Nil Kural

Nil Kural

nil.kural@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Oyuncu olarak ünlendikten sonra yönetmenliğe de el atan isimler arasında en ünlülerinden biri şüphesiz Clint Eastwood. Yönetmenlik alanında da ‘usta’ sıfatını kazanan Eastwood, bu hafta izleyeceğimiz ‘J. Edgar’da, FBI’ın kurucusu J. Edgar Hoover’ın hikayesini anlatıyor. Büyük bir hızla film çeken Eastwood’dan yola çıkarak, aktör olarak isim yaptıktan sonra kameranın arkasına geçip başarılı bir grafik çizen beş ismi ele alıyoruz.


George Clooney

Clooney, 2002’de deha senarist Charlie Kaufman’ın yazdığı ‘Tehlikeli Aklın İtirafları/Confessions of a Dangerous Mind’la yönetmenliğe sağlam bir adımla başladı. Ünlü eğlence şovları yaratıcısı Chuck Barris’in tuhaf otobiyografisinden yola çıkan filmde Clooney, yakın arkadaşları Steven Soderbergh ve Coen Kardeşler’in stilini örnek aldı. İzleyicinin ve eleştirmenlerin beğenini kazanan bu ilk filmin ardından Clooney, idealist gazeteci portresi ‘İyi Geceler ve İyi Şanslar/Good Night, and Good Luck’la (2005) yönetmenlikteki başarısının tesadüfi olmadığını kanıtladı. Bu sezon karşımıza ABD başkanlık seçimi filmi ‘Zirveye Giden Yol/The Ides of March’la çıktı. Bu üç film, Clooney’in çeşitli türleri ve stilleri deneyen; bu denemelerden yüzünün akıyla çıkan bir yönetmen olduğunu gösteriyor.



Ben Affleck

KAMERA ÖNÜNDEN ARKASINA



İfadesiz suratıyla tanınan Affleck’in aktörlüğü sık sık eleştiri oklarının hedefi oluyor. Ama Affleck’in senaristliği ve yönetmenliğine laf edenlerin sayısı çok az. Hatta bu alanlarda çok daha yetkin olduğunu rahatlıkla söylenebilir. 2007’de yönettiği ‘Kızımı Kurtarın/Gone Baby Gone’la kızını kaybetmiş bir annenin hikayesini polisiye odaklı bir şekilde anlattı. Seçtiği mekan Boston’ın varoşlarıydı. Bu ilk filmle bolca övgü alan Affleck, 2010 yapımı ikinci filmi ‘Hırsızlar Şehri/The Town’da banka soygunculuğunun normal bir meslek olarak kabul edildiği bir bölgenin hikayesini anlatıyordu. Bu da ilk filmi gibi beğenildi. Başrollerden birisinde kendisi olmasa daha da fazla beğenilebilirdi. Bu yıl vizyona girmesi beklenen üçüncü filmi ‘Argo’un çekimlerinin bir bölümü İstanbul’da yapıldı.


Robert Redford

Saygın aktör Robert Redford, çok sık olmasa da yönetmen koltuğuna oturduğunda ses getiren işler ortaya çıkarıyor. Ne de olsa, 1980’de çektiği ilk filmi ‘Sıradan İnsanlar/Ordinary People’la ’En İyi Yönetmen’ dalında Oscar kazanan bir aktörden bahsediyoruz. Bugüne kadar çektiği sekiz film arasında ‘Bizi Ayıran Nehir/A River Runs Through It’ (1992), ‘Quiz Show’ (1994) ve ‘Atlara Fısıldayan Adam/The Horse Whisperer’ (1998) dikkat çekiyor. Redford, en son Abraham Lincoln suikastı üzerinden adaletsiz bir ABD’nin temellerinin atılışını gösteren, önemli meseleleri sakin sakin anlatan ‘Suikast/The Conspirator’la karşımızdaydı. Neyse ki bu kez arayı çok açmadı. Zira bu yıl şu anda yapım sonrası aşamadaki ‘The Company You Keep’i izleyebileceğiz.



Sean Penn

1991 yapımı ‘The Indian Runner’la kamera arkasına ilk kez geçen Sean Penn, ‘The Crossing Guard’ (1995) ve ‘The Pledge’le (2001) yoluna devam etse de, asıl kıyamet ‘11’09’01’ adlı projede koptu. Birçok yönetmenin 11 Eylül’le ilgili kısa filmlerinden oluşan filmde, Sean Penn’in kısası, İkiz Kuleler’in uğradığı saldırıyı ABD’nin aydınlanmasının miladı gibi gösteriyordu. Penn, 2007’de ‘Özgürlük Yolu/Into the Wild’la karşımıza çıktı. Rahat bir hayat süren bir gencin, üniversiteden mezun olduktan sonra her şeyi bırakarak doğaya gitmesini konu alan yapım, Penn’in şimdilik son filmi.


Julie Delpy

Avrupa sinemasının usta yönetmenlerinin gözde oyuncularından Julie Delpy, son dönemde ağırlığı yönetmenliğe veren isimlerden biri. 2002’de ilk uzun metrajlı filmi ‘Looking for Jimmy’i çeken Delpy, araya bir kısa sıkıştırdıktan sonra çok sevilen romantik komedi ‘Paris’te İki Gün/2 Days in Paris’le hem yönetmen hem de başrol oyuncusu olarak karşımıza çıktı. 2 yıl sonra tamamen farklı bir tonda, gerilimle dram arasında gidip gelen tarihi yapım ‘The Countess’i yönetti. Henüz Türkiye’de gösterim şansı bulamamış ‘Le Skylab’ ve ‘2 Days in New York’ adlı iki filmi daha bulunan Delpy, hiç dur durak bilmiyor. Şimdilerde merakla beklenen bir proje üzerinde çalışıyor: Clash’in solisti Joe Strummer biyografisi ‘The Right Profile’.