AK Parti İzmir İl Başkanlığı, “Propagandacıya özel kitap” bastırdı.
Şu günlerde AKP’liler, ellerinde o kitap, harıl harıl ders çalışıyorlar.
Kitabı ezber ediyorlar.
Çam devirmeden iki laf etmenin, kapısını çaldıkları ailelerin gönüllerini fethetmenin, onların oylarını alabilmenin sırlarını öğreniyorlar.
Önsözde, “Bir sıcak tebessümün, dostça bir el temasının, ya da sevgi dolu bir insan sesinin etkisini ne sayfalarca broşür, ne yol boyu asılan afişler sağlar” diyor Başkan...
Tebessüm edin, sırtını sıvazlayın, gerisi gelir, demek istiyor.
Bence böyle bir kitaba hiç gerek yoktu.
AKP, halkın anladığı dilden konuştuğu için tek başına iktidar.
Zaten onları yıllardır yapıyor.
İnsanlara sıcak yaklaşım gösteriyorlar, vaatlerde bulunuyorlar, hediyeler veriyorlar.
Makarna, kömür dağıtıyorlar.
* * *
Şu günlerde bir gün sizin kapınızı da çalabilir AKP’liler...
Nasıl diyaloglar olacağı, harfi harfine yazıyor o kitapta...
“Selamünaleyküm-aleykümselam“dan sonra, evin küçüğü, konukların ilgisini çekecek!
Başlayacak muhabbet:
“Ne güzel şeysin sen öyle! Adın ne senin?”
“Emine.”
“Ne kadar güzel. Başbakanımızın eşinin de adı Emine... Adaşsınız. Kaçıncı sınıfa gidiyorsun bakiiim? Karnende kırık var mı?”
“Üçüncü sınıftayım. Notlarımın hepsi pekiyi!”
“Aferin sana... Bitanem, sen benim canımsın!”
Evin beyi seslenecek:
“Hanım çaylar nerde kaldı?”
Hanımefendi, büyük bir telaşla salona girecek, çayları dağıtacak. Evin kızı ikramları getirecek.
Sadede gelmek için vakit erkendir.
“Hanımefendi, hindistan cevizli kekiniz pek güzel olmuş, elinize sağlık. Nasıl yaptınız? Tarifini bana da verir misiniz?”
“Afiyet olsun. Biraz daha ister misiniz? Keki büyük kızım pişirdi. Ayşe, kekin tarifini bir kağıda yazıver kızım!”
Konuklardan birinin gözüne, kullanıla kullanıla eskimiş, adeta antika olmuş büfe çarpar!
“Şu büfeniz var ya, antikacıda bile böyle güzel bir büfe yok vallahi! Aman kıymetini bilin.”
“Sağolun efendim, rahmetli annemin hatırası.”
Artık sadede gelme vaktidir.
“Efendim, biz bu güzel yuvanıza, illa ki sizin düşüncelerinizi değiştirmeye gelmedik. Biz, kendimizi anlatmaya geldik.”
Başlayacaklar AKP’nin 9 yıllık icraatlarını anlatmaya...
“Fidanı çınar yapmak için daha güçlü bir AK Parti lazım. Eskiye dönüş, sadece özgürlüklerin kısıtlanması değil, aynı zamanda fakirleşme demektir. 12 Haziran’da çocuklarınızın kaderini oylayacaksınız. Unutmayın ki 2011 seçimleri, ‘daha ileriye’ diyenlerle, “en eskiye” diyenlerin seçimi olacak.”
Kafalar sallanır, “tabiii... haklısınız...” gibi sözcükler çıkacak ağızlardan...
Falan filan...
Ev halkı, büyük bir dikkatle, nezaketle dinler konuklarını...
Vedalaşma saati gelmiştir.
O anda evin beyi, “Bir soru sorabilir miyim?” der.
“Tabii ki sorabilirsiniz!”
O anda hepsinde bir korku, bir panik! Kalpler küt küt atacak!
Korktukları başlarına gelmiştir:
“Efendim, benim büyük oğlan, mühendislik okudu ama pazarcılık yapıyor. Şu işsizlik meselesi n’olcak? Benim oğlan, gerçek mesleğini yapabilecek mi?”
Hık mık, dıgıl mıgıl...
Koro halinde, “Çok memnun olduk efendim, bizi ağırladığınız için teşekkür ederiz. Haydi bize eyvallah!” der konuklar..
Sonra? Vınnnnn!.
İşte o soruyu sormayacaktın sevgili vatandaş!
Ezberlerini bozdun misafirlerinin...
Çok ayıp ettin!
Kitapta, senin böyle bir soru sorabileceğin yazıyor ama cevabı yazmıyordu.
Çünkü onlar da bilmiyor işsizliğin nasıl biteceğini!
Yazsaydı, pekala söylerlerdi değil mi?