Aziz Nesin’in öykü, şiir, masal ve taşlamalarından alıntılar yapan ünlü tiyatrocu Genco Erkal, Güzelbahçe Belediyesi’nin düzenlediği Kültür ve Sanat Günleri’nde sahneye çıktı.
Büyük usta sordu:
“Nereye gidiyoruz?”
Vallahi ben de bilmiyorum üstat!
Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete...
Aydınlığa mı ilerliyoruz, yoksa zifiri karanlık bir gelecek mi bekliyor bizi?
13 Haziran sabahı mutlulukla, umutla mı kalkacağız yataklarımızdan?
Bir ‘çılgın proje’ muhabbeti, aldı başını gidiyor.
Hepsi uçuk, etkileyici...
İzmir için telaffuz edilen projeleri dinlerken, bulutların üzerinde buldum kendimi...
Derin bir rüyaya dalmışım!
Tatlı bir İzmir rüyası...
* * *
Mürselpaşa’dan arabamla yerin altına dalıyorum abi... Git, git, tünel bitmek bilmiyor!
Hafta sonunda sevgili kızımla küçük bir İzmir turu attım. Forum Bornova’ya uğradık.
Sonra, ver elini İnciraltı...
Sabah kalktığımda kendime söz verdim, “Bugün sinirlenmek yok” diye....
Sözümü tuttum. İnanmıyorsanız, kızıma sorabilirsiniz.
Benden yol isteyen, burnunu sokan herkese yol verdim.
Bir kere bile korna çalmadım. Tacizci sürücülere küfür etmedim, trafik canavarı olmadım.
Kendini arabamın önüne atan yayalara hiç kızmadım, arkamdaki aracın acı acı çalan kornasına rağmen...
GEÇTİĞİMİZ günlerde Hamdi Türkmen ağabeyimiz, partileri tarafından aday gösterilmeyenlere, “Neredesiniz?” diye sordu.
Sonradan öğrendik; kimi torunuyla, kimi askerden gelen oğluyla hasret gideriyormuş.
Kimi, aday olmayan birinin, seçim çalışmalarında sahne almasını etik bulmuyormuş da ondan kayıplardaymış!
Erdal İzgi ağabeyimiz de seçim kampanyasının önemine dikkat çekerken, kolayca seçilebilir sıradan aday gösterilen, eşeği gölgede adaya kampanya yaptırmanın zor olduğunu yazdı.
Bu saptamalara benim de ekleyeceklerim var.
Evet; üst sıralarda isimleri yazılı olan adaylar için hava hoş.
Seçim kampanyası falan hikaye... Gezi anlamında ziyaretler yapıyorlar, beylik bir iki laf patlatıyorlar, al sana propaganda...
ÇAMUR at, izi kalsın; ya da laf olsun, torba dolsun mantığıyla ağızlardan çıkan bilcümle söylemlerden çok sıkıldım.
İşte “öff” dedirten son söylem...
Kültür ve Turizm Bakanı, AKP İzmir milletvekili adayı Ertuğrul Günay, “EXPO 2020’nin İzmir’de olmasını kararlaştırdık. Bu, İzmir’e devlet kuşu değil, devletlerarası zümrüdüanka kuşu kondu anlamına gelir” diye bir laf etti.
Tüylerim diken diken oldu.
EXPO’nun, ikide bir, hükümetin bir lütfu gibi sunulmasından İzmir’in ne kadar rahatsız olduğu açıkça ortadayken, yine de bildiklerini okumaya devam ediyorlar maalesef.
Onca tepkiye rağmen, bu uluslararası fuar organizasyonunu seçim malzemesi yapmakta hiç sakınca görmüyorlar.
Bir kere, İzmir’in 2020 EXPO adaylığı için sadece başvuru yapıldı. Hiç kimse, bu büyük organizasyonun İzmir’de kesin yapılacağına dair garanti vermez, veremez.
AK Parti İzmir İl Başkanlığı, “Propagandacıya özel kitap” bastırdı.
Şu günlerde AKP’liler, ellerinde o kitap, harıl harıl ders çalışıyorlar.
Kitabı ezber ediyorlar.
Çam devirmeden iki laf etmenin, kapısını çaldıkları ailelerin gönüllerini fethetmenin, onların oylarını alabilmenin sırlarını öğreniyorlar.
Önsözde, “Bir sıcak tebessümün, dostça bir el temasının, ya da sevgi dolu bir insan sesinin etkisini ne sayfalarca broşür, ne yol boyu asılan afişler sağlar” diyor Başkan...
Tebessüm edin, sırtını sıvazlayın, gerisi gelir, demek istiyor.
Bence böyle bir kitaba hiç gerek yoktu.
Mustafa Balbay, kendi deyimiyle “Silivri Zulümhanesi”nde ama ruhu dışarıda...
İzmir’e yolladığı hasret dolu mektuplarından, gazetesindeki köşesinden, kitaplarından açıkça görüyoruz onu.
Balbay, kardeşi Suat’la, milletvekili adayı olduğu İzmir’in 2. Bölgesi’nde yer alan 14 ilçeye, 14 ayrı mektup yolladı, CHP İl Başkanlığı’na...
Odasına (pardon hücresine) astığı İzmir haritasına her gün “Günaydın” diyerek güne başladığını yazıyor son mektubunda...
“Bedenlerimizi demir parmaklıkların arkasına koyabilirler ama yurt sevgisini kim tutuklayabilir?” diye soruyor.
Balbay’ın ilçelere yolladığı mektuplar, akşam saatlerinde yapılan miting gibi toplantılarda okunuyor.
* * *
MİLLETVEKİLİ adaylarımız, alzheimer hastası mı diye merak etmeye başladım.
Allah korusun ama...
Yanlış anlaşılmasın; seçmeni, seçimden seçime hatırlıyorlar da...
Halkın içinde olanların sayısı üçü, beşi geçmez.
Her zaman olduğu gibi yine samimi görünüyorlar, çok da sıcakkanlılar.
Sanırsın, dile getirdiğin sorunları, vekil olunca hemen çözüverecek.
Seçildikten sonra, “Haydi bana eyvallah” deyip kayıplara karışıyorlar.