KKTC: İflasın sorumlusu kim?

19 Ağustos 2010

KKTC kurulduğundan beri iflas süreci içindedir. Türkiye’nin adada bulunduğu 36 yıl içinde ne Ankara ne de Kıbrıslı Türkler kendi ayakları üzerinde durabilecek bir ekonomik düzen kurmak için gayret sarf etmedi.
Ekonomik durum her zaman bozuktu ama 2004-2009 döneminde uçurumdan yuvarlanmaya başladı.
Bu yıllarda Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) önce Serdar Denktaş’ın Demokrat Parti’si (DP), sonra AKP destekli Özgürlük ve Reform Partisi (ÖRP) ile koalisyon halinde iktidarda idi. Önce M. Ali Talat on dört ay kadar başbakanlık yaptı. O cumhurbaşkanı seçilince koltuğa Ferdi Sabit Soyer oturdu.
İktidardaki CTP Ankara’ya yeni bir teklif yaptı. “Türkiye işlerimize çok müdahil oluyor. Bu kurumsal gelişimimizi etkiliyor. Onun için Türkiye ile ilişkimiz IMF biçimi bir ilişki olsun” dedi.
Ankara “Tamam” dedi. Taraflar 2004-2006 yılları arasında geçerli olacak bir anlaşma imzaladı. Türkiye KKTC bütçesinin cari açığını kapatacak, karşılığında KKTC özelleştirme, vergi, sosyal güvenlik, tarım alanlarında reformlar yapacaktı. “Bu arada karışmadık” diye konuştu Ankara’dan üst düzey bir kaynak.
“Ama KKTC eski huylarından vazgeçmedi. 2006’da memurlara çok yüksek zam verdiler. Vermeyin, dedik.

Yazının Devamı

KKTC: İflasın eşiğinde bir devlet

18 Ağustos 2010

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) iflasın eşiğinde sallanıyor. Sistem hem ekonomik hem de siyasi olarak tıkandı.
Ankara’da resmi kaynaklardan öğrendiğime göre devlet maliyesi dünyada ender görülen bir çarpıklık içinde. Kamu harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla içindeki payı yüzde 70 civarında. Bütçenin yüzde 85’i maaşlara harcanıyor. Ancak bütçede bu kadar para yok. Toplanan vergiler maaş ödemelerinin ancak yüzde 73’ünü karşılıyor. Daha da beteri personel giderleri milli gelirden daha hızlı arttığı için durum kötüleşiyor. Bütçe açığı 2007 ila 2009 arasında yaklaşık dört misli arttı.
Kamunun diğer kollarında durum daha iyi değil. Adada faaliyet gösteren üç kamu bankasının neredeyse bütün kaynakları maaş ödemek ve yandaş kredilendirmek için kullanıldı.
Memur ve işçi emeklilik fonları maaş ödemelerinde kullanılmak için “tamamen boşaltıldı.”
Kamu iktisadi teşekkülleri de batak. Hemen hemen hepsi Türkiye’de iş yaptıkları kurumlara borç taktılar, yıllardan beri ödemiyorlar.
Öyle ki Türkiye’de bazı hastaneler adada yapılamayan ameliyatlar için devlet hesabına yollanan hastaları kabul etmemeye başladı.
Kıbrıs elektrik kurumun KIBTEK’in 200 milyon lira borcu, ayda 16 milyon

Yazının Devamı

Neden Lokurlu’nun Türk ortağı yok

14 Ağustos 2010

Güneş enerjisini hem ısınma, hem de soğutmada kullanan yeni bir yöntem keşfeden bir Ahmet Lokurlu’nun öyküsünü dinlerken aklıma iş adamı Murat Vargı geldi.
Bugün dünyanın en büyük iş kollarından biri olan cep telefonu daha emekleyen bir endüstri iken Türkiye’ye getirmeye çalışan Vargı, yıllarca bir ortak aramıştı. Kapı kapı büyük holdingleri dolaşmış, ama ilgilenen kimseyi bulamamıştı. Ta ki Mehmet Emin Karamehmet’le karşılaşıp Turkcell’i kuruncaya kadar.
O gün cep telefonu ne ise güneş enerjisinden ısınma ve soğutma elde etme bugün odur. Aradaki fark şudur: Cep patentlerine başka ülkeler sahip idi. Bu teknolojinin sahibi ise bir Türk.
Lokurlu da yirmiden fazla büyük iş adamı ve kadını ile görüştü. Ama onun karşısına bir Karamehmet çıkmadı.
“Beni çok iyi karşıladılar. Çok güzel ağırladılar,” diyor Lokurlu ve gülerek devam ediyor. “Başlamak için bir buçuk milyon euro’ya ihtiyacım var, dediğimde herkes toz oldu. Bugün o parayla kapıdan içeri adım atılamaz.”
Lokurlu’nun Solitem adlı, Ankara yakınlarında üretim yapan şirletinin iki ortağı var. Almanya merkezli MAN Ferrostaal ve İsviçreli Bank Sarasin & Co.’nun bir yan kuruluşu olan girişim şirketi New Energies Invest Finanse.
M

Yazının Devamı

Lokurlu: Ne kadar hızlı gitse yavaş olan adam

13 Ağustos 2010

Bugün size Ahmet Lokurlu’nun öyküsünü anlatacağım.
Aslında bu öykü, iki öyküdür. Birincisi Lokurlu’nun kendi öyküsüdür. Bu heyecanlı bir keşif, yeni teknoloji ve başarı öyküsüdür.
İkincisi Lokurlu bağlamında Türkiye’nin öyküsüdür. Bu da bir zamanlar kapılarını matbaaya kapatan Türkiye’nin neden yeni teknolojileri kucaklamakta hâlâ geri kaldığının öyküsüdür.
Lokurlu’nun adını ilk defa haftalık Amerikan haber dergisi Time, onu Çevre Kahramanları listesine aldığı zaman gördüm.
Lokurlu, Erciyes Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Almanya’nın Essen Üniversitesi’nde doktora öğrencisi iken güneş enerjisinden soğutma elde eden bir yöntem keşfetti. Ve bu buluşu kullanarak soğutma sistemleri üretmek üzere Solitem adlı bir şirket kurdu.
Dünyamızın ısınmakta olması, serinlemeyi ısınma kadar büyük bir ihtiyaç haline getirdi. Bundan da önemli bir ihtiyaç küresel ısınmaya neden olan karbon salınımını azaltmaktır.
Lokurlu’nun sıfır-karbon buluşu bu iki talebe de cevap verdiği için, sahibini birdenbire dünya çapında bilim adamları ve girişimcileri arasına soktu.

Yazının Devamı

Korkmaz’dan sonra devam mı tufan mı?

12 Ağustos 2010

Yabancı sermaye yatırımı çekmede başarılı olmuş ülkelerin hepsinde yatırım ajanslarının belirleyici rolü var.
Bu ajansların görevi yatırımcıları bürokrasin çöllerinden kurtarıp her işlerini “bir dükkânda” halletmelerini sağlamaktır. Singapur ve İrlanda gibi ülkeler böyle ajanslar sayesinde birer yatırım cenneti oldular, zenginleştiler.
Türkiye her şeyde olduğu gibi bunda da geri kaldı. Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı sadece üç küsur yıl önce kuruldu.
Bu iş geç oldu, ama güç olmadı; çünkü Erdoğan deneyimli ve hırslı bir profesyonel buldu: Alpaslan Korkmaz.
İsviçre’de bir işçi ailesinin çocuğu olan Korkmaz, İsviçre’nin Neuchatel Bölgesi Kalkınma Ajansı’nın başkanı ve Batı İsviçre Kalkınma Ajansı’nın da başkan yardımcısı idi. Üniversitede ders veriyordu.
Ve ayda 45,800 doları bırakıp Türkiye’de memur maaşlıyla çalışmaya hazır bir
vatanperver idi.

Yazının Devamı

Korkmaz neden ayrılıyor?

11 Ağustos 2010

Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nı kurup dört yıl yöneten Alpaslan Korkmaz, bu ay sonunda görevinden ayrılacak.
Bu ayrılışın bir Korkmaz versiyonu var, bir ondan hoşlanmayanların, bir de benim.
İkameti İsviçre’de olan Korkmaz, üç yıllığına görevi kabul ettiğini, Başbakan’ının isteği üzerine bir yıl daha kaldığını söylüyor. “Geçen sene gittim, izin istedim, (Başbakan) şu anda olmaz, dedi; bir yıl daha kaldım,” diyor. “Bu haziranda yeniden gittim ve izin aldım.”
Korkmaz ayrılmasında ailevi nedenlerin rol oynadığını söyledi. Anladığım kadarıyla 40 yaşındaki bürokrat çoklukla Türkiye’de ve seyahatte olduğu için altı ve dokuz yaşlarındaki çocuklarını yeteri kadar görmemekten şikâyetçi.
Korkmaz’ı sevmeyenlere göre Başbakan bir süredir Korkmaz ile görüş ayrılığı içinde ve onun başarısız olduğunu düşünüyor. Ayrıca, “Yolsuzluk ve usulsüzlük,” iddiaları var. Ve Sayıştay da “Hazine’nin zarara uğratıldığı” gerekçesiyle soruşturma başlattı.
Araştırmalarım bu iddiaların gerçeklerden çok kuyruk acısına dayandığını gösteriyor.
Hikâye şöyle: Korkmaz bir buçuk yıl kadar önce, Başbakan’ın olurunu alarak, kurumda görevli üst düzey bazı yöneticilerin işine son verdi. Bunlar

Yazının Devamı

KKTC’ye reform ve başkanlık sistemi

7 Ağustos 2010

LEFKOŞA
Sanırım bunu görmek için müneccim olmaya gerek yok: Yılsonu tamamlanması beklenen toplumlar arası görüşmeler bir sonuç vermeyecek, adada var olan durum devam edecek.
Bu Rumlar için o kadar önemli değil. Onların tuzu kuru. Avrupa Birliği üyesi olmanın ve kişi başına 20,000 dolarlık bir gelire sahip olmanın rahatlığını yaşıyorlar.
Türk tarafı ise dökülüyor.
Kıbrıslı Türklerin bunu kabul etmeleri, kendilerini toparlamak için köklü reform yapmaları gerektiğini anlamaları lazım.
Her ay sonunda dilenci çanağı elde Türkiye’nin önüne çıkmak ne bir çözümdür, ne de kendine saygı duyan bir toplum için kabul edilebilir bir yaşam tarzıdır.
Yapılacak şeyler şunlardır:

Yazının Devamı

KKTC kusursuz bir çıkmazdır

6 Ağustos 2010

LEFKOŞA
KKTC’nin Anadolulaşması, Kıbrıslı Türklerin kendi evlerinde azınlık haline düşmeleri, yardıma dayalı çürük bir ekonomiye sahip olmaları hiç kimsenin çıkarına değildir.
Kıbrıslıların çoğu ümitsiz, çaresiz ve mutsuzdur. Küreksiz ve dümensiz bir teknede çalkalandıklarını biliyorlar.
Türkiye için ise atsan atılmaz satsan satılmaz bir baş belası haline geldiler. KKTC her yeni hükümetin gündeminde bulduğu artısı az, eksisi bol bir denklemdir.
KKTC’yi Anadolu’nun bir parçası, şehit kanıyla sulanmış kutsal bir toprak parçası olarak görebiliriz. Ama dünya böyle görmüyor. Dünyanın gözünde KKTC, Türkiye’nin değil bağımsız başka bir ülkenin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir parçasıdır.
Uluslararası toplum KKTC’yi Türkiye’nin işgali altında olan bir bölge olarak görüyor. KKTC’deki kurumları da TC kurumlarının devamı.
KKTC, bu haliyle, Türkiye için kusursuz bir çıkmazdır. KKTC ne terk edilebilir, ne ilhak edebilir, ne bir anlaşmaya bağlanabilir. Ne de tanınabilir.

Yazının Devamı