Türkiye önderliğinde bir grup NATO ülkesi, Azerbaycan’da 569 hektarlık bir alanı mayınlardan ve patlamamış mühimmattan temizleme projesi uyguluyor.
Tahminen üç milyon euro’ya mal olacak olan iş 2005 sonunda başladı, 2011 başında bitecek.
Proje NATO İkmal ve Bakım Teşkilatı (NAMSA) gözetiminde yürütülüyor.
Lüksemburg merkezli NAMSA, kâr amaçlı değildir; ne kâr ne zarar prensibi üzerinde çalışır.
Hem örgüt olarak NAMSA, hem Azerbaycan’da yürütülen iş bizim için ilginçtir. Çünkü AKP hükümeti Suriye sınırında Hatay, Kilis, G. Antep, Ş. Urfa, Mardin ve Şırnak illerinde bulunan 216 bin dekarlık mayınlı alanı temizleme işini NAMSA’ya havale edecek.
NAMSA halen Azerbaycan, Kazakistan, Moldova, Ukrayna, Ürdün, Afganistan ve Gürcistan’da buna benzer işler yürütmekte.
Tamamlanmış sekiz de projesi var.
Almanya, Avusturya ve İsviçre’nin Ilısu barajını finanse etme işinden çekildikleri haberleri doğru değil.
Devlet Su İşleri genel Müdürlüğü’nden (DSİ) üst düzey bir kaynak böyle diyor.
Çekilme haberinin kaynağı Alman Frankfurter Rundschau gazetesidir. Gazete: Kredi geri çekildi çünkü AKP hükümeti inşaat başlamadan önce Ilısu havzasında çevre, kültürel miras ve yöre halkının refahı için yürütme sözü verdiği programı tamlamadı, diye yazdı.
DSİ kaynağım ise “Şartların yüzde 95’i karşılandı. Geriye cüzi konular kaldı. Onların da nasıl yapılacağının yol haritasını verdik. Açıkçası, ümitliyiz” dedi.
Ancak Alman kaynaklarından aldığım haberler bu aşamada kredinin açılmasının kesin olmaktan uzak olduğudur.
Biraz geri gidip hatırlatma yapacak olursam: Hasankeyf’i sular altında bırakacak Ilısu baraj inşaatının birinci aşamasının önemli bir bölümü Almanya, Avusturya ve İsviçre hükümetlerinin kredi garanti kuruluşları tarafından finanse
Nükleer santral projesindeki riskler Türkiye’nin ve dünyanın en büyük nükleer şirketlerinin gözünü korkuttu.
Bir konsorsiyum, Rus devlet şirketleri ile Türk ortakları, risklerden yılmayarak teklif verdi.
Neden? Ve bu kötü mü?
Önce ikinci soruya cevap vereyim. Rusya nükleer konusunda dünyanın en deneyimli, en ileri teknolojiye sahip ülkelerinden biridir. Bu konuda ABD, Fransa, ve Japonya gibi rakiplerininkinden geri değildir.
Fakat Türkiye zaten doğalgazda aşırı derecede Rusya’ya bağımlıdır. Nükleer kontrat bu bağımlılığı ve Moskova’nın Ankara üzerindeki nüfuzunu artırır.
Bu yabana atılacak bir sakınca değil. Ama bundan bağımsız düşünüldüğünde, teknik açıdan, Rusya ile nükleer yatağa girmekte sorun yoktur.
Nükleer santral ihale şartnamesindeki birçok eksikliklerin en büyüğü alım garantisidir. Bu çok önemlidir çünkü hükümetin özel sektörden aldığı enerjinin parasını geciktirme, ödememe gibi bir alışkanlığı var.
Şartname profesyonelce hazırlanmadığı için beş ay önce yapılan nükleer santral ihalesine sadece bir Rus-Türk ortaklığından teklif geldi.
Bu beklenen bir sonuçtu. Projeyle ilgilenen uluslararası büyük şirketlerin tamamı, bu şartnameyle ihaleye katılmayacaklarını, işin sahibi olan Enerji Bakanlığı’na bildirmişlerdi. Şartnamenin içerdiği eksiklikler projeyi özel sektör için üstlenilemeyecek kadar riskli yapıyordu. Bu da finansman bulmayı imkânsızlaştırıyordu.
Tek zarfı atan Rusların neden bu riskleri önemsemediğini bir sonraki yazımda anlatacağım. Neydi şartnamedeki bu eksiklikler? Bunlar gülünç ile ciddi arasında değişiyor.
Arazi sorunu
Şartname, santralın Akkuyu’da kurulacağını ve arazinin bilabedel yatırımcıya verileceğini söylüyordu. Ancak arazi, yatırımcıya bedava tahsis edeceğini söyleyen Enerji Bakanlığı’na değil, Orman Bakanlığı’na aitti.
Orman Bakanlığı, “Biz o araziyi vaktiyle Türkiye Elektrik Kurumu’na (TEK) tahsis etmiştik. TEK (şimdi TETAŞ) mülkiyetimizdeki araziyi özel şirketlere, hele yabancılara
Yüz milyonlarca dolara mal olan Formula 1 iflas etti. Ilısu Barajı’nın temeli üç yıl önce atıldı ama inşaat başlamadı ve hiç başlamayabilir.
Milyar dolarlık AWACS erken uyarı uçakları belki ordunun bu güne kadar satın aldığı en gereksiz araçlardır.
Nükleer Enerji Santralı ihalesi bir fiyaskoya dönüşmek üzere.
Türkiye-Suriye hududunu mayınlardan temizleme işi çıkmaza girecek.
Büyük zaman ve para kaybına neden olan bu projeler, AWACS hariç, AKP hükümetine aittir. Ama herhangi bir başka hükümet dönemine de ait olabilirlerdi. Çünkü bu kara delikleri yaratan hastalıklar siyasi sistemin tamamında var ve devlet yapısının da kalbindedir.
Övünülecek bir şey yok
Nedir bunlar? Rant iştahı. İşi bilmemek. Örgütlenme becerisinden yoksunluk.
İhale şartnamesi izlenecek süreci belirlemişti. Teklifleri Yarışma Komisyonu alıp açacak ve herhangi bir yorum yapmadan TETAŞ (Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt) Genel Müdürü’ne iletecekti. Genel müdür, yönetim kurulunun onayını aldıktan sonra, teklifi, değerlendirmesiyle birlikte, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na yollayacaktı.
Bakan, kendi değerlendirmesini içeren bir sunumla, konuyu Bakanlar Kurulu’na havale edecek, beş ay önce yapılan nükleer santral ihalesi burada karara bağlanacaktı.
Ama senaryoda bulunmayan bir şey oldu.
‘Fiyat fahiş’ kararı verildi
Yarışma Komisyonu ihalede tek teklifi veren Türk-Rus ortaklığının önerdiği kilovat saat başına 21 sentin “fahiş” olduğuna karar verdi. Karar basına sızdı.
Süreç tıkandı.
Dün konuştuğum bir üst düzey yetkilinin görüşü şöyle: “Şartname Yarışma Komisyonu’na teklifleri al, aç, duyur, tasnif et, kayıt altına al, genel müdüre yolla diyor. Onlar ise ‘fiyat fahiş’ dedi, bitirdi. Böyle bir hakkı ve görevi yok.
Yeni Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın önünde bulduğu darmadağınıklardan biri nükleer santral konusudur.
Beş ay önce yapılan ihaleye bir Rus-Türk ortaklığından başka teklif veren olmadı. Şartname profesyonelce hazırlanmamış olduğu için dünyanın bütün uzman şirketleri uzak durdu.
Konuyu yakından izleyen endüstri kaynaklarından öğrendiğime göre, TETAŞ (Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt) elindeki teklif konusunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na olumsuz rapor verdi.
“Kamuoyuna açıklamıyorlar ama TETAŞ’ın raporu negatif” diye konuştu bir kaynağım. “‘Çok pahalı’ dediler. Dünyada fiyatlar 2-6 sent arasında değişiyor. Teklif edilen fiyat bunun iki mislinden fazla. Tesis maliyetleri de yüksek.”
Ancak enerji işlerinin ekonomik olduğu kadar siyasi boyutu da olduğu için son sözü Erdoğan söyleyecek. Değerlendirme yapılmış olduğu halde TETAŞ’ın kararını açıklamamasının nedeni budur.
Bürokraside genellikle böyledir. Beklenilir, yukarıdan gelen sinyale göre tavır
Bir grup dünya çapında ekonomist, yatırımcı ve politikacı, nisan ayında New York’ta bir araya gelip ekonomik krizi tartıştılar.
Katılımcılar arasında ekonomistler Niall Ferguson, Paul Krugman ve Nouriel Roubini, yatırımcı George Soros ve eski senatörlerden Bill Bradley vardı.
Konu, “Kriz ve onunla nasıl başa çıkılır” idi. Cevabı bulunmaya çalışan sorulardan biri şuydu: İyileşmenin neresindeyiz?
Cevabı bilmek bir tarafa, dünyanın iyileşme sürecine girip girmediğini bile bilen yoktu.
Ama Bill Bradley’in cevabını ilginç buldum.
Bradley, “Citicorp (hisse senedi fiyatı olarak) 60’tan 1’e düşerse, sonra 3’e çıkarsa bunun iyileşme olduğunu sanmıyorum. (Yatırımcı) Warren Buffet, Goldman Sachs satın aldıktan sonra hisseler yüzde 45-50 düştü. Buffet’ın sadece yatırdığını geri alabilmesi için, 12 yıl boyunca her yıl yüzde 9 temettü alması lazım. Bunun iyileşme olduğunu düşünmüyorum.”