Muhittin Akbel

Muhittin Akbel

muhittin.akbel@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Mustafa Balbay, kendi deyimiyle “Silivri Zulümhanesi”nde ama ruhu dışarıda...
İzmir’e yolladığı hasret dolu mektuplarından, gazetesindeki köşesinden, kitaplarından açıkça görüyoruz onu.
Balbay, kardeşi Suat’la, milletvekili adayı olduğu İzmir’in 2. Bölgesi’nde yer alan 14 ilçeye, 14 ayrı mektup yolladı, CHP İl Başkanlığı’na...
Odasına (pardon hücresine) astığı İzmir haritasına her gün “Günaydın” diyerek güne başladığını yazıyor son mektubunda...
“Bedenlerimizi demir parmaklıkların arkasına koyabilirler ama yurt sevgisini kim tutuklayabilir?” diye soruyor.
Balbay’ın ilçelere yolladığı mektuplar, akşam saatlerinde yapılan miting gibi toplantılarda okunuyor.
* * *
Seçmen, Balbay’ı elbette tanıyor. Çalıştığı gazetelerde yaptığı haberlerden, televizyon programlarından, imza günlerinden, yazdığı kitaplardan, seminerlerden biliyor.
Ben de hemşehrim, okul arkadaşım Balbay’ı anlatmak istiyorum, Egelilere ve seçmenlerine...
Balbay’la anılar yolculuğuna çıktım.
Mustafa Balbay’ı tanıdığım gün, Nazilli’deki evlerinin önündeki arsada uzun atlama antrenmanı yapıyordu.
Toprağı çapalamış, kabartmış, uzun atlama havuzu haline getirmiş. Sonra gelsin madalyalar, şampiyonluklar.
1977 yılının 19 Mayıs’ı idi.
Nazilli Lisesi’nin meşhur Beden Eğitimi Öğretmeni Keramettin Bey’in yetiştirdiği atletlerden Balbay, Samsun’dan Ankara’ya 19 Mayıs Maratonu koştu.
19 Mayıs’ta o yıl bahar değil, karakış yaşanıyordu.
Samsun’dan yola çıkan maratoncular, müthiş soğukta bir bir dökülürken; yüreği Atatürk sevgisiyle, Türkiye aşkıyla dolu Balbay, iliklerine kadar üşümesine rağmen koştu, koştu, koştu...
Samsun’dan gelen toprağı ve bayrağı Anıtkabir’e bıraktığında, mutluluktan uçuyordu.
Hayatının en mutlu günüydü o gün...
* * *
İzmir’de, Ordu’dan gelen bir tiyatro grubununun oyununa gitmiştik.
İmam karakterini oynayan oyuncu, çevresini dolandırıyor, paraları cebe indirdikçe, “Allah Allah Allah inşallah ekonomi!” diyordu defalarca, bozuk plak gibi.
O gün “Allah bizi böyle imamlardan korusun” dediğimizi hatırlıyorum.
Balbay, öğrenmeye çok meraklıydı. İngilizce öğrenirken, İtalyanca kursuna başlamıştı.
Gün, onun için 24 saat değil, sanki 48 saatti.
Minik radyosunu yanında taşır, her saat başı TRT FM’de yayınlanan “Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca haberler”i dinlerdi.
* * *
Gazeteci kimliğiyle vatandaşla iç içe olmak, haberi halkın içinden çıkarmak, onun işiydi.
Karada kimseyle görüşmeyen haber kaynağı yüzerken, elbiseleriyle denize atlayacak, konuşup haberi kotaracak kadar kararlı bir gazetecidir Balbay...
Mustafa Balbay, bu ülke için çalışırken hiç yorulmaz; çünkü atlettir, antrenmanlıdır.
Balbay, her türlü bilgiyle donanımlıdır; boş laf da etmez.
Balbay, öyle kolay kolay yıkılmaz, pes etmez; çünkü sağlam bir Atatürkçü’dür.
“Kara üzüm habbesi” türküsünü de dinler, klasik müzik de, rock da...
Zeybek de oynar, misket de...
Her zaman halkın içinde gazetecilik yapan Balbay, son mektubunda, “Siyaseti de aynı yöntemle yapacağım” diyor ve şöyle veda ediyor:
“Güzel bir haziran sabahı buluşmak üzere...”
Bir haziran sabahı hasret bitecek elbette.
İzmir Balbay’ı kucaklayacak; Balbay da İzmirlileri...