Göztepe-Fenerbahçe maçında, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’a yapılan saldırı ülkenin bir numaralı gündemi haline geldi.
Genelde ise, her zaman olduğu gibi, söz konusu olayda da Fenerbahçe haklı, Göztepe haksız yorumları hakim.
“Haydi Koç’um deyip” Ali Koç’u körü körüne koruyup kollayan goygoycular çoğunlukta, Göztepe kulübünü ve tribünleri savunanlar ise azınlıkta..
★★★
Hele hele..
“Ali Koç’un ne işi vardı sahada” diye soranlara, koro halinde cevap veriliyor, “Fenerbahçe Başkanı sahaya istediği gibi girer, kimse karışamaz” deniliyor. Hayır efendim, işin aslı hiç de öyle değil.
★★★
Hiç kimse canı istediği gibi sahanın içine giremez, çarşıda gezintiye çıkar gibi korumalarıyla birlikte etrafı iterek yürüyüş yapamaz, tribün tribün dolaşamaz.
Tarım arazilerinin verimli ve etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamak doğru mudur?
Tabii ki doğrudur.
Yerel tarım ürünlerinin çeşitliliğini korumak doğru mudur?
Elbette doğrudur.
Çiftçilerin ekonomik refahını yükseltmek doğru mudur?
Hem de çok doğrudur.
Tarım uygulamalarının teşvik edilmesi doğru mudur?
En doğru işlerden biridir.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ, başlıktaki bu soruyu siyaseten soruyor olabilir, ama ben tamamen siyaset dışında, sadece bir İzmirli olarak soruyorum.
İstanbul’a olimpiyatları getirebilmek için Paris’te yapılan “İstanbul Evi” organizasyonunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu var, (ki onun katılımı son derece doğal), CHP Genel Başkanı Özgür Özel var, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş var, ama İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay yok!..
★★★
Bu davetin şartları nelerdir ki, Ankara Büyükşehir Belediyesi davet edilebiliyor, fakat İzmir Büyükşehir Belediyesi çağırılmıyor?
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin özelliğii nedir ki, Paris’e götürülüyor ama İzmir listeye alınmıyor?
Eğer Paris’te sadece İstanbul’un tanıtımı yapıldıysa, o zaman Ankara’nın orada ne işi var?
İkinci büyük Ankara varsa, üçüncü büyük İzmir niye yok?
★★★
İzmir 100 yıl önce de ticaret ve liman kentiydi, dolayısıyla frengi sık görülen hastalıklardan biriydi.
Hastalığın önlenmesi amacıyla, 1906 yılında şehirde Emraz-ı Zühreviye (Zührevi Hastalıkları) Hastanesi yapılmasına başlandı, 1908’de hizmete açıldı.
Büyük emeği nedeniyle, 1913’te hastaneye Eşref Paşa’nın adı verildi.
1950’de İl Özel İdaresi hastaneyi İzmir Belediyesi’ne devretti, o günden beri de hastane belediye tarafından yönetiliyor.
Bu zaman diliminde hastane pek çok olay yaşadı. Mesela, iki üniversite için tıp fakültesi olarak da ek görev yaptı.
1956’da açılan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji ve Üroloji Bölümleri, 1972’ye kadar burada çalıştı.
Dokuz Eylül Üniversitesi’ne devrolmadan önce Ege Üniversitesi’nin ikinci Tıp Fakültesi olan İzmir Tıp Fakültesi de, 1979–1982 yılları arasında tüm klinikleriyle Eşrefpaşa Hastanesi’nde sağlık ve eğitim hizmeti verdi.
İzmir’in bu özel kurumu, 2005’ten itibaren Başkan Aziz Kocaoğlu dön
Orman Genel Müdürlüğü’nün palaşımlarına göre, 2024 yılında (1 Ocak- 20 Temmuz) Türkiye genelinde meydana gelen 1830 orman yangınında 9 bin 114 hektar alan yandı.
Yangınların yüzde 90’ının, “insan” faktörlü sebeplerle çıktığı raporlandı.
★★★
Bütün bu raporları artık ezbere biliyoruz bilmesine de..
Yangınları önlemek için ne yapıyoruz, asıl orası önemli.
Yangın sayıları ve kaybedilen alanlar dikkate alındığında, yangın öncesi hazırlıkların olduğunu söylemek mümkün değil.
★★★
Peki, yangın öncesi için nasıl bir hazırlık yapılmalı, ne tür önlemlerle beklenmeli?
İzmir Gazeteciler Cemiyeti, kuruluşunun 78’inci yılını kutladı geçtiğimiz gün.. Mesleki faaliyetlerini kesintisiz sürdüren bir cemiyet için bu iyi bir süre.
Peki, 78 yıl önce acaba ne oldu da Gazeteciler Cemiyeti kuruldu? Böyle bir cemiyeti kurmayı kim ya da kimler akıl etti, amaç neydi, hedef neydi?
Hazır yeni yaşı kutlama dönemi iken, sorunun yanıtını bilmeyenler için bugün bazı tarihi bilgileri özetleyerek tekrar aktarmak istiyorum.
★★★
Aslında mesele Türk Basın Birliği (TBB) ile başlıyor. 1938’de çıkarılan Basın Birliği Kanunu ile 1939’da kurulan TBB, gazetecilerin mesleğe ilişkin bilgi ve görgülerini artırmak yolunda büyük başarı sağladı.
1945 yılında çok partili döneme geçildiğinde, basın da çok seslilik kazandı. 1946 seçimlerinin tartışmalı geçmesi ve seçim sonuçlarında şaibe doğması üzerine toplumda baş gösteren gerginlik, basına da yansıdı.
TBB’nin Demokrat Parti’ye fazla yakınlaşmış olması huzursuzluk yaratıyordu. Çalkantılı gelişmeler neticesinde de TBB kapatıldı.
Kapatma son
Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek, 5 yıl boyunca benimseyeceği yönetim anlayışını ve onu içeren çalışma sistemini bir toplantıyla anlattı.
Sistemle birlikte “‘Manisa İçin” adıyla başlattığı kampanyanın tanıtımını da gerçekleştirdi.
Zeyrek’in neler söylediğini dikkatle okudum, 25 maddede topladığı “kente bakış açıs nı” ayrıntısıyla inceledim.
Benim anladığım, yeni başkan Manisa ha kına üzerine basa basa şu mesajı veriyor:
Devrim, devrim, devrim.. Değişim, değişim, değişim..
***
Peki, bu iddialı sesleniş nereden çıktı, başkan ne demek istiyor?
Bir yerde devrim yapmak, değişime gitmek kolay mıdır?
Kusuruma bakmasınlar, tabii o da bir tercihtir ama, yine de yaşadıkları yerin değil de başka kentin, başka yerlerin futbol takımını tutanların, onların taraftarı olanların zihniyetlerini bir türlü kavrayamıyorum.
Örneğin, bir İzmirli’nin İzmir kulübü yerine İstanbul kulübünün fanatiği olmasındaki denklemi çözemiyorum.
★★★
Semtindeki futbol kulübünün havasını, suyunu solumuş birinin, onun yerine belki hiç görmediği, kapısından içeri bile hiç girmediği, tamamen yabancı bir kulübe sevgi beslemesini anlayamıyorum.
Ancak, böyle on binlerce, hatta milyonlarca kişi olduğuna göre, problem onlarda değil bendedir diye düşünüyorum.
★★★
Bana yıllardır hangi futbol takımını tuttuğumu sorarlar.
Ben de hep aynı cevabı veririm: