Tüm dünyaya, ellerinde silahla kahraman olarak tanıtıldıklarında, Hevedan Mohammed, 12, Mizguin Emraly de sadece 14 yaşındaydı.
Global kadın dergisi Marie Clarie, “Bu dikkat çekici kadınlar DAEŞ’e karşı savaşıyorlar, şimdi onları tanıma zamanı” diye kapaktan vermişti haberlerini.
Kendi çocuklarının manken olarak podyumlarda yer almasını yasaklayan ama Ortadoğu’nun çocuklarını çatışma alanına sürükleyenleri öven, acımasızlık, iki yüzlülük ve utanmazlıktı bunun adı.
Marie Clarie sonuçta derdi tiraj almak olan bir dergi, bir de ABD Savunma Bakanlığı’na bağlı Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) var.
Centcom,28 Şubat 2017 tarihinde resmi sosyal medya hesaplarından “Savaşmaya hazırlar” diye iki kız çocuğunun fotoğrafını paylaştı, iki çocuk da 15 yaşından küçüktü. Çoğumuz çocukların kamuflaj kıyafetlerinde yer alan Öcalan resmine takıldık oysa bambaşka bir gerçek daha vardı o karede.
2008 yılında ABD Başkanı George Walker Bush, CSPA adlı bir yasayı imzaladı. Bu yasa çocuk asker
Zaporijya, dünyanın dokuzuncu, Avrupa’nın en büyük nükleer enerji santrali.
Tesis, Rus güçlerinin kontrolünde ama halen Ukraynalı teknisyenler tarafından işletiliyor. Tesisin yüksek voltajlı bir enerji hattı geçen cuma günü isabet aldı ve bir reaktörün operatörlerle bağlantısının kesilmesine neden oldu.
Şu ana kadar bir nükleer sızıntı tespit edilemedi ama herkesin yüreği ağzında.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, nükleer bir kazanın önlenmesi için uzmanların tesiste inceleme yapmasını istedi, şu ana kadar Kremlin’den bir ses gelmedi.
Fakat Moskova’dan oldukça ilginç bir başka ses yükseldi. Moskovski Komsomolets gazetesi yazarı Mihals Rostovski, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devreye girmeye davet ederek, “Bizi yeni bir Çernobil’den yalnızca Türkiye Cumhurbaşkanı kurtarabilir” diye yazdı.
Tahıl koridoru anlaşmasıyla görüldü ki, savaşan iki taraf Ukrayna ve Rusya arasında şu ana kadar sağlanan tek anlaşma Türkiye’nin çabalarıyla gerçekleşti, Zaporijya meselesi egemenlikle
Souda, Andravida ve Araxos...
Bunlar, Yunanistan Hava Kuvvetleri’nin ABD’den, F-35 savaş uçaklarının konuşlandırmak için altyapısının uygunluğunun kontrol edilmesini istediği hava üslerinin adları.
Teknik bir bilgi ama, F-35’e sahip olan her ülke, bu uçakların konuşlanacağı bir askeri üsse sahip olmalı.
Türkiye eğer programdan çıkarılmasaydı satın aldığı F-35’leri öncelikle Malatya’da konuşlandıracaktı, askeri üssün altyapısı da buna göre tekrar düzenlenmişti.
Girit’teki Souda Üssü’nü zaten biliyoruz ama alternatif olarak belirlenen diğer iki yer ilginç.
İkisi de Yunanistan’ın batısında, İon denizi ve ardında İtalya olan üsler.
Fransa’dan aldığı Rafale savaş uçaklarını İzmir’in paralelindeki Tanagra Üssü’ne yerleştiren Yunanistan’ın F-35’ler için Ege’nin uzağında üsler bakması ilginç.
Bu kararın Türkiye’nin S-400 hava savunma sisteminden duyulan endişe başta olmak üzere çeşitli sebepleri olabilir, bunu zaman içerisinde göreceğiz.
Futbol, futbol gibi oynanmaya başlandığında kale direklerinin yüksekliği 5 metreydi.
Sonra yükseklik 1 metre 80 santime indirildi.
Peki kaleciler ne yapıyordu derseniz, o zaman kaleci de yoktu ki...
Bir takımın her oyuncusu kalesine giden topa elle müdahale etme hakkına sahipti.
Daha da komiği top ayağında gole giden bir futbolcuya tıpkı rugby oyunundaki gibi fiziki müdahale serbestti.
Sadece fiziki müdahalenin ya el ya da ayakla yapılması gerekiyordu, aynı anda ikisini de kullanmak yasaktı.
Penaltının ya da sarı veya kırmızı kart cezasının olmadığı bir oyun için normal haliyle.
En önemlisini en sona sakladım, o zaman takımlar kaç futbolcuları varsa o kadar futbolcuyla mücadele ediyorlardı, İngiltere’de 20’şerlikten oynanan süresi 2 saati aşan karşılaşmalar olduğu da kayıtlarda var.
Tıpkı Türkiye gibi Hindistan da Rusya’dan S-400 hava savunma füzesi satın aldı.
ABD Temsilciler Meclisi’nin Hint kökenli üyesi Ro Khanna’nın, Hindistan’a yaptırım uygulanmaması için verdiği yasa teklifi Temsilciler Meclisi’nde kabul edildi.
Tıpkı Yunanistan’ın F-16 modernizasyonu programı gibi Türkiye de F-16’larının modernize edilmesini ve 40 adet yeni Block-70 serisi F-16 satışına onay bekliyor ABD’den.
ABD Temsilciler Meclisi’nin Yunan kökenli üyesi Chris Pappas, Türkiye’ye F-16 satışının şarta bağlanması için yasa tasarısı verdi, o tasarı da Temsilciler Meclisi’nden geçti.
Almanya Gıda ve Tarım Bakanı Cem Özdemir de Türk kökenli ama kendisine Türk denmesinden hoşlanmıyor.
Bundan 11 yıl önce Der Spiegel dergisine Türkiye’deki iktidarı öven yazılar kaleme almış, Erdoğan’ın reformlarının 1923’ten beri yapılan en önemli reformlar olduğunu belirtmişti.
Almanya Başbakanı Merkel ya da Yeşiller Partisi’nde Cem Özdemir ile eş başkanlık yapan Claudia Roth’un seçim dönemlerinde
Hitler’den nefret eden çok Alman gördüm, o yüzden kızdığım her Alman için “Nazi artığı” tanımlamasını kullanmam ama sağcı bir Alman etnik savaşlar yaşanmış bir yerde yeni etnik çatışmaları tetikleyecek adımlar attığında iş değişiyor.
Bahsettiğim Alman vatandaşının adı Christian Schmidt.
Dayton Barış Anlaşması ile oluşturulan uluslararası denetim organizasyonu OHR’nin Yüksek Temsilcisi.
Atanmış kral gibi biri, istediği her kişiyi görevden alabiliyor, istediği yasayı çıkarabiliyor.
Bu güçle Ekim’deki seçimler öncesinde tüm Bosna-Hersek’i yeniden ateşe atabilecek yasa teklifi açıkladı Schmidt. Yasada kantonlarda yüzde 3’ün altında olan nüfusun o bölgede milletvekili çıkaramayacağı hükmü var. 2013’te yapılan son nüfus sayımında Boşnaklar ülkedeki nüfusun yüzde 50’sini oluşturuyor ama bu Alman Temsilcisi’nin hazırladığı yasa ülke yönetimini yüzde 22 nüfusa sahip Hırvatlar’a bırakıyor.
Daha da vahimi Temsilci’nin bu değişikliği, ırkçı Hırvat Partisi
İkinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan İtalya, Müttefikler ile 1945-46 yıllarında Londra ve Paris’te barış görüşmeleri yaptı.
Yunanistan, bu konferansların tamamına katıldı, Türkiye, bu görüşmelere gözlemci sıfatıyla bile katılmadı.
Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin’in konferansa katılma talebiyse Başbakanlık tarafından “Savaşa katılmadığımız gerekçesiyle” geri çevrildi.
Hata mı elbette hata ama bu genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Ege’ye sırtını döndüğü anlamına da gelmiyor.
Aksine, Lozan Antlaşması’ndan sonra 12 Ada’nın sahibi kalan İtalya ile yaşadığımız çok sayıda gerilim var.
Biz 1996’daki Kardak Operasyonu’nu hatırlıyoruz, Türkiye, Aralık 1923, 1927 ve 1929’da, İtalya’ya ait Meis Adası’nın çevresindeki adacık ve kayalıklara asker çıkarıp, bayrak dalgalandırmış bir ülke.
Lozan görüşmeleri sırasında Türk delegasyonu özellikle Meis Adası’nın Türkiye’de kalması için çok uğraşmıştı. Meis konusunda fedakârlık yapılırken,
Germiyan, Kuzey Irak’ta Süleymaniye’ye yakın bir bölge.
Terör örgütünün propaganda sitesi önceki gün iki doktorun Türk ilaçlarını boykot ettiğini duyurdu gururla.
Parası çoktan ödenmiş ve hastaların ihtiyaç duyduğu ilaçları kullanmamak ne tıp etiğine sığıyor ne de akla. Üstelik bu kör faşizmden en büyük zararı yine Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtler görüyor.
Terör örgütü Zaho’da 9 sivilin öldüğü provokasyonu kör faşizme hizmet için başla yollar da deniyor.
Okuduklarım içerisinde en akıldan yoksun terör örgütü propagandası , “Arap turistler turist olarak Türkiye’ye gitsinler diye Türkiye Arap turistleri bombaladı” senaryosu.
Kör faşizm böyledir ama esir aldıklarını acınası durumlara da düşürür.
Kör faşizmin simgelerinden biri, PKK’yı ABD’nin kucağına oturtan Karayılan’ın çağrısı da aynı türden.
MİT ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin SİHA’larla gerçekleştirdiği nokta operasyonl