Güneş enerjisini hem ısınma, hem de soğutmada kullanan yeni bir yöntem keşfeden bir Ahmet Lokurlu’nun öyküsünü dinlerken aklıma iş adamı Murat Vargı geldi.
Bugün dünyanın en büyük iş kollarından biri olan cep telefonu daha emekleyen bir endüstri iken Türkiye’ye getirmeye çalışan Vargı, yıllarca bir ortak aramıştı. Kapı kapı büyük holdingleri dolaşmış, ama ilgilenen kimseyi bulamamıştı. Ta ki Mehmet Emin Karamehmet’le karşılaşıp Turkcell’i kuruncaya kadar.
O gün cep telefonu ne ise güneş enerjisinden ısınma ve soğutma elde etme bugün odur. Aradaki fark şudur: Cep patentlerine başka ülkeler sahip idi. Bu teknolojinin sahibi ise bir Türk.
Lokurlu da yirmiden fazla büyük iş adamı ve kadını ile görüştü. Ama onun karşısına bir Karamehmet çıkmadı.
“Beni çok iyi karşıladılar. Çok güzel ağırladılar,” diyor Lokurlu ve gülerek devam ediyor. “Başlamak için bir buçuk milyon euro’ya ihtiyacım var, dediğimde herkes toz oldu. Bugün o parayla kapıdan içeri adım atılamaz.”
Lokurlu’nun Solitem adlı, Ankara yakınlarında üretim yapan şirletinin iki ortağı var. Almanya merkezli MAN Ferrostaal ve İsviçreli Bank Sarasin & Co.’nun bir yan kuruluşu olan girişim şirketi New Energies Invest Finanse.
MAN Ferrostal iki sene önce ortak olduğunda Deloitte şirkete 37 milyon euro değer biçmişti. Lokurlu bu değerin birkaç yol sonra “üç haneli bir rakama” çıkmasını bekliyor.
Hiçbir holding arka çıkmadıTürkiye’de hiçbir holding Lokurlu’ya arka çıkmadı. Onu “küçük bir çocuk” görenler oldu. “Devler seni yaşatmazlar, en iyisi patentini sat, keyfine bak,” diyenler oldu.
Neden büyük holdingler barajlara, gaz santrallerine milyonlarca dolar yatıran enerji şirketleri Solitem’e yatırım yapmadı?
Çünkü Türkiye’de özel sektörde hâlâ uzun vadeli iş anlayışı yok. Detay, odaklanma, yeni bir teknolojiden değer yaratma kültürü yok. Özel sektörde kazıklanma korkusu, güven duygusuna ağır basmakta.
Yeni, denenmemişle risk alma yeteneği yok.
Patronların çoğu her şeyin en iyisini bilen, profesyonel yöneticilere inisiyatif tanımayan birer “yarı tanrı.”
Hazır, başkasının bulduğu denenmiş teknolojileri satın alma alışkanlığı araştırma ve geliştirmeden baskın.
Bir elektrik dağıtım şirketine üç milyar dolara yakın para saymaya hazır olan var. Yeni bir buluşa arka çıkmak için birkaç milyon doları olan yok.
Ankara’da durum değişik değil. Yenilenebilir enerji politikası yok. Yenilebilir enerji denince marjinal enerji elde etmek için Türkiye’nin bütün akarsularını beton yığını haline getirme geliyor politikacıların akıllarına.
Bir teknolojiyi geliştirmenin zaman süreci içinde olduğunu anlayan yok.
Lokurlu bakanlıklarda da iyi karşılandı, ama elinde tuttuğu patentin değerini kimse anlayamadı.
“Hocam, yenilenebilir enerji pahalı; ucuzlasın o zaman bakarız,” dendi ona.
Osmanlının almadığı matbaa 200 sene sonra ne kadar ucuzladı ise o kadar ucuzlayacak bu teknoloji.