Kendisi düşünmeye muktedir olmayan ülkeler için başka ülkelerin düşünceleri vardır.
Biz, ne yazık ki, çoğu zaman, kendi kafasını kullanamayan bir ülkeyiz. Kafamız olmadığı için değil. Kafamızı kullanacak disipline, entelektüel dürüstlüğe, örgütlenmeye ve amaç birliğe sahip olmadığımız için.
Bu nedenle sürükleyici ülkelerden değiliz. Sürüklenenlerdeniz.
Ilısu Barajı projesini, AWACS uçaklarının alımını falan incelerseniz bunların yabancı devletlerin ve şirketlerin dürtmesiyle tezgâhlandığını görürsünüz. Bunlar gibi çok işler var.
Suriye hududundaki bölgenin mayınsızlaştırılması konusunda hükümetin sunduğu model de yabancı etkisi kokmaktadır.
Başbakan’ın Meclis’e sunduğu yasa tasarısı bölgeyi para talep etmeden mayından temizleyecek şirkete tarım amaçlı kullanılmak üzere 44 yıl kiralama yolu açıyor.
Bunun en iyi yol olduğunu kanıtlamak için birçok neden sayıldı. Parasını kendimiz ödersek milyarlarca doları gözden çıkarmamız
65 yıldır karanlık olan bir yerde ışık dolaşıyor. Karnımın içinde. Karnım adale, kan, yağ, dokudan meydana gelen bir mağara.
Olup bitenden habersiz, hareketsiz, ameliyat masasının üstünde ölü gibi yatıyorum. Gözkapaklarım, açılmalarını önlemek için beyaz flasterle tutturulmuş. Solunum cihazıyla nefes alıyorum. Kalp atışımı, tansiyonum ve ateşimi sürekli ölçen aletlere bağlıyım.
Bayıltıldıktan sonra cerrah, Profesör Metin Çakmakçı, göbeğimin altında bir kesik açıyor. Eldivenli eli, bir dartçınınki gibi, bir an nişan alır gibi bedenimin üzerinde duruyor, sonra kararlı bir biçimde aşağı inip bir santimetre civarında, uzunlamasına bir delik açıyor. Şaşırtacak kadar az kan akıyor.
Kesikten içeri metal bir boru; borunun içine ise ucunda ışık ve televizyon kamerası bulunan; tıp dilinde “laparoskop” olarak bilinen, bir aygıt sokuluyor. Cerrah Kemal Raşa’nın kullandığı bu aygıt görüntülediklerini solumdaki bir ekrana yansıtıyor. Ameliyat bu ekrana bakılarak yapılacak.
Çakmakçı emin
Mehmet Şah Biten birkaç ay önce kredi almak için Ziraat Bankası’na müracaat eder.
Kredi karşılığında ipotek olarak tarlalarını gösterir. Banka isteksizdir çünkü Biten’in tarlaları Diyarbakır, Bismil ilçesi, Arıkgöl köyünde bulunmaktadır. Köy, Ilısu Barajı tamamlandığında sular altında kalacak 300 kilometrekarelik alan içindedir.
Ama Devlet Su İşleri (DSİ) su altında kalacak tapulu mallar için bir kamulaştırma bedeli belirlemiştir. Yani, Biten’in arazileri su altında kalsa da para edecektir. Bunu banka yetkililerine söylediğinde, “O zaman DSİ’nin belirlediği fiyat aralığını getirin” cevabını alır.
“Dilekçeyle DSİ’ye başvurduğumuzda iki dilekçeme de cevap bulamadım” diyor Biten.
“Genel müdürlük bölge müdürlüğüne havale ediyor, bölge müdürlüğü saçma sapan görüşlerle, adeta başından kovarcasına yazı yazıyor.
Sorunların çözümü
Lefkoşa
Derviş Eroğlu seçimleri kazandıktan sonra günlerce Başbakan Tayyip Erdoğan’dan tebrik telefonu bekledi.
O günlerde Eroğlu ile konuşanlar bu yüzden tedirgin ve keyifsiz olduğunu söylüyorlar.
Hiçbir şeyin gizli olmadığı Kıbrıs’ta herkes durumu biliyordu. Eroğlu’nun seçilmesinden rahatsız olan Rumlar da.
Diplomatik teamülde yeni seçilen bir cumhurbaşkanı veya başbakanın kutlanması rutin bir nezaket kuralıdır. Nasıl ve ne kadar erken yapıldığını ilişkilerin yakınlığı belirler. Ermenistan’ın yeni başbakanına bir gün sonra tebrik telgrafı yollarsınız da Azerbaycan’ın yeni cumhurbaşkanını hemen, telefonla ararsınız, mesela.
Dışişleri Bakanlığı KKTC’de seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz Erdoğan’ın önüne tebrik telgrafını koymuştur. Hatta “Telefon etseniz iyi olur” da denilmiştir. KKTC bağlamında teamül bu olduğu için.
Ama Gül, Demirel ve Baykal seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz Eroğlu’nu aradıkları halde Erdoğan aramadı.
İşsizlik kadar büyük yalnızlık yoktur. Başkalarıyla birlikte bin kişilik bir kuyrukta olsan bile yalnızsın.
Böyle yazıyor Penelope Fitzgerald Offshore adlı romanında.
Bu hesaba göre Türkiye bir yalnızlar ülkesidir.
Şubat ayında işsiz sayısı yüzde 16’yı aşarak 3.6 milyona ulaştı. Ama istatistikler bütün işsizleri kapsamıyor.
Ekspres Yatırım’ın tahminine göre, “gerçek işsizlik oranı” yüzde 24 civarında. Sokakta gördüğünüz her dört kişiden birinin işi yok.
İşsizlikte OECD’de birinci, dünyada ise Güney Afrika’nın ardından ikinciyiz. OECD’de, ardımızdan, neredeyse bizim kadar işsize sahip olan İspanyollar geliyor. Ama bunda teselli aramayalım. Onlar bizden daha zengin oldukları için işsizlik sigortasına sahipler. Devlet işten atılanları yeniden iş bulana kadar maaşa bağlıyor.
Hükümete haksızlık etmemek için işsizliğin en büyük nedeninin dünya ekonomisindeki yavaşlama olduğunu söylemek gerek.
Uluslararası Para Fonu 2008 istatistiklerine göre, Türkiye en zengin ülkeler listesinde 55’inci sıradadır.
Kişi başına düşen Gayri Safi Milli Hasıla 27 üyeli Avrupa Birliği (AB) ortalamasının üçte biri kadardır. Anadolu’nun yoksul bölgelerinde gelir AB ortalamasının yüzde 10’una kadar düşüyor. Örneğin kan davasında 45 kişinin katledildiği Güneydoğu’da.
Refah toplumu yaratamamak cumhuriyetin en büyük başarısızlıklarından biridir.
Bunun nedenlerinden biri, belki de en büyüğü, Türkiye’nin homojen bir nüfus yapısına sahip olmamasıdır.
Nüfus homojen değilse, yani inanç ve ırk açısından farklı olan büyük parçalardan müteşekkilse, iki şey olur:
Ya herkesin farklılığına saygı duyulur. İsviçre’de olduğu gibi. Ya da egemen olan parça daha küçük ve güçsüz olanları kontrol altında tutmaya, kendine benzetmeye çalışır. Bizim ülkemizde olduğu gibi.
Hazar havzasından Avrupa’ya doğalgaz taşıyacak olan Nabucco boru hattı hakkında son günlerde çelişkili haberler çıktı.
Brüksel, Türkiye ile anlaşmaya varıldığını, gelecek ay imza töreni yapılacağını açıkladı.
Ankara haberi ne doğruladı ne de yalanladı. Fakat Başbakan, “Neredeysek oradayız” tarzında esrarengiz bir açıklama yaparak, halledilmemiş sorunların var olmaya devam ettiğini ihsas etti.
Dün konuştuğum üst düzey bir resmi kaynak “AB’nin açıklamasını bir emrivaki gibi algılamak lazım” dedi. “Bu konuda tavrımız aynıdır, değişmedi.”
Konuyu yakından izleyen bir uzmanın değerlendirmesi ise şöyle:
“Konu tam olarak tamamlanmadı. Yüzde 95 tamam. Teknik konuların tamamı halloldu. Türkiye tarafı yasal altyapısını hazırlayıp bunu AB’ye kabul ettirdi. Eksik olan tek yön, siyasi karar. Türkiye’nin bu kararı alıp ilgilileri anlaşma imzalamak için Ankara’ya davet etmesi lazım. Bu davet olursa anlaşma var demek. Yoksa yok.”
Gaz egemenliği kırılacak
Hasan Cemal’in Kandil Dağı’nda PKK lideri Murat Karayılan’la yaptığı röportaj, “geleneksel” gazeteciliğin, iyi yapıldığında, ne kadar etkili ve yeri doldurulamaz bir iş olduğunu gösterdi.
Biliyorsunuz, internet yayıncılığı, ‘blog’lar falan başlayınca dünyanın birçok yerinde gazete satışları düştü ve düşmeye devam ediyor.
Gençlerin çoğu sabit telefona uğramadan cep telefonuna geçtikleri gibi gazete okuru olmadan internetten haber okuyorlar. Pek onlar kadar genç olmayanlar bile ellerinde boyalı kâğıt tutacaklarına internet sitelerini tercih etmeye başladı.
Batı ülkelerinde, özellikle ABD’de, gazetelerin zamanla daha da az satacağı hatta ortadan kalkacağı konuşuluyor.
Gazetelerin yerini internetin alabileceğini sanmıyorum çünkü profesyonel gazeteci çalıştıracak kaynaklar sadece gazetelerde var. Gazeteler yok olursa gazeteciler de yok olur. Gazetecinin olmadığı yerde haberin yerini dedikodu ve maksatlı uydurulan yapay enformasyon alır.
Haber benzeri şeyleri birçok insan yazabilir. Ama haber yazmak gazetecinin, daha