Futbol, sadece futbol değil... Yöneticisi, teknik heyeti, hakemi, futbolcusu, her biri etten-kemikten oluşan bir insan sonuçta... Para, elbette profesyonel oyunda en büyük faktör ama, futbol aktörlerinin de duygu derinlikleri, duyarlılıkları olacak.
Zaten kulüplerde transfer döneminde yöneticiler de demezler mi; "Sadece futbolculuğuna değil, karakterine de bakıyoruz" diye... Gerçi ligimize o kadar "karaktersiz" futbolcu geldi ki, hadi bunlara da "iş kazası" gözüyle bakmak gerek...
Transfer yarın başlıyor ya, kulüpler için çeşit çeşit isimler yazılmaya başladı. Bu mali sıkıntıda ne kadarı alınır, ne kadarı alınmaz göreceğiz ama Beşiktaş için öyle bir isim söyleniyor ki, herhalde yanlış olmalı diye düşünmekten, insan kendini alamıyor.
Vincent Aboubakar... İki dönem Beşiktaş'ta görev yaptı. İlkinde Porto'dan kiralandı, ikincisinde bedelsiz olarak siyah-beyazlıların kapısına dayandı.
Büyük futbolcu mu? Çok büyük golcü... Ancak, siyah-beyazlılara "attığı çalımla" kalbini kırdı. Kartal'ın şampiyon olduğu ikinci döneminde, sözleşmesindeki "otomatik uzama" maddesi gerçek olmadı. Futbolcu, ne hikmetse sakatlandı, Beşiktaş da "sakat"a geldi. Sonrasında da, zaten tamamen duygusal (!) nedenlerle Beşiktaş'ın yüzüne bile bakmadı, Suudi Arabistan'ın Al Nasrr Kulübü'yle sözleşme imzaladı.
Ne kulüp memnun kaldı ne de Aboubakar... Kendini oraya ait hissedemedi o kadar...
Şimdi yeni bir hikayenin başkahramanı olabilecek belki de Beşiktaş'ta... Ancak bu talep, insanın aklına ister istemez "Stocholm sendromu"nu getiriyor. Hani, kendi fikirlerinden daha çok, kendisini zor durumda bırakan, eziyet eden kişilerin düşüncelerini sahip çıkan hastalıklı bir psikoloji...
Geçmiş dönemin hocası Sergen Yalçın bile, Aboubakar'ın Sivas'ta sahadaki sakatlık numarasını, "Gülecektim ama kameralar önünde ayıp olur diye gülmedim" diyerek, sahteciliğindeki büyük oyunculuğunu (!) takdir etmişti.
Sözleşmesinin uzamasına sadece bir maç kala, sakatlıkla bu işten sıyrılan büyük santrfor için, "Ya şampiyonluk kaçsaydı" dendi ve fazla uzatılmadan çekip gitti. Ama bugün, "Geri dön, geri dön... Ne olur geri dön" plağı, pikaptaki yerini aldı.
Fakat bugün pikap, ancak nostalji tezgahlarının işi... İnternette, Zeynep Bastık'ın "Ara" şarkısı revaçta:
"Ara, ara, ara.../Doldu kalbim yara/ Başa sara, sara..."
Kaleye kim geçsin?
Trabzonspor'dan Uğurcan Çakır, Fenerbahçe'den Altay Bayındır, Beşiktaş'tan Ersin Destanoğlu... A Milli Takımı'nın gurur tablosu olan bu üç file bekçisi, düne kadar, "10 yıl kaleci aramayız" dedirtiyordu. Şimdi, ay-yıldızı, bırakın birbirlerine ikram etmeyi, formayı belki de ağabeylerine hediye edecek.
Bakın size kısa bir tablo:
Uğurcan, 13 maçta 50 şutun 20'sini kalesinde gördü. Maç başına 1.5 gol yerken, kurtarış yüzdesi 60...
Altay Bayındır, 15 karşılaşmada 47 şutun 15'ine dur diyemedi. O da 1.1 gol yeme ortalamasıyla oynadı. Kurtarış yüzdesi 73...
Kalesini Mert Günok'a kaptıran Ersin Destanoğlu, 9 müsabakada 11 gol yerken, 13 kurtarış yaptı. Yani, kurtarış yüzdesi sadece 54 oldu.
Yerine giren Mert ise 4 maçta 5 gol yerken, 9 kurtarış yaptı. Onun kurtarış yüzdesi de 64 olarak ortaya çıktı.
Yine A Milli Takımı'na göz kırpan, Başakşehir'in file bekçisi Volkan Babacan... 12 maçta sadece 7 gol yerken, tam 27 kurtarış yaptı.
Adana Demirspor'dan Ertaç Özbir'i de bir görseniz... 15 maçta 16 gol, ancak 49 kurtarış... Evet evet, 49 kurtarış... Yüzde 75'lik bir ortalama...
Bir de, Gaziantep'ten Günay Güvenç'e bir bakalım. 15 maçta 22 gol yiyen Günay, tam 55 kurtarış yaparak yüzde 71'lik bir ortalama yakaladı.
Şimdi siz olsanız, A Milli Takımı kalesini kime emanet edersiniz?
Belçika mı? Ciddi misiniz?
Vavacar Fatih Karagümrük... Ligin en fazla gol atan (Fenerbahçe'nin ardından) ikinci takımı, en çok gol yiyen (sonuncu İstanbulspor'un ardından) ikinci takımı...
Her maçı gol düellosu, her karşılaşması halı saha maçı! İyi mi, kötü mü; nereden baktığınıza bağlı... Heyecan dersen, sonuna kadar... Ancak Karagümrük taraftarı açısından ömür törpüsü...
Yaşanan bu gelişmeler ışığı altında, Karagümrük Teknik Direktörü Andrea Pirlo için Belçika Milli Takımı iddiaları var. Söylenene göre, İtalyan çalıştırıcı, bu göreve kendi talip olmuş ve başvuruda bulunmuş.
Olur ya da olmaz... Ancak Pirlo'nun Karagümrük'teki taktik ve sistemini, ne fazla taraftarı bulunan kulüpler kabullenebilir ne de üst sıralara oynayan bir takım...
Ligde 36 gol atıp, 35 gol yiyorsan, bunda bir sıkıntı, futbol adına tuhaflık var demektir. Belçika Milli Takımı yetkilileri de bunu herkesten daha iyi görüyordur.