Açılışından kapanışına kadar dünyanın gündeminde olan ve Paris’te gerçekleşen Olimpiyatlar, yoğun olarak medyanın da gündeminde yer aldı.
Ekipmansız ve tek eli cebinde yaptığı atışla Paris 2024 Olimpiyatları’na damga vuran Yusuf Dikeç ise en çok konuşulan sporculardan oldu.
Medya Takip Merkezi (MTM) profesyonel dijital medya izleme platformu DigiLUP ile yaptığı araştırmada, atış tarzı ile ünlenen Yusuf Dikeç’in dijital medya yansımalarını inceledi.
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nda 10 metre havalı tabanca karışık takım final mücadelesinde gümüş madalya kazanan Yusuf Dikeç, yarış anında ekipman kullanmaması ve tek eli cebinde duruşuyla çok dikkat çekti.
Geleneksel ve dijital medyada Yusuf Dikeç ile ilgili milyonlarca haber ve yorum yapıldı.
Atış yaptığı andaki duruş tarzı da birçok görselde yer aldı.
DigiLUP platformunun, son bir ayda 196 ülke ve 187 dilde yaptığı incelemeye göre; dijital medya mecralarında Yusuf Dikeç’e yer verilen 1 milyon 400 bin sonuç yayınlandı.
Türkiye dışından da ilgi gören konu ile ilgili yansı
Sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için çalışmalarını sürdüren Konak Belediyesi’nin ev sahipliğinde, Türkiye ve Avrupa Birliği ülkelerinden gelen belediye temsilcilerinin katılımıyla İzmir’de düzenlenen “İklim Zirvesi” geçtiğimiz hafta sona erdi.
İki günlük zirveye katılan belediyeler, iklim kriziyle mücadele deneyimlerini ve iklim alanındaki iyi uygulama örneklerini sunumlar eşliğinde katılımcılarla paylaştı.
★★★
İzmir Büyükşehir Belediyesi kendi sunumunda “yeni nesil belediyecilikten” bahsetti, kentin gelişimini ekolojik değerlerle öncelikleyen bir plan yapmak istediğini, kentin doğa ile uyumlu bir yaşam vaat etmesi gerektiğini anlattı.
Keza diğer belediyeler de yaptıkları çalışmalardan söz ettiler, atık toplamadan yeşil enerji koridorlarına, kentsel alanlarda yüzey sıcaklığını düşürmekten elektrikli araçların artırılmasına kadar pek çok projeyi ayrıntılarıyla dile getirdiler.
★★★
Belediyelerimizin, dünyanın çeşitli şehirlerinin yerel yönetimleriyle işbirliği yaparak iklime yönelik
Utanç verici, yüzümüzü kızartan, içimizi yakan bir tablo ile karşı karşıyayız.
Biz kafamızı ne kadar kuma gömsek de, Türkiye'yi yasa boğan Narin Güran cinayeti, son yıllarda çocuklara karşı işlenen korkunç suçlardaki artışı bir kez daha gündeme getirdi.
Adalet Bakanlığı’nın bu konudaki 2023 yılı Adli Sicil İstatistikleri tam bir felaket.
★★★
Buna göre savcılıklara gelen çocukların cinsel istismarı suçu dosya sayıları 2015 yılından bu yana ikiye katlanmış durumda.
2015 yılından sonra çocukların cinsel istismarı suçu korkunç bir şekilde artmış.
Öyle ki, 2015 yılında çocukların cinsel istismarı suçu 100 iken, 2016'da 116, 2017'de 129, 2018'de 167, 2019'da 183, 2020 yılında 136, 2021'de 179, 2022'de 2019 ve son olarak istatistiği açıklanan 2023 yılında ise 194'e çıkmış.
Böyle bir rezilliğin altından nasıl kalkılır ki?
Birinci Dünya Savaşı sonunda, İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti ile 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzaladılar.
Bu anlaşmaya dayanarak Anadolu'yu işgale başladılar.
İzmir de 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından ele geçirildi.
Şehir tam 3 yıl, 3 ay, 24 gün boyunca Yunan işgali altında yaşadı.
9 Eylül 1922’de düşmandan kurtularak, Türk bayrağını yeniden göndere çekti.
★★★
Bu süreçte arka arkaya kazanılan Birinci İnönü, İkinci İnönü, Aslıhanlar-Dumlupınar ve Sakarya Meydan Muharebeleri ile yurdun kurtarılması yolunda önemli adımlar atıldı.
26-30 Ağustos 1922’de yapılan Büyük Taarruz ise, Türk İstiklâl Savaşı’nın son safhası olarak tarihe geçti.
Benim anlamadığım bir şey var. Hastane, sağlık ocağı, itfaiye, banka, noter gibi çeşitli alanlarda halka hizmet veren bu tür kurumların, memleketin her noktasında bulunması için gayret edilir. Mümkün olduğunca yayılmaları, her köye, her semte dağılmaları ve vatandaşa yakınlaşmaları istenir. Böylece halka hizmet verme ve ulaşım imkanı kolaylaşır, herkes en kısa zamanda varacağı kuruma giderek ihtiyacını karşılar.
***
Ancak gelin görün ki, Şehir Hastaneleri meselesinde tam tersi bir yol izleniyor. Kentin merkezinde büyük bir Şehir Hastanesi açılıyor diye, çeşitli ilçelerde kök salmış, senelerdir halkın kullanımında olan önemli hastaneler kapatılmaya çalışılıyor. Buraların doktorları, hemşireleri ve çalı- şanları Şehir Hastanesi’ne ya da başka yerlere gönderiliyor. Hastanelerin malzemeleri dağıtılıyor, ça- lışma süreleri kısaltılıyor. Bütün bunlardaki amaç, halkı en yakı- nındaki hastaneye değil, onlarca kilometre uzağındaki yeni Şehir Hastanesi’ne gitmeye zorlamak.
***
Bu zihniyeti çözebilmiş değilim. Benzer sıkıntıyı şimdi de
Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'ün 26 Ağustos 1922 sabahı Kocatepe'den verdiği taarruz emri, genç Türkiye'nin özgürlük öncesi attığı son adımdı.
Saat 04.30'da Türk topçusunun ateşiyle başlayan Büyük Taarruz, Mehmetçiğin süngü savaşıyla devam etti.
Ve 30 Ağustos 1922'de savaş, Türk ordusunun kesin zaferiyle sonuçlandı.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun öyküsünü anlattığı Nutuk'ta Büyük Taarruz'dan “muazzam bir eser” diye söz eder.
İki yıl sonraki 30 Ağustos kutlamasında ise şunları söyler:
***
“Bilmeyen kalmamıştır ki: Ulusumuz, egemenliğini eline aldığı gün, en karanlık yoksulluğun, en derin uçurumun kıyısında idi. Bütün güçleri yıpranmış, bütün savunma araçları elinden alınmış, kutsal varlıkları saldırıya uğramış, pek acıklı bir durumda idi. Bütün bunları hiçe sayarak varlığını ve bağımsızlığını kurtarmaya karar verdi. Bu kararını başarıya ulaştırabilmek için kendine bir toplu davranış, bir
Türkiye futbol liglerinin kuruluşundan itibaren, daima 1. Lig’de yer alan ve 3 büyükler olarak adlandırılan Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın taraftar kitlesi oldukça fazla.
O nedenle, bu takımların medyada diğer ekiplere göre daha çok göz önünde olması pek şaşırtıcı olmasa gerek.
Fakat, bu ön plana çıkarılma durumu, diğer futbol kulüpleri için haksız rekabete yol açıyor mu?
★★★
NG Araştırma Şirket, futbol ligimizle ilgili bu ve benzeri pek çok soruyu futbol severlere yöneltti.
Her soruya da ilginç cevaplar geldi.
Mesela, bu soruyu ele alalım.
Katılımcılara, 3 büyükler dışındaki takımların medyada daha az yer bulmasının adil olup olmadığı soruldu.
Ülkemizde afetlere müdahalede inanılmaz saçmalıklar ve gariplikler yaşanıyor.
İlgili kurumlar arasındaki kopukluklar, merkezi ile yerel yönetim arasındaki iletişim bozuklukları, yetki karmaşası, önce Ankara’nın talimatının beklenmesi, yerel yönetimlerin çeşitli vesilelerle engellenmesi nedeniyle, afetlere müdahaleler yetersiz ve dağınık oluyor.
Depremler sırasında gördüklerimize, yangınlarda da şahit olduk..
Son İzmir yangınlarında benzer sıkıntıları tek tek izledik.
***
3 günde İzmir’de 4 bin hektarlık ormanlık alan yok oldu.
Burada da anladık ki, eğer merkezi hükümet ile yerel yönetim işbirliği doğru şekilde sağlanırsa, bu tür afetler daha rahat atlatılabilir.
Ancak, sistem merkezden yürütülmeye devam ederse, yerel yönetimlere gerekli yetki ve insan kaynağı verilmezse, belli ki bundan sonraki felaketlerde de aynı sorunlarla karşılaşacağız.