Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çeşme Paşalimanı’nda bir plaj var, geçen seneden beri kredi kartı kabul etmiyor.

Bu kararın vergi kaçırmak için alınmış bir karar olduğu besbelli.

Kıyı kanununu yok saymak yetmedi, üzerine vergi kanununu da yok sayıyorlar.

Çeşme’de her yaz belirli tarihlerde inşaat yasağı uygulaması olur.

Olur ama bu sadece sıradan vatandaş için geçerli, Ilıca’daki tek ve dev beton yığınında inşaat tüm hızıyla sürüyor, bayram trafiğine inşaat alanına giden koca vinçler katılıyor.

Görmemek imkânsız, belli ki görmezden geliniyor.

Haberin Devamı

Ahlak çökmeye başladığında kirlilik ışık hızıyla yayılıyor.

Balıklıova’da insanların hem yemek yediği hem de denize girdikleri bir işletme var.

Bir masaya deniz çipurası diye satılan balık, başka bir masadaki müşteriye toprak havuz çipurası diye satılıyor.

Bir masaya 160 lira uygulanan standart menü fiyatı, bir başka masaya kuver ücretiyle beraber ödettiriliyor.

Tipine ve dışarıdan bakıldığında ödeme gücüne göre muamele.

Çeşme Dalyan’da bir başka plaj işletmesi kapısına kocaman bir tabela koyup, bayramda giriş ücretlerinin her zamankinden daha pahalı olduğunu ilan etmiş gururla.

Bayram tatilinde hafta sonu tatili fiyatı uygulanması anlaşılır bir durum ama katlamalı tarife de ne?

Para değer kaybettiğinde bir süre sıkıntı çekilir, sonra doğru politikalarla para tekrar değer kazanır. Fakat ahlak enflasyonu öyle değil, bir kere çözülme başladı mı, ardı arkası kesilmiyor.

Turgut Özal’ın Başbakan olduğu dönemde ettiği “Benim memurum işini bilir” lafının bedeli, bizi ağustos ayında üzümün portakaldan pahalıya satıldığı market düzenine ve yukarıda saydığım hallere getirdi.

TL yeniden değer kazanabilir ama bu gidiş geriye çok zor döner...

İstanbul’u yönetmek algıyı yönetmekten daha kolay

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na bugüne kadar en ağır eleştiri cümlesi Güldür Güldür’deki “6’lı Masa” skecinde kuruldu:

İmamoğlu’nu canlandıran karakterin “Şimdi Cuma’dan çıktım, Che Guevara’yı anma törenine gidiyordum, akşam da valse gideceğim” repliği bir duruşun değil duruşsuzluk algısının özeti.

Haberin Devamı

Bu konuda örnekleri çoğaltmak mümkün:

Mesela KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı heykelini dikecek kadar çok sevip, Denktaş’a halen nefret kusan Yunanistan medyasına Türkiye’yi eleştiren cümleler kurmak da benzer bir durum.

İmamoğlu için bu algıdan daha da kötü olanı, kamuoyundaki “tatilleri çok kıymetli adam” algısı.

Deprem zamanı kayak, sel zamanı mavi tur, kar fırtınasında balıkçı ziyareti gibi eleştiriler almış, siyasi hırsları olan bir Başkan’ın “zor zamanda işinin başında olmayan adam” algısından yana dertlenmesi beklenirdi.

İstanbul’u vuracağı saatler öncesinden belli olan yağmur, bu algıyı düzeltmek için bir fırsattı aslında.

İmamoğlu bu fırsatı kullanmak yerine uzaktan erişimle belediyeyi yönetmeyi tercih etti. Uzaktan erişimle belediye yönetilebilir ama algı yönetilmez.

İmamoğlu, sadece iktidar partisini destekleyenleri değil, CHP içerisindeki karşıtlarını da sevindirmeye devam ediyor.

ABD’nin tek ilkesi

ABD Başkanı Biden, bugün İsrail, Batı Şeria ve Suudi Arabistan’ı kapsayan gezisine başlıyor.

Haberin Devamı

İsrail, “Tam da genel seçimlere giderken Biden neden geliyor?” diye sorguluyor ve ABD Başkanı’nın Suudi Arabistan ziyaretine kılıf olsun diye İsrail’e uğradığı yorumları yapılıyor.

Demokrat Parti içerisinden de ABD Başkanı’na eleştiriler var ve Biden Washington Post’a bir makale yazarak ziyaretini savunmak zorunda kaldı.

ABD’yi anlamak için aslında oldukça önemli bir veri seti bu ziyaret.

Biden ilk başta “Gideceğim ama Prens Selman ile görüşmeyeceğim” demişti, şimdi programında Prens Selman ile görüşme de var.

Kampanya döneminde Suudi Arabistan’ı “Parya” olarak niteleyen Biden için çelişki mi? Aslında değil. Biden yönetiminin 4 Kasım 2021’de Suudi Arabistan’a 650 milyon dolarlık AIM 120-C havadan havaya füze satışı için Kongre’ye yazdığı, şöyle önemli müttefik, böyle önemli müttefik mektubunu okusanız ağlarsınız.

ABD’nin tek bir ilkesi var, o da duruma göre pozisyon almak ve silah satmak.

Ötesi sadece süslü cümleler bütünü.

Eylemsever olunca nedenler unutulur

Hollanda günlerdir çiftçi eylemlerine sahne oluyor, dağıtım merkezlerinin önü traktörle kapatıldığı için bazı marketler tedarik zinciri sıkıntısı yaşamaya başladı.

Sosyal medyada “Türk medyası bunu da gör” tadında başlıklar da açılmaya başladı ama ortada bir garabet var.

Hollanda’da çiftçileri sokağa döken sebep hükümetin 2030 yılına kadar almayı planladığı çevreci önlemler.

Hükümet nitrojen oksit ve amonyak emisyonlarını yarı yarıya azaltma kararı aldı, çiftçiler de bu karara itiraz ediyorlar.

Hem çevreyi hem hayvan haklarını savunan birinin normalde Hollanda hükümetinden yana olması gerekir ama eylemseverlik söz konusu olduğunda çelişki başlıyor.

Dünya genelinde tarımsal arazilerin yüzde 70’ini, on milyarlarca ton suyu sadece hayvan yemi üretmek için kullanıyoruz. Biz daha az hayvansal gıda tüketmedikçe dünya daha hızlı tükenecek.

Son bir not: Hollanda hükümetiyle yürütülen müzakerelerde çiftçileri çoğu kişinin hayal ettiği gibi bir sendika ya da kooperatif değil tarım sektörünün baş lobi grubu LTO temsil ediyor.

Şiddet içermeyen her hak arama eylemi elbette kıymetlidir ama burada emek-sermaye çelişkisi eylemi yok, çevreyi korumak ile kârlılığı sürdürmek arasında bir mücadele var.