Bazı ünlü isimlerin magazin muhabirlerine yaptıkları saygısızlıkların ardı arkası kesilmiyor maşallah! Bir havalar, bir “Görüntülenmek istemiyorum” ayakları, muhabirleri adam yerine koymamalar, cevap vermemeler! İşi daha da ileri götürüp hakaret edenleri, hatta mekan görevlilerine falan tartaklatanları bile görüyoruz.
Siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına ya, neyin hava cıvası bunlar? Magazin muhabirleri size çok meraklı sanki! Adamlar işlerini yapmaya, ekmek paralarını kazanmaya çalışıyor. Sizin şımarıklıklarınızı çekmeye bayılmıyorlar emin olun!
Onların size ilgisi kesildiği anda, unutulur gidersiniz. Yani muhabirlerin size değil, sizin onlara ihtiyacınız var! Ünlü olabilmek için deli gibi uğraşıp, biraz tanınınca da “Ay beni çekmeyin” kafasına girenler çok komik ve itici oluyor.
Muhabirler şu saygısızlık yapanlara tavır koyup görmezden gelse, yoklarmış gibi davransalar; o ünlüler bir süre sonra süt dökmüş kediye dönmezse, hiçbir şey bilmiyorum! Böylelerine prim vermek de gazetecilerin hatası.
Ha bir de muhabirlere “Çocuklar” diye hitap edenlere ayrı deli oluyorum. Her biri koskoca adam, “Beyler” de, “Arkadaşlar” de ama “Çocuklar” deme bir zahmet!
BU PASTALAR BİR BAŞKA!
Kardeşim Kuki, geçti
Kenan İmirzalıoğlu’nun Fatih Sultan Mehmet’i canlandırdığı ‘Mehmed: Bir Cihan Fatihi’ dizisi, ilk bölümüyle haftanın en çok konuşulan ve tartışılan işlerinden oldu. Reyting savaşları açısından zor bir günde yayınlanıyor. ‘Kadın’, ‘Ufak Tefek Cinayetler’ ve ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ gibi kemikleşmiş izleyici kitlesi bulunan üç yapımın karşısında, ilk bölümden reytinglerin üçüncü sırasına yerleşerek, iddiasını ortaya koydu. Üçüncülüğü başarısızlık olarak görenlere zerre katılmıyorum. İlerleyen bölümlerde zirveyi de göreceğinin sinyalini verdi dizi.
Ben, hem Özge Özpirinçci’nin muazzam performansıyla ‘Kadın’ı, hem de son zamanlarda kayda değer bir heyecan yaşatmadan devam etse de ilk zamanlardaki havasına döneceğini umarak, ‘Ufak Tefek Cinayetler’i takip ediyordum.
‘Mehmed’ dizisini çok beğenince salı akşamlarını üçlemiş oldum! Tabii ki ne kadar büyük bir emek verildiğini ve ne büyük prodüksiyonlar yapıldığını hiçe sayarak eleştirenlerin haddi hesabı yok ama kusur aramak yerine, güzelliklerine odaklanınca hayranlıkla izlenecek bir iş var ortada.
Oyuncu kadrosunda tam bir aktörlük şöleni yaşanıyor bir kere! “Aa o da mı oynuyor, bu da mı oynuyor?” diye diye izledim ilk bölümü. Dekor
İnsanlar birbirlerini ruhuyla, kalbiyle ve karakteriyle değerlendirmeyi toptan bıraktı artık; varsa yoksa fiziksel özellikler! Pakete bakılıyor yani, içindekini kimsenin salladığı yok! Hem de ne bakmak, saçının ucundaki kırıktan ayak parmağına kadar dikkatle inceleyip, acımasızca bir kırıp dökme arzusuyla ağzına geleni söylüyor millet birbirine. Hani “Allah öyle yaratmış, yargılamak günahtır” diyen de kalmadı!
Misal bir kadın; hepimizin aklına öyle olmak mecburiymiş gibi yerleştirilen fit, sıfır beden ve zayıf kalıplarından farklıysa vay haline; fütursuzlar hemen görev başına geliyor ve “Bu kilolar ne, acil çözmen lazım!” tadında yorumlar başlıyor. Son olarak bir takipçisinin başarılı oyuncu Aslıhan Gürbüz’e yaptığı gibi... Üstelik Gürbüz gerçekten çok güzel bir kadın, oynadığı diziyi bayılarak izliyorum, güzel eşittir sıska demek değil yani! Annemin lafı geldi aklıma: “Kadın dediğin balık etli olur, zayıflayıp da erkek çocuğuna benzeme!”
İnsani değerler yerlerde...
Bir başkasını fiziksel özellikleri nedeniyle yaralamaya çalışırken, “Bana ne kadının kilosundan, benim ne haddime bunun yorumunu yapmak” da demiyorlar. Öyle bir kendini bilmezlik ve kötü niyet sarmalındalar! Gerçi 11
Eğer meteoroloji yanılmazsa, bu hafta sonu hava pek tatlı olacak. Güneşe ve sıcak havaya aşık biri olarak soğukları geride bırakmak, benim için büyük bir enerji kaynağı! Gerçi hepimiz sokaklara döküldüğümüz için trafik biraz sıkıntı yaratıyor ama ona da şükür.
Güneşli hava günün en sevdiğim öğünü kahvaltıyla birleşince tadından yenmez. Geçtiğimiz pazar bir aile dostumuzun önerisiyle ilk defa Ortaköy Feriye Lokantası’nda brunch’a gittik. O gün bugündür aklımdan çıkmıyor, bundan sonra sık sık gideceğim. Masaya serpme kahvaltı getiriyorlar ama öyle zengin ki, bir tek kuş sütü eksik desem yeridir. Her şey taptaze ve çok lezzetli... Rezervasyon yaptırırsanız Ortaköy Camii, Boğaziçi Köprüsü ve Kız Kulesi’ne karşı denizin tam üzerinde oturabilirsiniz. Servis ve ilgi alaka da 10 numara... Kahvaltı keyfi için süper bir adres... Ödüllü şef Aydın Demir’in yemekleri ve ışıl ışıl manzara eşliğinde kesin akşamları da ayrı etkileyici oluyordur.
Meze konusu ince iş!
Yine gittiğimden beri dilimden düşmeyen Bebek 15 Bistro’da hiç abartmıyorum; tam anlamıyla bir lezzet patlaması yaşanıyor! Derya Tuna’nın kısa zaman önce açtığı mekan, çok beğenilince kulaktan kulağa hızla yayıldı zaten. Türk
Ses getiren single çalışmalarıyla müzik sektöründe sağlam adımlarla ilerleyen İdo Tatlıses, “İnsanlar beni giyim tarzım ve dövmelerimle değil, şarkılarımla ve kişiliğimle değerlendirmeli” şeklinde konuştu.
İdo Tatlıses, yeni şarkısı ‘Sen’le adından söz ettiriyor... Başarı basamaklarını tırmanmaya, kendi bileğinin gücüyle yükselmeye devam ediyor. Şarkılarının yanı sıra, örnek duruşu ve beyefendi kişiliğiyle de fark yaratıyor. Kendine güveni tam, mütevazı, saygılı, asil ruhlu ve çok da esprili bir genç adam İdo Tatlıses... Ve müziğinden danslarına, hayallerinden aşkına kadar her şeyiyle karşınızda!..
- Çok beğenilen yeni single’ınız ‘Sen’in hikayesiyle başlayalım...
‘Sen’in bestecisi Galip Öztürk, ‘Haydi bir şarkı yapalım’ deyince, ‘Sen müziğini yap, ben de sözünü yazayım’ dedim. Beş dakikada müziği çıktı, ben de hemen sözleri yazdım. Parçanın başında “Sanırım içimde birikmişler var” diyor ya, kısa zamanda yazdım ama birkaç ayın toplanmış duyguları vardı. Düzenlemeyi Osman Çetin yaptı, klibi Hasan Kuyucu Almanya’da çekti. İçimize sinen bir iş oldu.
- Klipteki dansınız çok sempatik. Ders alıyor musunuz?
En son iki sene önce ders aldım. ‘Sen’in klibinde içimden geldiği gibi dans ettim.
- El
Türkan Ceylan, veterinerlik okuduğu Elazığ’da yaşadığı tüm zorluklara ve olumsuzluklara rağmen hayvanlar için tek başına mücadele veriyor, zamanının büyük bölümünü barınaklarda geçiriyor. Son bir yıl içinde 250’ye yakın kedi ve köpeği tedavi ettirip, sahiplendirdi. Bu, çok büyük bir rakam, Allah ondan razı olsun.
Ceylan, çöplüklerde ve köylerde yaşayan hayvanların kısırlaştırılıp, beslenmesini de organize ediyor. İnsanları bilinçlendirmek ve farkındalık yaratmak için eğitim kurumlarında söyleşilere katılıyor. Kimsenin sahiplenmek istemediği engelli hayvanlara kendi evini açıyor.
Tüm bunları yapmak için de günde 4-5 saatlik uykuyla, çoğu kez yemek yemeye bile fırsat bulamadan koşturuyor. En büyük hayaliyse, bir veteriner hekim ve hayvan hakları aktivisti olarak minik dostlar için yasaların ve şartların iyileştirilmesini sağlamak...
Büyük işler başarıyor
Yaptıklarını anlatmak dile kolay dostlar; masum hayvanlara zarar veren canilerin veya “Hayvanseverim” diyen ama onlar için küçük parmağını kıpırdatmayanların varlığını düşünün... Sonra da üniversite öğrencisi bir genç kızın kendi imkanlarıyla, bir başına nasıl büyük işler başardığını...
Instagram’da ‘Barınak Meleği’ isimli bir profili
Akut rutinizm. Dünyada gittikçe yaygınlaşan ruhsal bir sorun bu. Çoğunlukla aynı belirtilerle ortaya çıkıyor: Motivasyon eksikliği, kasvet hali, anlam ve yön kaybı, hayal kırıklığı, bıkkınlık ve maddi her şeye sahip olup bir türlü kendini mutlu hissedememe...” Bunlar, hayatın koşturmacası içinde farkında bile olmadan içine düştüğümüz haller değil mi?
Eğer siz de kendinizde bu belirtileri görüyorsanız, sebepsiz bir boşluk ve ruhsal bunalım hissi yaşıyorsanız birçok kişi gibi akut rutinizme yakalanmışsınız demektir! Güzel haberse bu hastalıktan kurtulmak da kişinin kendi elinde. Olaylara ve hayata bakışını değiştirerek, mutlu olma kapasitesini ufak adımlarla, yeni alışkanlıklarla günden güne geliştirerek, bambaşka bir ruh haline bürünebilir ve aslında olmak istediğiniz kişiye dönüşebilirsiniz.
Kendini sevmeyi öğrenmek bu yoldaki en önemli anahtar. Hoşnut olmadığınız özelliklerinizi değiştirme aşamasındayken, eksiklerinizle de kendinizi sevebilmek... Her sabah aynanın karşısına geçip gözlerinizin içine bakarak her halinizle harika olduğunuzu, kendinizi çok sevdiğinizi tekrarlayabilirsiniz. Buna ilk başta inanmasanız bile zaman içinde beyniniz söylediklerinizi gerçek kabul ediyor.
İKİNCİ
‘Çukur’, hayatımda problem yaratıyor, şikayetçiyim dostlar. “Geleceği düşünmeden içinde bulunduğun anın tadını çıkar” felsefesini uygulayamaz oldum bu dizi yüzünden! Anı yaşamak hak getire, bütün bir hafta sabırsızlıkla yeni bölümün yayınlanacağı bir sonraki pazartesiyi bekliyorum. Yeni bölümü izlerken de o kadar heyecanlanıyorum ki, adrenalin çokluğundan diziye tam konsantre olamıyorum, illa bir daha izlemem gerekiyor! Sıkıntı büyük yani!
Geçtiğimiz iki hafta fenomen karakter Vartolu Sadettin’in (Erkan Kolçak Köstendil) eksikliği, tüm ‘Çukur’ fanatikleri gibi beni de epey zorlamıştı. Sosyal medya ‘Vartolu dönmezse diziyi izlemem’ diye hayal kırıklığı yaşayanlarla doluydu. Onsuz bir ‘Çukur’ düşünmek mümkün değil, ben de açıp eski bölümlerdeki sahnelerini izliyordum hasret gidermek için!
Köstendil şov yaptı!
Son bölümdeyse Vartolu’nun dönüşü muhteşem oldu! Canlandırdığı karakterin kendi içinde yaşadığı savaşı anlatan sahnelerde oyuncu, ortalığı yıktı geçti. O anlarda karakterin ruhunda yaşayan Vartolu Sadettin kişiliğiyle Türkçe öğretmeni Salih karşılıklı çatışırken, öz kişilik Salih de kendi içindeki iyi ve kötünün savaşını izliyordu.
Erkan Kolçak Köstendil’in aynı sahnede