Çukurova Holding patronu Mehmet Emin Karamehmet’in Kuzey Irak Kürt bölgesinde sahip olduğu zengin petrol yataklarını kullanarak Londra borsasına kayıtlı dev bir şirket kurma planları sekteye uğradı.
Çukurova’nın petrol kolu olan Genel Enerji ile İngiliz Heritage Oil’in planladığı 5.5 milyar dolarlık ortaklık aniden suya düştü.
Eğer proje gerçekleşmiş olsaydı meydana getireceği ortaklık Londra borsasında işlem gören en büyük 100 şirketten biri olacaktı.
“Öldürücü bir darbe olmasa da bu Çukurova için büyük bir darbedir” diye konuştu konuyu yakından izleyen bir kaynak.
Karışıklık var
Karamehmet’in Kuzey Irak’ta altı sahada petrol hakları var fakat bunların hepsini optimum bir şekilde kullanacak sermaye ve knowhow’a sahip değil.
Beklenen oldu. Tarım Bakanı Mehdi Eker genetiği değiştirilmiş gıda ve yem ithalatını düzenlemek için üç hafta önce çıkardığı yönetmeliği dün değiştirdi.
Ama değişikliğin GDO’lu ürünlere kapıyı kapattığını sanmayın.
Aksine, getirilen bazı kısıtlamaları da gevşetildi ve GDO’lu ürünlerin Türkiye’ye girişi nerdeyse eskisi kadar kolay hale geldi.
Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği 26 Ekime kadar GDO’lu gıda ve yem ithal izini almış olanlara gelecek yılın martına kadar kısıtlama uygulanmayacak.
“Lobilerin baskısına dayanamadılar” diye konuştu bir kaynak.
Yönetmelik değişikliğinin arkasında tohum üreticileri ile yem ve gıda ithalatçıları ve beyaz et üreticileri var.
Genetiği insan eliyle değiştirilmiş bitkiler konusunda doğruyu bulmak zordur. Her konuştuğunuz işine geleni söyler.
Çok yalan duyarsınız.
İnsan kâr gayesi güden kısa vadeli bir hayvandır. Gerçeğe değil, paraya ihtiyacı var.
Bilim adamlarının söylediklerini de süzgeçten geçirmek zorundasınız. Çünkü bağımsız mı, bir lobinin veya hangi tohum üreticisinin danışmanı mı bilemezsiniz.
Bilimsel araştırmalara da yüzde yüz güvenilemez çünkü bilim, yarattığı GDO’ların etkisini ölçecek knowhow’a sahip değil.
Örneğin, GDO’lu gıda almanın insan ve hayvan sağlığı üzerindeki uzun vadeli etkisi ölçülmedi ve muhtemelen ölçülemez.
Genetiğiyle oynanmış bir bitkiyi tarlaya ekerseniz doğal yollardan GDO’suz bitkilere geçer. Sonra ne olur veya olabilir? Bu sorunun cevabını da bilen yok. Ama cevap önemli çünkü GDO’lu bitki eğer özelliklerini doğal bitkilere aktarırsa sonuç felaket olabilir.
Tarım Bakanın Mehdi Eker hükümete puan kaybettirmek için komplo hazırlasaydı sanırım GDO yönetmeliğinden daha iyi bir kumpas bulamazdı.
İler tutar tarafı bulunmayan bu yönetmelik geriye çekilmeli, yerine, konuya daha geniş çaplı ve kalıcı bir düzenleme getirmesi beklenen Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Meclis’e sunulmalıdır.
Bu şekilde genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) konusu kamuoyunda tartışılabilir ve konu esas yeri olan Meclis tabanında çözüme bağlanır.
Meclis’te belki birileri Eker’e, yönetmeliğe neden tüketicilerin aleyhine GDO’lu tohum üreten şirketlerin çıkarına olan maddeler koyduğunu sorar.
Eker de farkındadır
Aslında Eker yaptığı veya yapılmasına alet olduğu hatanın farkındadır.
Türkiye neredeyse on yıldan beri milyonlarca ton GDO’lu gıda, şeker, nişasta gibi gıda hammaddesi ve yem ithal ediyor.
Herhangi bir yasal düzenleme olmadığı için bu ithalat tamamen kontrolsüz bir biçimde yapıldı.
Tarım Bakanlığı, GDO’lu maddelerin ithalatını düzene sokmak için geçen ay bir yönetmelik yayımlayıncaya kadar halk bu durumdan habersizdi.
İnsan ve çevre sağlığı için ne kadar güvenli olduğu tartışmalı olan GDO’ların bu kadar yıl Türkiye’ye serbestçe girmesinin atlanması basının verdiği en kötü sınavlardan biridir.
Uzman gazeteci ihtiyacı
GDO haberi yıllarca yazılmayı bekledi ama yazılmadı.
GDO ile beslenen insanlarda ve hayvanlarda bunun etkisinin ne olabileceğinin yeteri kadar araştırılmamasının en önemli nedeni GDO’lu tohum üreticileri. Bu firmalar kendi onay ve bilgileri olmadan bilim adamlarının araştırma yapmalarını ve sonuçlarını yayımlamalarını yasaklama gücüne sahip. Ve bu hakkı sonuna kadar kullanıyorlar.
Bu nedenle bilim adamları deneyde kullanmak üzere GDO’su değiştirilmiş tohum bulamıyor. Bulanlar ise yaptıkları araştırmaları tohum şirketlerinin izni olmadan yayımlayamıyor. Bu da GDO tüketiminin insan ve hayvan sağlığı üzerindeki muhtemel tesirinin ne olduğunu etkin bir şekilde araştırmayı olanaksız hale getiriyor.
Bunu bırakın, GDO’lu tohum üreticilerinin bu tohumlarla ilgili iddialarının bağımsız bir şekilde doğrulanmasını bile imkânsız hale getiriyor.
Üreticilerin iddiası ne?
Tohum üreticilerinin iddiaları şunlar:
GDO’lu tohumların verimi yüksek ve daha besleyici. Daha az böcek ve haşere ilacına ihtiyaç gösteriyor. Çiftçiler daha az toprak kullanarak daha çok ürün alabiliyor ve daha çok insanı besleyebiliyor. Birkaç yıl içinde piyasaya çıkacak tohumlar tuza, susuzluğa ve sıcağa dayanıklı olacak.
Satın aldığımız GDO’lu ürünlerin ekimi primle teşvik edilse üretim açığı 1 yılda kapatılabilir. Oysa Türkiye geçen yıl sadece mısır ve soya ithalatına 1 milyar dolardan fazla para ödedi!
Aslında Türkiye, GDO’lu gıda veya yem ithal etmek zorunda değil. Bugün GDO’lu satın aldığımız mısır ve soya gibi ürünlerin ekimi primle teşvik edilip, bu tohumlarda üretim açığı birkaç yılda kapatılabilir. Nitekim hükümet 2004’te mısıra prim verince bir yılda mısır üretimi 1.1 milyon ton arttı, ithalat ihtiyacı birkaç yüz bin tona indi. “Bir yıl sonra ‘amacına ulaşmıştır’ diyerek primi kaldırdılar” diyor Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin: “Amacına ulaşmış olur mu? İşte ithalata harcanan milyarlar.”
Başka kaynaklar primin GDO tohumcuları ile ithalat lobisinin baskısıyla Tarım Bakanlığı tarafından kaldırıldığı görüşünde. Türkiye geçen yıl sadece mısır ve soya ithalatına bir milyar dolardan fazla para ödedi. Bu para Türk çiftçisine prim olabilirdi. “Biz de ne yiyip ne içtiğimizi bilirdik” diyor Yetkin: “Ama Türkiye nedense yağlı tohumlarda (mısır, ayçiçeği, kanola, soya) hep açık veriyor. Hükümet tarımsal üretimi artırabilir. İklim, toprak, çiftçinin bilgisi buna müsait.
GDO’yu böyle ateşli tartışmaya yeni başladık. Oysa yıllardır GDO’lu ürünleri tüketiyoruz... Çünkü Türkiye’de GDO’lu ürün ithali geçen aya kadar kontrolsüzdü. Hükümetler ithalatı başıboş bıraktı. Yasal boşluklardan dolayı en geri Afrika ülkesinde bile ender görülen bir laçkalıkla halka yıllarca GDO’lu gıdalar yedirildi!
ABD’de ilk ekildiği 1996’dan bu yana milyonlarca ton GDO’lu gıda ve hayvan yemi kontrolsüz olarak Türkiye’ye ithal edildi. Bunların çevreye, insan ve hayvan sağlığına etkisi konusunda hiçbir bilgi yok. İthal edilen ürünler arasında bu konuda dünyanın en liberal ülkesi olan ABD’de bile yetkili makamlardan izin almadan ekilen GDO’lar olabilir. Bunlar bebek mamalarına bile girmiş olabilir. Genetiği ile oynanmış pamuktan üretilmiş giysiler giyiyor olabilirsiniz. Genetiği değiştirilmiş tohum bile ithal edilmiş ve ekilmiş olabilir. Ve bunun çevrede, yabani bitkilerde kimsenin farkına varmadığı etkileri bile olabilir. Soframıza gelen beyaz ve kırmızı etlerin büyük bir bölümü GDO’lu yem ile beslenen hayvanlardan elde ediliyor. Yağ, hazır gıda ve meşrubatlar da GDO’lu ürün içeriyor. Hangi markalarda ne kadar kullanılıyor, meçhul!
Bunlar neden oldu?
Çünkü Türkiye’de GDO’lu