden karşılanmasını tavsiye ettiği, Hollanda’da küresel ısınmayla mücadele için çiftlik hayvanlarının yarı yarıya azaltılmasının planlandığı bir dönem yaşıyoruz. Hepsi aynı karede işte...