iKiSi BiR ARADA: ASALET KARiZMA

30 Mart 2012





İngiliz aktör Ralph Fiennes, ‘Harry Potter’ serisinin Lord Voldemor’u gibi efsane kötülerden, ‘İngiliz Hasta’nın Kont Laszlo’su gibi dokunaklı karaktere rol skalası çok geniş bir aktör. Royal National Theatre’daki Shakespeare tecrübelerinden midir bilinmez ama oynadığı her karaktere asalet ve karizma kattığı da tartışılmaz.

Geçtiğimiz yıl Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan ilk yönetmenliği ‘Coriolanus’ da modern bir Shakespeare uyarlamasıydı. Bu hafta ‘Titanların Öfkesi/Wrath Of The Titans’da yer altı tanrısı Hades rolünde izleyeceğimiz Fiennes’in kariyerinin öne çıkan beş performansına bakalım.

Yazının Devamı

Korkunç geleceğin acımasız TV şovu

24 Mart 2012

“Açlık Oyunları / The Hunger Games”

Son dönemin en iyi ticari filmlerinden “Açlık Oyunları”, herkesin açlıktan ve fakirlikten kırıldığı bir dünyada geçiyor.


Geleceğin Kate Winslet’ı olmaya aday Jennifer Lawrence da karakterini büyük bir başarı ile canlandırıyor.

Açlık Oyunları” Suzanne Collins’in aynı adlı gençlik romanından uyarlanmış bir distopya. Geleceğin Kuzey Amerika’sı büyük bir savaşın ardından çeşitli bölgelere bölünmüştür. Başkent tüm zenginliği ve gücü elinde tutarken diğer bölgeler fakirlikten kırılmaktadır. Halka korku salmak ve güçlerini hatırlatmak için acımasız bir televizyon şovu her yıl tekrarlanır: “Açlık Oyunları”. Her bölgeden kura ile seçilen 13-18 yaşları arasında bir erkek ve bir kız oyunlara katılır. Gençlerin sanal olarak yaratılmış bir ormana bırakıldıkları oyunda, son oyuncu ayakta kalıncaya dek herkes birbirini öldürmelidir. Katniss, 12. bölge adlı fakir maden bölgesinden seçilen kız kardeşinin yerine gönüllü olan güçlü bir kızdır. Annesi ve kız kardeşinin yanına dönmek için kazanması gerekmelidir.
Şiddet pornosu yapmıyor

Yazının Devamı

Yükselten cazibe

17 Mart 2012

“Aşkım Benim” sadece kadınları etkileme becerisiyle sınıf atlayan fakir bir gencin hikayesi. En ünlü vampir Robert Pattinson’a güzel kadınlar eşlik ediyor


Christina Ricci ve Robert Pattinson

Geçtiğimiz ay Berlin Film Festivali’nde ana bölümde, yarışma dışı olarak gösterilen “Aşkım Benim”, 19’uncu yüzyılda Paris’te geçen bir dönem filmi.
Georges Duroy uzun süre Cezayir’de savaşmış, fakir bir gençtir. Paris’te düşük maaşlı bir işte çalışırken eski tanıdığı Charles Forestier ile karşılaşır. İddialı bir gazetenin politika editörü Forestier, Paris sosyetesine mensup, nüfuzlu bir adamdır. Forestier, Duroy’u Paris sosyetesi ile tanıştırır. Mesleki anlamda hiçbir niteliği olmayan Duroy’un tek becerisi kadınları etkileme gücüdür. Duroy güçlü adamların eşleriyle ilişki kurarak sosyal basamakları tek tek tırmanır. Arka planda politik yozlaşma öne çıkmaktadır.
Avangart bir tiyatronun yöneticileri olan Declan Donnellan ve Nick Ormerod’un ilk yönetmenlik denemeleri “Aşkım Benim”, daha önce de beyazperde aktarılan 1885 tarihli Guy de Maupassant romanının uyarlaması. Filmin göze çarpan özelliği, “Alacakaranlık / Twilight” serisinin yıldızı Robert Pattinson’a eşlik eden ve

Yazının Devamı

ETiKETLERDEN SIYRILMAYI BAŞARANLAR

16 Mart 2012

Sinema endüstrisinde etiketlerden kurtulmak kolay iş değil. Hele de yıllarca süren ve milyonların izlediği yapımlarda rol alıyorsanız... Zoru başaran ve popüler serilerin üzerlerine yapıştırdığı etiketlerden sıyrılmayı deneyip bu işin üstesinden gelen bazı isimleri hatırlayalım


Yazımızın çıkış noktası ‘Alacakaranlık / Twilight’ serisinin yıldızı Robert Pattinson’ın bu hafta vizyona giren filmi ‘Aşkım Benim/Bel Ami’. Yıllardır ‘Alacakaranlık/ Twilight’ın asıl oğlanı rolünde milyonlarda genç kızın hayranlığını kazanan aktör, arada sırada değişik film projeleriyle ‘Alacakaranlık’ın Edward Cullen karakterini geride bırakmaya çalışıyor. 2010 yapımı ‘Remember Me’de New York’ta geçen bir aşk hikayesi ve dramın ortasında izlediğimiz Pattinson, şimdi de ‘Aşkım Benim’de kadınların gözdesi olan fakir ve sınıf atlama çabasında bir adamı canlandırıyor. Başarılı olup olmadığını zaman gösterecek ama Kanadalı yönetmen David Cronenberg’in yeni projesi ‘Cosmopolis’te çalıştığı düşünülürse, böyle bir ihtimal var.


Al Pacino

Yazının Devamı

Harry Potter’a veda rolü

10 Mart 2012

Yıllardır Harry Potter olarak izlediğimiz Daniel Radcliffe, eski tarz korku filmi “Siyahlı Kadın”da bu etiketi üstünden atıyor

1900’lerin başlarında geçen öyküde avukat Arthur Kipps, çok sevdiği karısını oğlunun doğumu sırasında kaybetmiş, mutsuz bir adamdır. Londra’daki patronu ondan bir kasabaya gidip ölmüş zengin bir kadının kağıt işleriyle ilgilenmesini ister. Kasabaya vardığında burada çocukların tuhaf şekillerde öldüğünü öğrenir. Kasabalılar onun kasabayı terk etmesini ister. Özellikle de zengin kadının malikanesine gitmemesi için uyarılır. Onları dinlemeyen Arthur, malikanede çalışırken tuhaf sesler duyup ‘siyahlı bir kadın’ görmeye başlar. Kasabadakilerin batıl inançlarını paylaşmayan Sam Daily, Arthur’a misafirperver şekilde davranmaktadır.

Çığır açmıyor ama işini yapıyor
“Siyahlı Kadın” korku sinemasını ele geçiren kan ve dehşet filmlerinden uzak bir anlayışın ürünü. 1983 tarihli bir romandan uyarlanan film, klasik hayaletli ev izleğini takip ediyor. Yönetmeni James Watkins gıcırtılar, aniden görünen yüzler gibi eski usul yöntemlere başvuruyor. İzleyicinin takip etmekten memnun olacağı bir de karakter yaratıyor. Yıllardır Harry Potter olarak izlediğimiz

Yazının Devamı

FBI’ın temelini atan adam

3 Mart 2012

“J. Edgar”

Federal Soruşturma Bürosu’nu (FBI) kuran ve 40 yıla yakın direktörlüğünü üstlenen J. Edgar Hoover, ABD tarihinin en güçlü ve en tartışmalı figürlerinden biri. Hoover’ın öyküsü “Milk”in senaristi Dustin Lance Black’in senaryosu ve Clint Eastwood’un yönetmenliğiyle izleyici karşısına çıkıyor.
Adalet Bakanlığı’nda çalışan J. Edgar Hoover, komünizmle savaşmak için yeterince katı önlemlere, sistematik bir fişleme sistemine ve olay yeri incelemede etkin yöntemlere sahip olunmadığını düşünmektedir. Bakanlıkta dikkat çekmesinin ardından 1935’te ondan FBI’ı kurması istenir. Laboratuarlar, gizli dosyalar, çakı gibi ajanlar derken, başta kimsenin güvenmediği büro, zamanla güçlenmeye başlar. Hoover ise istediklerini elde etmek için yeri geldiğinde ABD başkanına şantaj yapmaktan bile çekinmemektedir. Diğer yandan sert ve güçlü annesinin baskısı altında yaşayan Hoover, eşcinsel kimliğini ve sağ kolu Tolson’a duyduğu aşkı saklamak zorundadır.

Utanç verici yaşlılık makyajı
Eastwood günümüzün korku duyulan modern soruşturma yöntemlerinin çoğunun temellerini atan Hoover’a serinkanlı bir mesafeden yaklaşmaya çalışıyor, Hoover için sempati veya nefret uyandırmayı

Yazının Devamı

KAMERA ÖNÜNDEN ARKASINA

2 Mart 2012

Oyuncu olarak ünlendikten sonra yönetmenliğe de el atan isimler arasında en ünlülerinden biri şüphesiz Clint Eastwood. Yönetmenlik alanında da ‘usta’ sıfatını kazanan Eastwood, bu hafta izleyeceğimiz ‘J. Edgar’da, FBI’ın kurucusu J. Edgar Hoover’ın hikayesini anlatıyor. Büyük bir hızla film çeken Eastwood’dan yola çıkarak, aktör olarak isim yaptıktan sonra kameranın arkasına geçip başarılı bir grafik çizen beş ismi ele alıyoruz.


George Clooney

Clooney, 2002’de deha senarist Charlie Kaufman’ın yazdığı ‘Tehlikeli Aklın İtirafları/Confessions of a Dangerous Mind’la yönetmenliğe sağlam bir adımla başladı. Ünlü eğlence şovları yaratıcısı Chuck Barris’in tuhaf otobiyografisinden yola çıkan filmde Clooney, yakın arkadaşları Steven Soderbergh ve Coen Kardeşler’in stilini örnek aldı. İzleyicinin ve eleştirmenlerin beğenini kazanan bu ilk filmin ardından Clooney, idealist gazeteci portresi ‘İyi Geceler ve İyi Şanslar/Good Night, and Good Luck’la (2005) yönetmenlikteki başarısının tesadüfi olmadığını kanıtladı. Bu sezon karşımıza ABD başkanlık seçimi filmi ‘Zirveye Giden Yol/The Ides of March’la çıktı. Bu üç film, Clooney’in çeşitli türleri ve stilleri deneyen; bu

Yazının Devamı

Cennette yas ve kıskançlık

25 Şubat 2012

George Clooney karısı Hawaii’de büyük bir kaza geçirdikten sonra hayatı ile ilgili pek çok şeyi keşfeden Matt rolünde



George Clooney’nin canlandırdığı Matt’in bir sonraki davranışına dair tahminlerinizi tutturmanız imkansız.

Kaui Hart Hemmings’in aynı adlı romanından uyarlanan “Senden Bana Kalan”, bu yılın adını en fazla duyuran filmlerinden birine dönüştü. “Schmidt Hakkında / About Schmidt” (2002) ve “Sideways”den (2004) hatırlanabilecek Alexander Payne’nin yönettiği “Senden Bana Kalan”, En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kurgu, En İyi Erkek Oyuncu (George Clooney) ve En İyi Uyarlama Senaryo olmak üzere beş dalda Oscar adayı.
Hikaye Hawaii’de geçiyor. Ailesinden kalan büyük bir arazinin mirasçılarından avukat Matt King, iki kızı ve karısıyla mütevazı bir hayat sürer. Arazinin satılması ile King büyük bir gelire sahip olmak üzereyken, son dönemde ihmal ettiği karısı Elizabeth bir su sporu kazası geçirir ve komaya girer. Matt iki kızının,
17 yaşındaki Alexandra’nın ve 10 yaşındaki sorunlu Scottie’nin bakımını üstlenir. Matt diğer yandan hayatından ümit kesilen Elizabeth’in yasını tutarken, Elizabeth’in bir sevgilisi olduğunu ve ondan boşanmayı düşündüğünü

Yazının Devamı