Barış Manço buralardan gideli 19 sene olmuş, dile kolay da kalbe zor. Kabullenmek hâlâ çok zor... Zaman bazı şeylere ilaç oluyor ama sevdiklerimizin hasretini hiç dindiremiyor. Kalpteki o ince sızı hep kalıyor. Hele ki Barış Manço özlemi, sonsuza kadar sürecek...
Her yıl şubat ayının ilk pazarı Doğukan, Batıkan ve Lale Manço’nun ev sahipliğinde; Kadıköy İskelesi’nden Beşiktaş’a, oradan Kanlıca’ya giden ‘Barış Manço Vapuru’ yarın sabah yine kalkacak ve tüm Barışseverleri onun yanına, Kanlıca’da bulunan kabristanına götürecek. Barış bekler bizi, bu buluşmayı kaçırmayın. Gelenekselleşen bu vapur seferi o kadar özel ve kıymetli ki sonsuza kadar sürmesini diliyorum.
Yakında döneceksin
Sinan Akçıl’ın Afrin Operasyonu’ndaki askerlerimiz için yaptığı şarkıyı dinlerken gözyaşlarımı tutamadım, yutkunamadım... “Ben sadece bir anda bana gelen duyguları yazdım ama bu şarkı, bir milletin Mehmed’ine seslenişidir” diyor Akçıl ve Türk milleti olarak şu an içinde bulunduğumuz ortak duygulara tercüman oluyor. Sanatını tüm kalbiyle; hepimizin çok hassas ve endişeli olduğu bir noktada hemen devreye sokmasına saygım sonsuz...
Duyarlılığını ve vatanseverliğini göstererek; kendisini idol olarak
Gülben Ergen’le ilgili yorumlarına getirilen tedbir kararına uymadığı için, Seren Serengil’e üç günlük tazyik hapsi kararı çıkınca ortalık karıştı! Hem “Bu karar magazin gazeteciliğine sansürdür, ifade özgürlüğüne darbedir” diye tepki gösteriliyor, hem de “Kadına şiddetin tecavüzden cinayete en ağır vakalarında yargı ağır işlerken, gerekli cezalar çıkmazken; bu nasıl iş?” diye... Ben ikinci konuyu merak etmekteyim.
Zira sansüre gelince; genelleme yaparak konuşuyorum; magazin gazeteciliğinin bir başkasının şerefini lekeleyecek derecede yorum yapma hakkını kimseye vermediğine, eleştirilerde bir sınır olması gerektiğine inanıyorum. Yorum yapma özgürlüğü bir başkasının hayatını karartma, haysiyetine tecavüz etme noktasına geldiğinde o sınır aşılmış oluyor. Hangimizin bir kişinin suçlu olduğuna karar verip bunu infaz etme yetkisi var acaba?!
Herkesin milyonlarca kişinin karşısında birbirine ağzına geleni söylediği bir düzen olabilir mi ya? Şu an bizde böyle! Bunun bir “Dur noktası” illaki olmalı da hapis kararıyla mı olmalı? Katili tecavüzcüsü, sapığı, işkencecisi gerekli cezaları almıyorken, kadınlarımız şiddetin en ağır halleri karşısında savunmasız kalıyorken, Serengil’e hapis kararı
Milliyet Cadde sayfalarında sizlerle buluştuğum yıllar boyunca, yaptığım diğer işlerden bahsetmemeyi tercih etmişimdir... Bu sefer bir istisna yapıyorum çünkü beni çok heyecanlandıran ‘Ego Havan Şöhret Yalan’ oyununu sizinle paylaşmadan duramayacağım! Kendini starlık havasına fazla kaptıranların yaşadıkları ego savaşlarını ve tirajikomik hallerini sahneye taşıyan müzikli komedi oyunu, dışarıdan bakınca çok renkli görünen hayatların içinde yaşananları anlatıyor.
Oyunun yazarı Faruk K ile yönetmeni Tuna Arman çok emek verdikleri bu projede beni de görmek istediklerini söylediklerinde yaşadığım mutluluktan ayaklarım yerden kesildi! Yepyeni bir dünyanın kapısını açtılar bana, heyecanım ve hevesim tarifsiz! Hemen provalara başladık, ilk etapta ellerime ayaklarıma titreme geldi tabii. Zira Tuna Arman gibi değerli bir tiyatro sanatçısının karşısında heyecanlanmamam mümkün değil! Sağolsun o kadar yüreklendiren bir hoca ki, kısa zamanda rahatlayıp, kendimi rolüme kaptırıverdim! Biz çalışırken gülmekten gözümüzden yaşlar geldiği için, izleyenlerin de çok eğleneceğini hissediyorum.
‘Ego Havan Şöhret Yalan’la ilk kez 25 Şubat’ta Bostancı Gösteri Merkezi’nde tiyatroseverlerin karşısına
Fi-Çi-Pi üçlemesinin yazarı Azra Kohen, kitaplarından uyarlanan ve başladığı günden itibaren dijital platformda izlenme rekorları kıran, yerli dizilere bambaşka bir soluk getiren ‘Fi’nin yeni sezonu ‘Çi’ için erken final kararı aldığını açıkladı malum. Dört sezon devam etmesi planlanan diziyle ilgili, “Kendi merkezinden çıktı ve amacına hizmet etmiyor” ifadelerini kullandı. Son olarak Puhu TV son üç bölümün yayınlanacağını duyurdu. Halbuki nasıl da artan bir heyecanla devam ediyordu, nasıl da dev bir fark yaratıyordu dizi, çok yazık!
Yeni bölümleri izleme fırsatı bulamamıştım, geçtiğimiz akşam vaktim olunca “Bir bakayım” dedim, tüm bölümleri bitirmeden bırakamadım. Tam anlamıyla nefes kesiyor. Türkiye standartlarının çok üzerinde. Yönetmen Mert Baykal’ın muazzam çekimleri ve bütün oyuncuların doğal performanslarıyla daha önce de yazdığım gibi ‘Dizi dünyasının yıldızı’... Net!
Hangi uyarlama birebir ki?
Bu kadar çok sevilen ve iyi giden bir projeyi ‘zirvedeyken’ rafa kaldırmak neden? Çok okunan kitaplardan uyarlanan dizi ve filmler tüm dünyada yapılıyor. Bir kitabı okurken, kendi hayal dünyamızda yarattığımız şekliyle canlandırıyoruz hikaye ve karakterleri...
Her okuyucunun hayali
Bolu Mudurnu’da sobayı tutuşturmak isterken gecekondusu kül olan, evi yanarken “Kedimi kurtarın” diye feryat eden Ali Dede’nin itfaiyenin kurtardığı kedisine sarılmış fotoğrafı, dünyanın gelmiş geçmiş en olağanüstü karelerinden biri olarak kalacak. Sevginin, insanlığın ve dostluğun fotoğrafı...
Çok şükür herkes seferber oldu Ali Dede ve ailesine yardım etmek için de, o fotoğrafa bakınca içimiz yanmıyor, biliyoruz ki şimdi iyiler. Kedisiyle olan görüntüleriyle sadece Türkiye’de değil dünyada da gündem oldu Ali Dede... Instagram’da 50.2 milyon takipçisi olan Amerikalı ünlü komedyen Ellen DeGeneres bile repost ederek paylaştı Ali Meşe ve kucağında minik kedisinin yağmur altındaki videosunu, “Sevgi her şeydir, evi yanarken sadece en kıymetlisinin kurtulduğuna emin olmak istedi” açıklamasıyla... Milyonlarca kişiyi kalbinden vurdu bu görüntüler... Bütün mesafeler kalktı, dünya küçücük oldu, tek yürek oldu Ali Dede sayesinde... Kalplerin bile mekanikleştiği bu dünyada hâlâ onun gibilerin yaşadığını görmek, herkese umut verdi... Yaşasın Ali Dede!
Aklımdan çıkmayan 180 TL
Adını bilmediğim ama hayatımda büyük iz bırakan bir dede daha var... Bir akşam Nişantaşı’ndan Osmanbey’e yürürken
Bizim ev bu aralar revir gibi!
Kedim Leo bacağını kırdı, köpeğim Simba bir operasyon geçirdi, ikisi de sargılar içinde! Ben de iş, güç harici evden çıkmadan başlarında bekliyorum. Bu arada onlardan bahsetmişken; hayvanlara
işkencenin ilk kez hapis cezası öngörülen
suçlar haline getirilmesi umut verici
bir gelişme oldu. Şükür!
Vaktimin çoğunu evde geçirdiğimden, kitap kurdu modundayım! ‘Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı’ adıyla anında dikkat çeken kitabı, birçok kişi gibi ben de aldım. Kafaya takmamayı hepimiz isteriz ya malum! New York Times’ın en çok satanlarından olması da cezbetti tabii! Türkiye’de de en çok satanlar arasında... Hevesle okumaya başladığım kitap, sayfalar geçtikçe verdiği tavsiyelerle asabımı bozmaya başladı. Yarım bırakmamak için zorladım ama yok, olacak gibi değil! Popüler bir blog yazarı olan Mark Manson, bugüne kadar alıştığımız ‘Kişisel gelişim kuralları’nı ters yüz etmiş, ‘Size ne yapmanızı söyledilerse, tam tersini yapın’ fikriyle geliyor. “Kendini kötü hissettiğinde negatifliği kabul et, düzelmek için çabalama” diyor mesela. Ee çok iyi, vuralım kendimizi negatifliğe, bakalım çıkışı oluyor mu?! Yoksa, o olumsuz hal sürüp gidiyor mu? Net, ikinci
"Magazin 3-5 kişinin arasında dönüyor artık, her gün başka kavga... Bunlar devamlı birbirini mahkemeye verecekse, magazin mahkemeleri kursunlar! Ülkede ne olaylar oluyor, sürekli bunlarla mı uğraşsın normal mahkemeler?!” Kardeşim Kuki’nin sunduğu ‘magazin mahkemesi’ fikrine çok güldüm!
Birkaç ünlü isim var ki nefes almadan, yemeden içmeden birbirine saydırıp duruyor. Televizyon ekranından ayrı, sosyal medyadan ayrı! Hele sosyal medyada saygı sınırı da bulunmadığı için, iyice çığrından çıkıyor yaptıkları ve konuştukları! Dopdolu bir sözlü şiddet ortamı yaşatıyorlar hepimize, maşallah!
Magmadan sesleniş!
Bazılarının ‘ağız ayarı’ tümden bozuldu, söylediklerini duydukça “Kulaklarımda mı problem var?” diye şüpheleniyorum! Dönen seviyesiz muhabbet yerin dibini çoktan geçmiş, magma tabakasından sesleniyorlar bize! “Ne oldu da bu kadar kendinizden geçiyorsunuz?” deseniz, kayda değer bir şey yok ama bir bardak suda fırtına değil kıyamet kopuyor!
Magazin mahkemeleri güzel çözüm olur. Bir de ABD’deki gibi halk jürisi koyacaksın oraya, sonra cümbüşü izle!
Suçlu bulunana da belirli bir süre ‘kimseye sataşmama cezası’ verilecek. Durun bir dakika, yoksa çok mu ağır olur? Malum bazıları yaşam
Dünyanın en kötü hissi çaresizlik... Sizce de öyle değil mi? Hani annelerin sıkça kullandığı “Anne olunca anlarsın” lafı vardır ya, benim son birkaç gündür ne hissettiğimi de ancak hayvan sahibi olanlar anlar. Birlikte yaşadığı kedi ya da köpeğe büyük sevgi besleyenler, onları birer birey olarak görenler... Çünkü bazıları da var ki hayvan sevmeyi anlıyor da, başlarına bir şey geldiğindeki üzüntümüzü ve endişemizi abartılı buluyor, “Hayvan neticede, çok da şey etmemek lazım” kafasında bakıyorlar olaya!
Kedim Leo’yu, bir sene önce arabayla Reşitpaşa’dan geçerken yolun tam ortasında, maalesef ezilmiş olan kardeşinin başında bulduğum anı hiç unutamam. Avuç içi kadardı ve en savunmasız haliyle, arabaların sanki o bebecikler görünmezmiş gibi üstlerinden geçip gittiği yolda, öylece duruyordu. Korkmuş haliyle onu yakalamak saatlerimi almıştı, annemin doğum günü yemeğini kaçırmıştım. Uzun zaman tedavi gördü veteriner kliniğinde, “Hastalığı var ve çok güçsüz, yaşamaz” dendi. Günlerce, haftalarca süren çabayla, bakımla, sevgiyle yaşadı benim oğluşum... Büyüdü, çok da yakışıklı bir kedi oldu Leo!
Koyun koyuna uyuruz geceleri, bazen göz göze dakikalarca bakarız, birkaç gün bir yere gidip