Mehmet Emin Karamehmet’in girişimciliğinden etkilenmemek mümkün değil.
Yükseldi, düştü, ama yılmadı ve gene yükselmeye başladı. Turkcell’den sonra Türkiye’nin yurtdışında gerçekleştirdiği yatırımın sahibi oldu.
Hikâye kısaca şöyle:
Forbes dergisine göre, Çukurova grubunun sahibi Karamehmet 2000 yılında 8 milyar dolar servetle dünyanın 31’inci en zengin kişisiydi ve Koç ve Sabancı’nın önünde Türkiye’nin en zengin işadamıydı.
2001 bankacılık krizi bu servetin büyük bir bölümünü silip süpürdü. Devlet Karamehmet’in o zamanlar sahibi olduğu Pamukbank ve Yapı Kredi’ye el koydu. Bu bankalardan kullandığı kredileri devasa bir fatura olarak önüne koydu.
Nakavt bekleniyordu
Demokratik olmayan rejimlerin içeride otoritesi sarsılmaya başlayınca başvurdukları klasik yöntem dışarıda sorun çıkarmaktır.
İran on yeni uranyum zenginleştirme tesisi daha kuracağını açıklayarak bu yolu seçti. Komşumuz projesini gerçekleştirirse yılda 160 atom bombası yapacak kadar uranyuma sahip olacak.
Dünyanın en büyük nükleer enerji üreticisi olan ABD’nin 104, elektriğinin büyük bir bölümünü nükleerden elde eden Fransa’nın 59 nükleer reaktörü var. Buna karşılık her birinde iki uranyum zenginleştirme tesisi var.
İran nükleer silah üretmek niyetinde olmadığını söylüyor ve aktif bir reaktöre sahip değil. O zaman yeni on uranyum zenginleştirme tesisini yapmasının bir mantığı yok. Zaten bunları gerçekleştirecek sermaye ve insan gücü de yok.
Rejimin esas amacı dünyaya kafa tutup içeride kuşatılmışlık duygusu yaratmak ve ayakta kalmaktır. Son tartışmalı seçimlerden sonra bu iyice elzem oldu.
Başlangıçta Tahran’daki molla rejimi gerçekten ciddi bir tehdit altındaydı. ABD İran’ı Saddam’ın Irak’ı ve Kuzey Kore ile eşit derecede tehlikeli addediyor ve şiddet kullanmakla tehdit ediyordu. Bunu dengelemek için İran nükleer silaha sahip olup kendini saldırılamaz bir hale getirmek
Nükleer santral inşaatı Türkiye’nin nesilden nesle aktardığı bir başarısızlık öyküsü haline geldi.
Kırk yılı aşkın bir süredir, ortalama her on yılda bir, bir girişim yapılır, yüze göze bulaştırılır, bir süre ara verilir, sonra kollar yeniden sıvanır. AKP döneminde yapılan son ihale 14 aylık yalpalamadan sonra birkaç gün önce iptal oldu.
Evet, nükleer santral yapmak olağanüstü karmaşık bir iştir ama uluslararası atom ajansı IAEA’ya göre, Pakistan’dan Ermenistan’a Arjantin’den Bulgaristan’a 30 ülkede 436 santral var ve 53 reaktör inşaat haline.
Son ihale başarısız oldu çünkü ihaleyi yapan enerji bakanı beceriksizin teki idi.
Politikacıların tırpanlaya tırpanlaya tükettiği bürokraside böyle zor bir projeyi sonuca götürecek bilgi birikimi, deneyim, cesaret ve öngörü yoktu.
Aceleyle, gerekli hazırlık yapılmadan ve konu bütün açılarıyla düşünülmeden, sektörün ve bankaların kucaklayacağı bir model oluşturulmadan ihale açıldı.
Bakanlıklar arası koordinasyon her konuda olduğu gibi bu konuda da eksikti.
Savaş bittikten sonra yapılan ilk işlerden biri mayın temizliğidir. Ama temizlik ne kadar titizlikle yapılırsa yapılsın mayınların hepsi ayıklanamaz. Bazıları saklı kalır ve beklenmedik zaman patlayarak birilerinin canını yakar.
Dubai’nin borç taahhütlerini yerine getiremeyeceğini açıklaması böyle bir patlamadır.
Bu beklenmedik iflas yeni bir finansal depremin başlangıcı değil eski krizin artçı şoklarından biridir.
Dubai Lehman Brothers’ın bir küsur yıl önce batmasıyla meydana gelen Birinci Dünya Finansal Krizi’nden geri kalan mayınlardan biriydi ve geçen hafta patladı.
Muhtemelen irili ufaklı başka mayınlar da var ve bunlar da bir gün patlayacak.
Dubai, Basra Körfez’inde 1970’lerin başında kurulan bir federasyon olan Birleşik Arap Emirliği’ni meydana getiren yedi emirlikten biridir ve Körfez’in parlak çocuğudur.
Dünya 4.5 milyar yıl önce meydana geldi. İlk 500 milyon yıl hayat yoktu. Sonra tek hücreli yaratıklar görüldü, ardından birkaç hücreli basit varlıklar ve bunlar üç milyar yıl boyunca yeryüzünde hayatın tek temsilcisi oldular.
Beş yüz milyon yıl kadar önce bilim adamlarının hala açıklayamadığı bir hayat patlaması meydana geldi. Dünya inanılmaz bir süratle sayısız karmaşık yaratıkla doldu.
Bugün var olan canlı zenginliğinin başlangıcı Kambriyen olarak bilinen o dönemdir.
O çağdan beri canlılar çevreye uyum sağlayarak ve kazandıkları özeklikleri ve tecrübeleri genleriyle bir sonraki nesle aktararak, çoğalarak ve değişerek yaşıyor.
Uyum sağlayamayanlar veya dinozorlar gibi meteor kazasına uğrayanları, yok oluyor.
Çevre sürekli değişmekte
Otlar ekinin su, besin, yer ve güneşine ortak olarak ürün miktarını azaltır. Kaldırılan ekine karışarak kaliteyi düşürür. Hastalık ve zararlı barındırır.
Otsuz bir tarladan kaldırılan ürün aynı boyutta otlu bir tarladan elde edilen üründen büyüktür.
Çiftçinin yabani otlara karşı mücadele yöntemlerinden biri, bitki öldürücü ilaç kullanmaktır. Ancak ilaç çevreye zararlıdır. Yeraltı sularını kirletir, yaban hayatı öldürür ve insan ve hayvanlarda hastalıklara neden olur.
Genellikle çiftçi tohumu ekmeden önce tarlasını sürerek topraktaki yabani otları ortadan kaldırmaya çalışır. Ekin toprağın üstüne çıkmadan ilaç kullanarak otlara karşı ikinci hücumunu yapar.
Ama otlar çıkmaya devam eder ve ekinle beraber büyür. Çiftçi bu defa ekine zarar vermeyen ama otları öldüren kimyevi ilaçlara başvurmak durumundadır. Değişik otlar değişik ilaç gerektirdiği için çok miktarda ilaç kullanılır ve çok masraf edilir ve çevreye çok zarar verilir.
Cici genetikçi arkadaşlar bu aşamada devreye giriyor.
Öyle bir ilaç olacak ki bütün otları öldürecek. Var.
Soru: Global krizi kim çıkardı? Cevap: Amerikan bankaları. Soru: Krizden kim en kârlı çıktı? Cevap: Amerikan bankaları.
Lehman Brothers gibi kriz sırasında ruhunu teslim eden veya Merril Lynch gibi yutulan birkaç finans kurumunu saymazsak Amerikan bankalarının keyfi yerinde.
Amerikan hazinesi geçen ekim ayından başlayarak üç ayda büyük küçük, ihtiyacı var yok demeden bankalara para akıttı. “İstemem” diyen bankalar Hazine’nin emriyle para almak zorunda kaldılar.
Goldman Sachs ve Citigroup dahil sekiz büyük banka 125 milyar dolar aldı. Bazı banka olmayan şirketler de yardımdan faydalandı.
Ama bankaların neden olduğu kriz nedeniyle zora giren şirketlerin çoğu, işsiz kalanlar, borçlarını ödeyemez duruma gelenler, gelirleri düşenler Hazine’den yardım almadılar, durumlarını düzeltemediler.
İşin doğası bu. Banka isen hazineden para alırsın.
Yeryüzünde bankaların batmasına kayıtsız kalabilecek hükümet yoktur. Eğer bankaların batmasına seyirci kalmak ile onları kurtarmak arasında bir seçim yapmak gerekirse seçim her zaman kurtarma yönünde olacak.
İran’la müzakere etmek katran dolu havuzda yüzmeye benzer. Özellikle komşumuzun nükleer ihtirasları söz konusu olunca çok kulaç atılır ama mesafe alınmaz.
Yıllardan beri görüşme yoluyla Tahran’ı nükleer sevdasından vazgeçirmeye çalışan ama başaramayan Batı bunu çok iyi biliyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da bilmesi gerekirdi. Ama arabuluculuğu çok seviyor. Türkiye’nin Ortadoğu’nun yeni abisi olma isteğini pekiştirecek bu fırsatı tepemezdi.
Gözünü kırpmadan katran havuza dalıverdi.
Ancak İran’ı Batı ile uzlaştırmak çok zor çünkü bunun için Tahran’ın nükleer ihtirasından vazgeçmesi gerekiyor. Bu da neredeyse imkânsız.
Prensipte kabul etmişti ama...
İran’ın “prensip olarak kabul edip bütün ayrıntılarını reddettiği” plan şu idi: Tahran stokundaki 1.200 kilogram 3.5 oranında az zenginleştirilmiş uranyumu Fransa ve Rusya’ya gönderecekti. Uranyum bu ülkelerde zenginleştirilecek, kanser tedavisinde vesaire kullanılmak üzere İran’a geri gönderilecekti.