1990’larda rol aldığı televizyon dizisi ‘ER’le ünlenen George Clooney, şimdilerde Hollywood’un A listesindeki isimlerden biri. Aktör, politik çalışmalarıyla da biliniyor, ayrıca adım adım tutarlı ve saygın bir yönetmenlik kariyeri de inşa ediyor. Aynı zamanda, hem dram hem komedide iyi performanslar sergileyebilen ve gişe filmleriyle bağımsız prestijli projeleri dengeleyebilen bir isim. Bu hafta onu Alexander Payne’nin (Sideways) yönettiği ‘Senden Bana Kalan/ The Descendants’da karısı komadaki bir avukat rolünde izleyeceğiz. Ona övgü ve Oscar adaylığı kazandıran bu rol vesilesiyle George Clooney performanslarını hatırlayalım.
‘Üç Kral/Three Kings’ (1999)
David O. Russell’ın (Dövüşçü/The Fighter) yönettiği Körfez Savaşı filmi, politik taşlama, komedi ve dram arasında gidip gelen yapısıyla çekildiği dönemin özgün yapıtlarından biriydi. Clooney filmde birkaç askerle birlikte Kuveyt’te altınların peşine düşen bir askeri canlandırıyordu. Clooney, emekliliğine yaklaşmışken savaşın ne olduğunu anlayan asker rolünde dikkat çekti.
‘Nerdesin Be Birader?/O Brother, Where Art Thou?’ (2000)
Clooney’in yükseliş döneminin önemli filmlerinden. Coen Biraderlerin yönettiği Büyük
“Muppets”
Jim Henson tarafından yaratılan efsanevi “Muppet Show”un kahramanları bir kez daha beyazperdede. Kuklalar unutulmadıklarını göstermeye çalışıyor
Kendisi de bir Muppet olan Walter, kardeşi Gary ve Gary’nin nişanlısı Mary ile birlikte Los Angeles’a tatile gider. “Muppet Show”un sıkı bir hayranı olan Walter, petrol kralı Tex Richman’ın Muppet Tiyatrosu’nu yıkarak petrol arayacağını tesadüfen öğrenir. Bunu engellemek için uzun süredir ortalarda olmayan, hepsi farklı bir yere dağılmış Muppet’ları toplaması gerekmektedir. Walter, Kermit, Miss Piggy, Animal ve Gonzo’nun da aralarında olduğu Muppet’ları bir araya getirir. Hedef şovla 10 milyon dolar kazanmaktır. Ancak başvurdukları televizyon yapımcıları Muppet’ların unutulduğunu düşünmektedir.
İnsanlar-kuklalar uyum içinde
Ağırlıklı olarak televizyon için çalışan İngiliz yönetmen James Bobin’in imzasını taşıyan uyarlamada Muppet’lar ile insan karakterler uyum içerisinde. Segel ve Adams’ın komedideki yetenekleri, zaten çoğumuzun tanıdığı Muppet’ların hikayelerini destekliyor. Çocukluğumuzdan hatırda kalan Muppet ruhuna sadık kalan film, zaten izlemesi her zaman eğlenceli bu kuklalarla nostalji yaşamak için
Bu hafta vizyona giren ‘Muppets / The Muppets’da kötü niyetli petrol zengini rolünde müthiş karakter oyuncusu Chris Cooper’ı izliyoruz. Cooper, meraklısı olmayanların adını bilmediği ancak bazen Hollywood yapımlarındaki yan rollerle bazen bağımsız filmlerde başrolde izleyebildiğimiz, yüzü görünce tanınan karakter oyuncularından sadece biri. Hollywood yıldızları kadar spot ışıkları altında olmayan, ama irili ufaklı rollerle yer aldıkları filmlere büyük katkıda bulunan, filmlere katkılarıysa çoğu zaman filmin değerini büyük ölçüde artıran bu isimleri Cooper vesilesiyle hatırlayalım. Karakter oyuncularının filmin bütünlüğüne kattıkları değerin sadece isimleriyle milyonları salonlara dolduran A listesindeki yıldızlardan çoğunlukla fazla olduğunu da eklemeden geçmeyelim.
“Marilyn ile Bir Hafta / My Week
Dönemin atmosferini iyi yansıtan “Marilyn ile Bir Hafta”nın iki oyuncusu birden Oscar adayı
Michelle Williams efsanevi yıldız Marilyn Monroe’nun güvensizliklerini, kaprislerini, kırılganlığını ve saflığını beyazperdeye başarıyla yansıtıyor.
Marilyn Monroe’nun hayatının kısa bir dönemini sinemacı Colin Clark, “My Week With Marilyn” adlı anı kitabında anlatmıştı. Bu kaynağa dayanan aynı adlı film, Monroe’yu canlandıran Michelle Williams’a En İyi Kadın Oyuncu dalında ve Kenneth Branagh’a En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında Oscar adaylığı kazandırdı.
Film, Monroe’nun yeni evlendiği yazar Arthur Miller ile birlikte “Prens ve Şovkızı / The Prince and the Showgirl”ün çekimi için İngiltere’ye geldiği dönemde geçiyor. Saygın aktör Laurence Olivier’nin yönetip, başrolünde olduğu “Prens ve Şovkızı”nın çekimleri sırasında uyum sorunu yaşayan ve Olivier’la yıldızı barışmayan Monroe, tecrübesiz yönetmen asistanı Colin’le arkadaş olur. Bu, Colin için bu büyüleyici bir deneyimdir.
Simon Curtis filminde dönem atmosferi yaratmada oldukça başarılı. Williams’ın Monroe’su ise sinemanın efsanevi yıldızındaki güvensizlikleri, kaprisleri, kırılganlığı
Köstebek / Tinker Tailor Soldier Spy (2011)
1980’lerden beri başarılı performanslarını izlediğimiz, sinema dünyasının en özel aktörlerinden Gary Oldman, geniş bir hayran kitlesine sahip. Meslektaşları onu sık sık örnek aldıkları aktörler listesinin en tepesine yerleştiriyor. Onunla birlikte çalışanlar tarafından her karakteri rahatlıkla canlandırabildiği söyleniyor. Zaten bunu fark etmek için filmografisine göz gezdirmek yeterli. Beş filmle bu kariyeri hatırlayalım
Bugün gösterime giren film, aynı zamanda Oldman’a kariyerinin ilk Oscar adaylığını kazandırdı. Bu, çok geç kalmış bir adaylık. Oldman, John Le Carre’nin aynı adlı romanından uyarlanan filmde emekli casus George Smiley’yi canlandırıyor. İngiliz istihbarat teşkilatı MI6’in tepesindeki bir Rus ajanını bulma görevini alan, melankolik, Soğuk Savaş yorgunu Smiley’de Oldman harikalar yaratıyor. Romanın BBC uyarlamasında Smiley’yi efsane aktör Alec Guinness’in canlandırdığı düşünülürse, Oldman’ın bu kıyaslamalarla baş edebilecek bir performans sergilediğini söyleyebiliriz rahatlıkla.
Kara Şövalye / The Dark Knight (2008)
Yönetmen Christopher Nolan’ın 2005’de ‘Batman Başlıyor’la ele aldığı Batman serisinde ya
“Savaş Atı /War Horse”
Ana karakteri at olan bir film çekmek, ancak Steven Spielberg düzeyinde bir sinemacının yapacağı bir iş
Hollywood’un kralı Steven Spielberg En İyi Film, En İyi Müzik ve değişik altı dalda Akademi Ödülü adayı yeni filmi “Savaş Atı”nı İngiliz yazar Michael Morpurgo’nun 1982 tarihli kitabından uyarlamış.
Film, I. Dünya Savaşı yıllarında geçiyor. İngiltere’de çiftlik sahibi Narracott ailesi, Joey adlı bir tay satın alır. Ailenin oğlu Albert’ın çok sevdiği bu akıllı ve hünerli at, Albert’ın babası Ted tarafından savaş arifesinde orduda Nicholls adlı bir adama satılır. Albert bu olay karşısında yıkılır ama Joey’e veda eder. Joey savaş sırasında cepheden cepheye sürüklenirken, Albert sevgili atına kavuşmanın hayalini kurmaktadır.
I. Dünya Savaşı’nı kahraman bir at ve atın çeşitli sahipleri üzerinden anlatmak gibi kağıt üzerinde riskli duran bir projeye cesaret etmek ancak Spielberg düzeyinde bir sinemacının yapabileceği bir hamle. Tabii ana karakteri bir at olan bir film çekmek de...
Spielberg bu risklerin altından kalkabiliyor. Aile filmi etiketi altında sorunsuzca izlenen ve duygusal anlar barındıran bir filme imza atıyor. Ancak Spielberg
Ticari sinemanın gelmiş geçmiş en başarılı yönetmenlerinden Steven Spielberg’ün yeni filmi ‘Savaş Atı / War Horse’ bu hafta gösterime giriyor.I. Dünya Savaşı döneminde geçen filmde Joey adlı bir çiftlik atı ana karakterimiz. Filmde, büyüdüğü çiftlikten orduya satılınca Joey’nin başına gelenler üzerinden cepheden cepheye geçiyoruz. Yeni filmi vesilesiyle bu etkileyici kariyeri seçtiğimiz beş Spielberg filmiyle hatırlayalım.
‘Üçüncü Türden Yakınlaşmalar/Close Encounters of the Third Kind’ (1977)
Bilimkurgu, Spielberg’ün en başarılı olduğu türlerden biri. ‘Üçüncü Türden Yakınlaşmalar’sa bilimkurguda, ulaştığı doruk noktaları arasında sayılabilir. Bu film de, ‘E.T.’ gibi dost canlısı uzaylı teması etrafında dönüyordu. ‘E.T.’ kadar ünlü olmasa da, çok karakterli yapısı, müzikleri ve bilimkurgu öğelerini kullanımıyla 1970’ler ve bilimkurgu denince akla gelen ilk filmlerden biri oldu. Hatta sadece 1970’lerin değil, bütün bilimkurguların en iyilerinden biri.
“Artist / The Artist”
Yılın filmi olmaya doğru ilerleyen “Artist” es geçilmemesi gereken bir sürpriz
Filmin senaryosu kadar Jean Dujardin (solda) ve Berenice Bejo ikilisi de kusursuz.
Artist / The Artist” yılın en tatlı sürprizlerinden biri. Nitekim Belçika-Fransa ortak yapımı film, geçen yıl Cannes Film Festivali’nin ana yarışmasına ‘sessiz sedasız’ kabul edildiğinden beri spot ışıklarının altında. Cannes’dan başrolündeki Jean Dujardin’e En İyi Erkek Oyuncu Ödülü kazandıran “Artist”, Altın Küre Ödülleri’nden ise aralarında müzikal-komedi dalında en iyi filmin de olduğu altı ödülle döndü. Geçen hafta 10 dalda Oscar adaylığı alarak, yılın filmi olma yolunda bir adım daha attı. 26 Şubat’taki törende öne çıkarsa da kimse şaşırmayacak.