Liberalizmin ağababası Adam Smith, "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" demiş ya; biz de bunu alıp, futbolun orta göbeğine yerleştirmişiz.
Başarı için her yol mübah... Zafere giden yolda "hak"kı savunmak günah!
Ligleri yöneten Kulüpler Birliği Vakfı sanki...
"Yabancıda şu kadar sayı istiyoruz"; elbette...
"Rezerv Lig kurulsun", hay hay... "İptal edilsin", kabul...
"Harcama limitlerinde esneklik sağlansın", lafı mı olur...
Futbolcuların alacakları nedeniyle fesihlerindeki süre uzasın", yeter ki iste...
"Transferlerde vergi ve SGK borçları engel olmasın", hemen...
Okan Buruk... Hem Medipol Başakşehir'i şampiyonluğa taşıyıp hem de böylece kariyer yapan bir isim... Fenerbahçe ile Galatasaray'ın nal topladığı, 2019-20 sezonunda, Trabzonspor'u ardında bırakarak, zafere ulaşmıştı.
Bir sonraki sezon ne oldu? Herkes ondan sıçrama beklerken, 6 galibiyet, 8 yenilgiyle hayal kırıklığı yarattı ve koltuğunu Aykut Kocaman'a bıraktı.
Sergen Yalçın... Abdullah Avcı'dan aldığı Beşiktaş'a, iyi bir kalite getirdi. 2020-21 sezonunda; Galatasaray, Fenerbahçe ve Trabzonspor ile yarışan Beşiktaş'ın efsanesi, bu kez teknik direktörlük koltuğunda "şampiyonluk" mutluluğuna kavuştu. Ama bu ona yaradı mı? Bir sonraki sezonda 6 galibiyet, 5 mağlubiyet ve 3 beraberlik, siyah-beyazlı takımda kariyerine nokta koymayı gerektirdi.
Abdullah Avcı... Şampiyonluğun ardından gelen bu sezon, 4 haftalık periyotta, 2 galibiyet, 1 beraberlik, 1 de yenilgi... Avrupa'da Şampiyonlar Ligi de gitti. Aman Abdullah Hocam, dikkat et!
Kaptanlık tercihi
Trabzonspor, Galatasaray karşısında oldukça eksikti. Uğurcan sakatlanıp, Abdülkadir Ömür de, sahaya çıkamayacak duruma gelince, bordo-mavililerin başında sahaya Dorukhan
Süper Lig'de her kulübün altyapısından, pırlanta gibi gençler yetişmeye başladı. Ve, bunlar birer birer Avrupa sahalarına doğru gidiyor.
Rıdvan Yılmaz gitti, Emirhan gitti, son olarak da Ahmetcan, Ajax gibi bir devin yolunu tuttu. Üstelik, en fazla üretimde bulunan Trabzonspor, dışarıdan 6-7 transfer yapmayı yeğledi, Ahmetcan'ı verdi, Abdulkadir Parmak'ı gönderdi.
Bordo-mavili ekipte yıllar öncesini hatırlayın; Uğurcan'ın, Yusuf Yazıcı'nın, Abdülkadir Ömür'ün, Abdulkadir Parmak'ın çıktığı dönemi... Daha gencecik bir filizken, ilk 11'de yer alışlarını, alkışlanmalarını...
Nasıl olmuştu bu?
Milan'a, Sosa ve Kucka'nın bonservis taksitlerinin ödenmemesinden dolayı... Trabzonspor parayı yatırdı ama transfer yasağına da engel olamadı.
Kötü mü oldu? Hayır... “Trabzon burması” gibi değerli gençler yetişti. Daha doğrusu yetişmiş gençler, oynama fırsatı buldu.
O gün kadroya adapte olanlardan Yusuf Yazıcı, 17.5 milyon euroya Lille'e satıldı. Uğurcan ile Ömür'ün peşinde birçok kulüp koştu. Parmak da, Avcı'nın gözünden düşünce
Yeni sezon, yeni umutlar taşıyordu. Özellikle, hakem konusunda, beklenti yüksekti. Çünkü artık atamalar, "Yapay zeka" ile yapılacak ve hakemler konusunda, tüm yanlışlar bıçak gibi kesilecekti!
Daha dün bir, bugün iki... Puan kaybeden, kendini kaybeden (!), hakem konusunda sitem ve telaş başladı. Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk, hem Giresunspor'u tebrik etti hem de; "Tüm kararlarla Galatasaray aleyhine sahada olan bir hakem vardı. Çok Süper Lig tecrübesi olmadığı için bu ligdeki oyunu hızlandırma anlamında sınıfta kaldı diye düşünüyorum" dedi.
Beşiktaş ise, çok daha ağır yüklendi; "Corendon Alanyaspor maçı da, hakem yönetimiyle, Türk Futbol Tarihi’ne yeni bir kara leke olarak geçti. Maçın hakemi Yasin Kol’un kolları, maç boyunca defalarca sonuca etki eden ve üç puanımızı gasbeden kararları işaret etti" sözlerinin ardından, Başkan Ahmet Nur Çebi, Türkiye Futbol Federasyonu'na kadar gitti.
Ligde ilk iki maçından yenilgiyle ayrılan Sivas Teknik Direktörü Rıza
Fenerbahçe'de, "O sene, bu sene" uygulamasının son versiyonu piyasada... Başkan Ali Koç ile birlikte, her sezona "beyaz bir sayfa" ve lider bir hoca ile başlayan Kadıköy'ün boğası, sezon sonu bitmeden başlıyor yıldızları saymaya!
Cocu dediler olmadı, Ersun Yanal dersen uymadı, yapay zeka ile buldukları Erol Bulut tutmadı. İsmail Kartal'ın cümle yaptıkları tuz-buz olurken, Jorge Jesus önderliğindeki "yapay fil", züccaciye dükkanının tüm rafları arasında dolanacak belki de, kim bilir?
"Daha ilk hafta" diyenlerin başında da Ali Koç var. Ancak takımdan ne kadar ümitvar? Onun da suçu yok aslında... Dünyaca ünlü hoca dediler; Jorge Jesus'u getirdi. Onun bir dediğini iki etmedi. Bu yok canıyla, onun her istediğinin işini bitirdi. Böyle olunca da pokerdeki en kötü el olan "beş benzemez", Fenerbahçe olarak sahaya sürüldü.
Fenerbahçe Başkanı, daha ilk maçtan kapı önü konuşmalarına başladı. Henüz megafon taşımadı! Umarım da, o seviyeye ulaşmaz. Ancak, yaşlı kurt Jesus'un inadı sürdüğü sürece, Arda Güler'in de, forma giyme
Yıllardır kulüplerde "kadro mühendisliği" tartışılıp, durur. Hocaların tercih sıralaması ya parasal olarak sıkıntı çıkarır ya da sorunlar bin bir zorlukla aşılır.
Alınamayan futbolcular için özür bellidir; ezeli rakibin taş koyması veya yenge hanımın Türkiye kaşıntısı! O yüzden de, "Benden duymuş olma" safsatasıyla, iki haberden biri "en yakın" haber kaynaklarına uçurulur.
Nitekim Joao Pedro olayında, Fenerbahçe mi kazandı, Cagliari mi, "1.5 karışık"tır. Bu transfer, Galatasaray'ın hanesine kazanç olarak mı yansıyacaktır, kayıp mı? Bunun da muhasebecisi "zaman" olacaktır.
Klasik bir santrfordan imtina eden Teknik Direktör Jorge Jesus, Pedro ile birlikte Josua King gibi iki forvet arkası ismin alınmasında bir sakınca görmemiştir. İkisini de hoca mı istemiş, yoksa gelene "eyvallah" mı demiştir, futbolcuların saha performansındaki kırılganlık olursa ortaya çıkacaktır.
Jesus gibi bir teknik adamın istemediği hiçbir futbolcu alınmaz, alınamaz. Ancak nötr kaldığı, olsa da olur olmasa da diyeceği isimler de mutlaka bulunur. İşte her şey orada başlar! Bir de Lincoln gibi "10 numara" da elde olunca,
Nereden başlasam, nasıl anlatsam?
Öylesine hassas bir konu ki... İğneyi kendimize batırırken, ortalığı batırmamak o kadar zor ki...
Hafta içinde, Van Aanholt ile Kerem arasındaki münakaşa, bir anda gündeme oturdu, akşam saatlerinde de "mutluluk fotoğrafı" sosyal medyada yer buldu. Buraya kadar sorun yok. Ancak hele bir sorun bakalım, antrenmanı takip eden muhabirler, bu olayı haberleştirmek için neden saatlerce bekledi? Hem de, basına açık olan bölümde...
Sizce?
Galatasaray'ı koruma içgüdüsü mü? Yarın, kulüpten aforoz yeme endişesi mi? Yoksa, yönetim ve teknik heyeti ürkütmeme stratejisi mi?
Gerçeklerin er-geç ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardı oysa... Nitekim, önce sosyal medyada çıktı, ardından da kavga-gürültü olmasa bile, dalaşma-hırlaşma ortaya döküldü.
Eskiden; kim, nasıl, nerede yaptığına bakılmadan, haber değeri olan her şey muhabirin kaynağıydı. Şimdi; - işinin hakkını yapanları ayrı tutmak gerek - üzerinde formasıyla geziyor kulüp muhabiri... Takip ettiği renkleri korumak görevi, kendisine yakın
Fenerbahçe'nin pırlantası, Türk futbolunun "Kaşıkçı Elması" Arda Güler... Ufak tefek görüp, Karamürsel sepeti sanmayın. Az-çok, oynadığı 12 lig maçında 3 gol, 3 de asisti var. Her şeyin ötesinde, bu çocukta "ışık" var. Böylesine kendisini gösterebilen kaç futbolcu vardır 17 yaşında...
Ya Emirhan İlkhan... 18 yaşındaki bir filiz daha... Yavru Kartal... Beşiktaş orta sahasında kendini bir gösterdi, pir gösterdi. Ancak şimdi, orta sahadaki rakipleri çok fazla... Bu yakaladığı fırsatı inşallah sürdürebilir. Ama zor!
Galatasaray'da işler daha da zor... “Yeni Ozan Kabak” diye lanse edilen Emin Bayram, kaptan olarak bile çıkmıştı sarı-kırmızılıların başında... Sonrası mı? Ver elini Boluspor? 1.5 yıl gurbette kimse hatırlamadı Emin'i... Teknik Direktör Okan Buruk kampa çağırdı. Ama yükü ağırdı. Tonla stoper arasında, şimdi forma arayacak. Ya da ya da yine bir yerlere kiralanacak.
Belki de, gençler arasında en şanslısı Trabzonsporlu Ahmetcan Kaplan... Şampiyon takımın şampiyon stoperlerinden... Ancak Vitor Hugo-Denswil ikilisi arasında ne