ABD Başkanı Joe Biden, mayıs ayında Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile görüşmesinde dedi ki: “Amerikan ulusunun kurucuları Antik Yunan’daki demokrasi düşünürlerinden esinlendi.”
Oysa durum bunun tam aksi.
Fransız düşünür Montesquieu’nün 1748 yılında basılan “Yasaların Ruhu” kitabında Likya Birliği Anayasası’ndan antik dünyanın en mükemmeli olarak söz edilir.
ABD’nin “12 Kurucu Baba” diye saydığı kişilerden ikisi, Alexander Hamilton ve James Madison, ABD Anayasası kaleme alınırken örnek model olarak Likya Birliği Anayasası’ndan faydalanmışlardır.
Peki, ne oldu da Atina Demokrasisi tüm dünya için demokrasinin başlangıç noktası oldu?
Bu demokrasi kelimesinin kökeninde saklı bir durum aslında. Yunancada “Demos” sözcüğü halk, yurttaş topluluğu, “Kratos” da iktidar, yönetme, güç anlamına geliyor.
Demokrasi sözcüğü Yunanca kökenli olduğu için de tüm dünya için demokrasinin başlangıç noktası Atina diye bilinmesine neden oluyor.
***
MÖ 4. yüzyılda Atina’nın nüfusunun 250 bin ile 300 bin arasında olduğu tahmin edilir. Buna karşın, oy kullanma hakkı olan kişi sayısı sadece 40 bindir.
Eupatrid diye anılan doğuştan soylular yönetim mekanizmasını ellerinde tutan sınıftır.
Daha da kötüsü, Metoikos’lar olarak anılan yabancıların zaman içerisinde yurttaş statüsü almaları üzerine, Perikles, bir yasa çıkararak, yurttaşlığa kabul edilme şartı olarak Atinalı bir ana ya da babadan doğma şartını getirmiştir. Genetik ayrıcalığın olduğu bir yer demokrasinin beşiği olabilir mi?
Kaldı ki bir de hiçbir hakkı bulunmayan köleler de var ama uzatmayalım.
***
Gelelim 23 şehir devletinden oluşan Likya Birliği’ne... Çağının tek birliği değil elbette, o dönem İyon Birliği gibi başka birlikler de vardı ama Likya Birliği ilk ulus birliğidir ve tüm kentlerde yaşayanlar Likyalı olarak geçer.
Likya Birliği Meclisi, her sene bir başkan seçerdi. Görev süresi bir yıl olan başkan her sene farklı bir şehirden seçilirdi.
Likya Birliği Meclisi’nde 6 büyük kentin 3’er, orta büyüklükteki kentlerin 2’şer, küçük kentlerin de birer oy hakkı vardı. Daha da küçük yerleşim birimleri 3’lü-4’lü birlikler oluşturup yine mecliste bir oy hakkına sahip oluyordu. Burada bir parantez açalım, 2009’daki Lizbon Zirvesi’nde alınan karar gereğince, Avrupa Birliği’nin yönetim organı olan Konsey’deki oylamalarda, çifte çoğunluk şartı aranmasına karar verildi. Buna göre AB kararlarında en az 15 üyeden olumlu oy ve oyların AB’nin toplam nüfusunun en az yüzde 65’ini temsil etmesi şartı getirildi. Brüksel’de çalışan AB bürokratlarının ülkelere göre dağılımı da nüfus sayısına bakılarak yapılır.
Meclis, savaş, barış ve birlik anlaşmaları konusunda tek karar verici makamdı. Meclis ve Birlik başkanı olarak seçilen kişi toplantıları yönetmek ve meclisin aldığı kararları uygulamakla yükümlüydü. Ordu için atlı birlikler komutanı, deniz filosunu yönetecek komutan, hazineyi yönetecek hazinedar ve işleyişi takip edecek genel sekreter yine meclis tarafından seçilirdi.
Tıpkı euro gibi birlik kentlerinin tamamında geçen ortak bir para birimleri, tıpkı ulusal meclisler gibi her şehir devletinin sadece şehirlerle ilgili karar veren meclisleri, tıpkı Avrupa Adalet Divanı gibi ortak mahkemeleri, tıpkı serbest dolaşım hakkı gibi, birlik üyelerinin başka kentlere taşınması, evlenmesi ve iş yapma hakları da vardı.
MÖ 167’de kurulan bir birliğin yönetim biçimi bu. Atina Demokrasisi MÖ 507’ye kadar gider ama Likya demokrasisi çoğulcudur ve soylu sınıfların idaresine dayanmaz.
Bu, Atina Demokrasisi’nin kurucusu Solon’un reformlarını, demokrasinin ilk adımlarını atan (elbette soylu) Kleisthenis’in çanak-çömlek mahkemesini ya da Perikles’in toprak reformunu değersiz kılmaz. Sadece “soylu demokrasinin” Antalya ile Fethiye Körfezi arasında gerçek bir demokrasiye döndüğünü gösterir.
ABD ve tek bir devlet olma çabasındaki AB’nin esinlendiği kökenler aslında Likya Birliği’dir.
***
Kimse Yunanistan’a neden demokrasinin beşiği gibi davranıyorsun deme hakkına sahip değil.
Gerçek demokrasinin bu topraklardan çıktığını ve yayıldığını anlatmak bizim işimiz, bizim görevimiz.
Dünyada İncil’den sonra en çok satılan kitap Homeros’un İlyada ve Odesa destanlarıdır.
Dünya üzerinde Homeros’un doğduğu şehir olarak yedi şehrin adı geçer.
Bu şehirlerden en fazla kabul göreni bugünün İzmir’idir. O dönem şiir okullarının açık olduğu bir yerleşim alanıydı İzmir. Hatta İlyada Destanı’nın aslında bir derleme olduğuna dair de çok sayıda tartışma vardır.
İlk seçildiği dönemde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e uluslararası bir Homeros Festivali düzenlemesini önermiştim. Araya küresel salgın girdi ama artık zamanıdır.
Antik çağın gerçek demokrasi örneği de Anadolu’da kuruldu, tarihin ilk meclisi, Pankuş Meclisi de Anadolu’da, insanların ilk şehir
yerleşimi Çatalhöyük’te, ilk ibadet yeri Göbeklitepe’de...
Başka ilkler de var, mesela dünyanın en eski zeytinyağı tesisi Urla’da, dünyanın ilk güzellik yarışması Kazdağları’nda yapıldı.
Soru şu: Bu zenginliği, insanlığa kalan bu mirası, dünyaya anlatabildik mi?
Hayır, anlatamadık...
An’lar...
EMİRGAN, 1950: Boğaz kıyısındaki trafikten rahatsız olanlara “Eskiden de böyleymiş” dedirtecek bir kare.
KULELİ, 1950: Arkada Kuleli Askeri Lisesi var ama fotoğrafı ilginç kılan Kuleli’nin önünden geçen yol. Şimdi iki şerit trafik, balık tutmaya gelenlerin park ettikleri arabalar, mekânların valelerinin bıraktığı arabalar. Eskiden tek şerit bir yolda oluyor bunların hepsi.
TAKSİM, 1930: Trafiksiz hali önemli değil asıl önemli olan gürültüsüz hali.
Haftanın fotoğrafı
İnsanoğlu için uçma hayali uçurtmayla başladı. Sıcak hava balonu icat edilinceye kadar kanat takarak uçmak dâhil denenmeyen şey kalmadı. Bu hafta Londra’daki Cirque du Soleil Corteo gösterisinde helyum balonuyla uçan sanatçıları gördük. Eskiye dönüşün sanatsal hali yani...