Mauro Icardi olmak kolay değil tabii ki... Icardi iseniz dünyanın her yerinde habersiniz; Türkiye'de de, Arjantin'de de... Hele yanı başınızda Wanda Nara gibi bir eş varsa, o zaman iki kere habersiniz.
Hem Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk hem de Sportif AŞ Başkan vekili Erden Timur, bundan son derece rahatsız belli ki... Okan Hoca, "Elimizde robotlar yok" diyerek, bazı sakatlıkların (!) bulunduğunu itiraf ediyor adeta... "Her şey kontrolüm altında" diyerek de sanki, "Ben izin verdim, size ne?" edasında...
Timur da, "Sakatlanan adama, takım Antalya'dayken, İstanbul'da tek başına dur denmez" diyor. Doğru ama, sahaya çıkmasa bile takımla olabilirdi, o havayı teneffüs edebilirdi, kamptaki 15 gence "akıl hocalığı" yapabilirdi, kulüp doktoru Yener İnce'nin kontrolünde tedavisi olabilirdi pekâlâ... Yani İstanbul'da değil, Antalya'da olabilirdi. Ama kendi burada olsa ne olurdu, aklı Arjantin'de olduktan sonra...
Ya dünyanın öbür ucunda konuşulan ne sizce? Arjantin menşeili El Trece TV'ye çıkan gazeteci Rodrigo Lussich, "Türk kaynaklarına göre Mauro Icardi bir sakatlık yaşadı ve tedavi olmak için Arjantin'e geldi. Bu, Wanda Nara'nın yanına gelmek için icat edildi" diyor. Elin oğlu da, böyle söylüyor.
Vay arkadaş, bu ne aşk, bu ne tutku... Takvim'in başlığındaki ifadesiyle; resmen "Nara"sist!
* * *
Galatasaray'ın Dünya Kupası arasındaki hazırlık maçlarında 1 galibiyet, 3 yenilgi ve 1 beraberlik; gerek kaleci Okan Kocuk, gerekse genç oyuncuların sahada yaptıklarıyla kamufle oldu. Beylik laftır; "Hazırlık maçlarında sonuca bakılmaz." Öyleyse; Cim-Bom, bu 5 maçından hangi dersi çıkarmalı?
"Muslera gittiğinde ben ne yaparım" mı demeli?
"5 maçta 10 gol yedim" diye mi dövünmeli?
"Altyapıda bu kadar genci çekip çıkardık. İşte gelecek" diyerek mi övünmeli?
Hangisi, hangisi, hangisi?
Yine de, enseyi karartmamalı Galatasaraylı... En büyük kazancı, takımın yavaş yavaş kazanmaya başladığı oyun aklı... Bir kere, ne olursa olsun, oyuna küsmüyor, skoru düşünmüyor.
İşin zor kısmını başarıyor Okan Hoca... Pokerdeki gibi "5 benzemez"le rest çekiyor rakiplerine... Sakın "eli as dolu" demeyin... Masadakilerin hepsinde "full as" varsa, o zaman "hangisi gerçek?" diye sorarlar adama...
****************
Doğum sancıları...
Türkiye Futbol Federasyonu, adeta devrim niteliğinde bir hamle hazırlığında... Hakemlikten, alt yapıya, kulüplerin güçlenmesinden, marka değerinin artmasına kadar, birçok konuda önemli hamleler art arda gelecek gibi...
"Şikayet yok, çare var" mottosu içinde hareket eden Başkan Mehmet Büyükekşi ve ekibinin şevki kırılmasın ama ortaya çıkacak gerçekler de unutulmasın. Malum, doğum sancıları mutlaka olacaktır.
TFF, sahada kendi adına adalet dağıtan hakemini korumakta son derece kararlı... Futbolcuya da sopa gösteriyor, kulüp yöneticilerine de... Maç öncesi ve sonrası eleştiride bulunanlara, para cezası uygulanacağını belirtti Başkan Büyükekşi... Bunu, "sportmenlik dışı davranış veya söz" olarak değerlendirerek cezalandırabilirsiniz.
Ancak şunu da ekledi:
"Hakemin yanına fazladan gelen oyuncuya para cezası vereceğiz. Aynısını hakem VAR'a giderken de yapacağız."
İşte burası biraz karışık... Saha içindeki tek yetkili hakemdir ve "suç ve ceza" onun yetkisindedir. Yanına gelen oyuncuya ya da oyunculara pekala "sarı kart"ını kullanabilir.
Eğer, TFF sahaya müdahale ederse, iş çok farklı boyutlara gider ki; yarın, "Sen beni nasıl cezalandırıyorsan, cezamı da kaldırabilirsin" pozisyonuna gelir ki; bence bu çok tehlikelidir.
Üstelik, büyük maçlarda çok, diğerlerinde az kamera ile gözlemlemek, hatta alt liglerde kamera açısı sınırlı sayıda olurken, böyle bir ceza ne kadar adil olur?
* * *
Büyükekşi'nin söylediği kulüplere "akademi" zorunluluğu getirmek de, özünde çok iyi niyetli ve de gerekli... Birçok kulüpte "akademi" tabela olarak da asılsa geçerli... Ancak içeriğini doldurabilmek önemli...
Hele, bugün asgari ücretle görev yapan birçok hocanın, maaşında iyileştirmeye gidilecek olması ve bunu TFF'nin 6 ay tolore edeceği açıklamaları, emin olun birçok kişinin ağzını sulandıracak. Bugüne kadar ahbap-çavuş ilişkisiyle görevlendirilen, bu haliyle bile birçok kişinin araya girmesiyle işi alan "işbilir" hocalar, inanın daha da çoğalacak. Hatır-gönül işleri daha fazla dönecek.
Burada, "liyakat"in ölçüsü ne olacak? Oyuncu seçmelerinde hangi kriterler sağlanacak?
Her şeyden önemlisi ne biliyor musunuz? Büyük kulüpler, hangi şehirde olursa olsun, keşfedilen yetenekleri istediği anda takımına katabiliyor. Bunların kendi il sınırlarında kalabilmesini, nasıl sağlayacaksınız? 'Menajercik'leri bu gençlerden nasıl uzak tutacaksınız? Kendinizi o çocuğun anne-babasının yerine koyun; Fenerbahçe'de, Galatasaray'da mı oynamasını istersiniz; Sakarya'da, Malatya'da, Denizli'de mi?
İşte size somut örnek; Merih Demiral, Kerem Aktürkoğlu, Gökdeniz Bayraktar, Erencan Yardımcı, Melih Bostan, Kartal Kayra Yılmaz... Hepsinin ortak özelliği Kocaelili olmaları...
Bir de olaya şu açıdan bakmak gerekir; peki kaçı Kocaelispor ile tanıştı? Ve, Kocaelispor şimdi nerede?