Sayıştay, ‘yerinde say’ıştay

28 Ekim 2010

CHP ve MHP türban ve bir sürü başka abesle uğraşırken AKP devletin denetim kurumlarını teker teker demonte ediyor. Getirilen sayısız değişiklik ve istisna ile Kamu İhale Kanunu, AKP istediği önemli ihaleyi istediği şirkete verme özgürlüğü kazandı.
Kamu İhale Kurumu’nun ihaleleri denetleme yetkisi kısıtlandı. Bakanlıklara bağlı denetimcilerin yetkileri kısıldı.
Cumhurbaşkanlığı’na bağlı devlet Denetleme Kurumu Abdullah Gül Çankaya’ya taşındıktan sonra yolsuzluk araştırmalarından elini çekti. Başbakanlık Teftiş Kurulu da.
Şimdi sıra Sayıştay’da.
Eğer AKP’nin sunduğu yasa tasarısı kanunlaşırsa, Sayıştay bundan sonra “kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığını” incelemeyecek. Bu ne anlama geliyor diye sorarsanız şöyle söyleyeyim: Türkiye Futbol Federasyonu’nun futbolu denetleyememesi Federasyon için ne anlama geliyorsa Sayıştay’ın da kamu kaynaklarının nasıl harcandığını denetleyememesi Sayıştay için o anlama geliyor.
Sayıştay, Sayıştay olmaktan çıkıyor, ‘yerinde say’ıştay oluyor..
Osmanlı döneminde padişah halktan keyfince para toplar, keyfince harcardı. Türkiye cumhuriyet olduktan sonra bu yetki Meclis’e, yani halkın temsilcilerine

Yazının Devamı

Sınır tanıyan gazeteciler

27 Ekim 2010

Geçen hafta türban konusunda kimin sözlerinin arkasında durduğu tartışılırken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu konuda hep kendisinin sıkıştırıldığından, Başbakan’ın sorgulanmadığından şikâyet etti.
“Niçin Sayın Başbakan’a soru sorma cesaretini kimse göstermiyor? Bize her soru soruluyor. Ona gelince kimse soru soramıyor” dedi. Aynı soruyu ben de Kılıçdaroğlu’na sormak istiyorum: Neden Başbakan’a soru sorma cesaretini göstermez oldu gazeteciler? Ve gazetecilere sızlanmak dışında, bu konuda, ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Gazetecilerin neden Başbakan’dan çekindiği çok açık. Tehdit altındalar. Azarlanıyorlar. İşlerini kaybediyorlar. Mahkemeye veriliyorlar. Hapsediliyorlar. Türkiye’de basın özgürlüğü ilkel.
Sınır Tanımayan Gazeteciler’in basın özgürlüğü endeksine göre Türkiye 178 ülke arasında 138’inci sırada. Ve hızla aşağıya düşmekte. Bizden sonra Etiyopya, Rusya ve gittikçe daha çok benzediğimiz Malezya var. Bu ülkelerden notumuz o kadar yüksek değil. Biz 49, 25, Etiyopya 49, 38, Rusya 49, 90 ve Malezya 50, 75. Yüz üstünden ne kadar çok puan alırsanız o kadar kötü. Mahkemelerde cebelleşen (ben dâhil) rekor sayıda gazeteci var. Başbakan sadece gazetecileri sindirmedi. Gazete

Yazının Devamı

Atatürk tutkalı tutmadı

23 Ekim 2010

AKP aslında türban için tam özgürlük istiyor. İsteyen, yaşı kaç olursa olsun, istediği yerde türban taksın, istediği yere girip çıksın. Kamusal alan, kamusal olmayan alan diye bir ayrım olmasın istiyor.
AKP şu anda üniversite altı okullu kızların başlarını örterek okula gitmelerine karşı imiş gibi görünüyor ama bu bir zamanlama taktiğidir. Üniversitede sorun halledilince sıra liselere, sonra ilkokullulara, ardından ana okullulara gelecek.
Sonra da belki türbansız kadınlara.
CHP aslında türbana tamamen karşıdır. Fakat bunun siyaseten gerçekçi olmadığını bildiği için türbanlıların üniversitelere alınmasına karşı değilmiş gibi görünmeye çalışıyor. Buna karşılık üniversite altı okullara ve devlet dairelerine turban girmesine karşı.
CHP’nin politikası mantıksızdır. Türban kabul edilemez ise her yerde kabul edilemezdir. Değilse değildir. Üniversiteli turbanla derslere girebiliyorsa liseli neden girmesin?

Tutarsızlık var

Yazının Devamı

Rüşvetin kaç ismi var

22 Ekim 2010

Ülkemizde rüşvetin 300’den fazla ismi var. Gelin bunları hayatımızdan çıkartalım. Ülkemizi birlikte şeffaflaştıralım. Rüşvet ve yolsuzlukla karşılaştığınızda, kimseleri arayamadığınızda bizi arayın.
Bu davet yeni kurulmuş olan Şeffaflığa Çağrı merkezine ait.
Var mısınız?
Varsanız işte telefon numarası: 0800 211 12 12 (ücretsiz).
İki yıl önce gönüllü çabalarla kurulan Şeffaflık Derneği “toplumun tüm kesimlerinde şeffaflık, dürüstlük ve hesap verebilirlik ilkelerini hâkim kılma amacını taşı(yor).”
Dernek, 90’dan fazla ülkede faaliyet gösteren Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transparency International- TI) Türkiye kolu olarak çalışıyor.
Başkanı İstanbul ve New York barolarına kayıtlı, 1986 Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu avukat Oya Özarslan.

Yazının Devamı

Tarikat ve barikat

21 Ekim 2010

Geçen gün bir televizyon kanalında Fethullah Gülen’in bir videosunu izledim.
Hanefi Avcı’nın kitabında cemaatler ve yönetim üzerindeki etkileri konusunda ileri sürdüğü iddialara cevap veriyordu, sanırım.
Kazanan tarafta olanlara has bir kibir ve kafa tutma tonu vardı konuşmasında. Aklıma bir soru getirdi. Acaba tarikat yasağını kaldırma, tarikatların serbestçe faaliyet göstermelerine izin verme zamanı gelmedi mi?
Fethullah Gülen’le ve başkanlığını yaptığı tarikatla ilgili pek bir şey bilmiyoruz. Yaygın ve güçlü olduğuna dair genel biz izlenim var. Çok zengin olduğu da bilinmekte. Birçok kıtada, birçok ülkede okulları var. Bu okulların amacı ne, nasıl finanse ediliyorlar, hiçbir fikrim yok. Neden Türkiye’de cehalet diz boyu ilken başka ülkelerde okul kuruyorlar onu da bilmiyorum.
Gülen cemaatinin yönetiminde kimler var? Üyeleri kim? Nasıl cemaat üyesi olunuyor ve üyelikten çıkılıyor? Kimler bu cemaate para veriyor? Hesaplarını kim idare ediyor? Bu hesaplardan vergi ödeniyor mu?
Genel merkezi nerede? Şirketleşmiş mi?
Bu suallerin muhakkak cevabı vardır ama bilenlerin sayısının fazla olduğunu sanmıyorum. Gülen cemaatinde başka ve haklarında daha da az şey bilinen birçok

Yazının Devamı

Özgürlük ve ikiyüzlülük

20 Ekim 2010

Hiç kimse başka bir etnik ve inanç grubunu dışlama, hak ve hukuktan mahrum etme yetkisini kendisinde göremez. Bu sözleri kimin söylediğini söylemeden önce sorayım: Doğru mu yanlış mı? Yanlış.
Türkiye bağlamında doğru şudur: Hiç kimse başka bir etnik ve inanç grubunu dışlama, hak ve hukuktan mahrum etme yetkisini kendisinde göremez. Biz hariç.
Biz kim?
Türk ve Müslümanlığı Sünni fıkıh ekollerinin kronolojik sıra itibariyle ilki olan İmam- Azam Ebu Hanife’ye (699-767) göre uygulayanlar.
Bunlar Türkiye’de yaşayan diğer etnik ve inanç gruplarını dışlama, hak ve hukuktan mahrum etme yetkisini kendisine görüyordu, görüyor ve (öyle anlaşılıyor ki) görmeye devam edecek. Cumhuriyet bu görüş üzerine kuruldu. İstiklal Savaşı kazanıldıktan sonra Atatürk ve arkadaşları Alevileri ve Kürtleri asimilasyon havanında dövme yolunu seçti. Nüfusumuzun herhalde üçte birini meydana getiren bu iki unsur bastırıldı ve ezildi.

Politika devam ettiÇok partili demokrasiden sonra iktidara gelenler bu politikayı devam ettirdi. Bayrak AKP’ye geçince “açılım” lafları edinmeye başlandı ama uygulamada durumda köklü değişiklikler olmadı. Bu AKP’nin, aynı nedenlerle olmasa bile, CHP kadar Atatürkçü olduğu

Yazının Devamı

Kim uyuuur kim uyumaz?

16 Ekim 2010

Daha sonra başımı karnının üzerine koydum ve parmaklarını saçlarımın içine soktu.
“Sana küçükken hikâye anlatırlar mıydı?” diye sordu.
Çocukluğum o kadar arkada kaldı ki oraya dönüp yeşil kapıyı aralamam için dağlar ve dereler aşmam, ormanlar geçmem, yatak çarşaflarının haftada bir değiştiği otel odalarını arkada bırakmam lazım.
“Annem ve babam, hayır, hiç hatırlamıyorum” dedim. Balkonu, üzerine sarkan incir ağacı şadırvanı, cami avlusunu ve hepsinin üzerinde öterek uçan öğleden sonra kırlangıçlarını hatırladım. “Anneannem bazen anlatırdı. Ama çok ısrar ettiğimde. Ve çok isteksizce. Sana anlatırlar mıydı?”
“Evet.”
“Haydi bana bir tane anlat.”
“Ülkenin birinde Bimbilik adında bir çocuk yaşarmış. Bir gün Bimbilik’in ülkesine bir dev gelmiş. Aç gözlü, obur mu obur ve çok kötü kokan bir dev. Dev geceleyin uyuyan çocukları yiyerek besleniyormuş. Bimbilik bu, deve akşam yemeği olur mu hiç! Geceleri uyumamaya başlamış! Sabaha kadar gözünü kırpmıyormuş. Dev her gece Bimbilik’in odasına giriyor ve soruyormuş: Kim uyuuur, kim uyumaz? Bimbilik de cevap veriyormuş: Herkes uyuuur Bimbilik uyumaz.”

Yazının Devamı

Gazetecilik gerileyen bir meslektir

15 Ekim 2010

Türkiye’de dergiciliğin iki belirgin özelliği var: Dergilerin az satması, çoğunun yabancı dergilerin kopyası olması.
Kırk-elli bin civarında satan dergi sayısı birkaçı geçmez.
Cosmopolitan, Marie Claire, Vogue, Esquire, F1 Racing, Harper’s Bazaar, Robb Report, Elle, Good Housekeeping kopya dergilerden bazıları. O kadar çok kopya var ki dergi raflarında, hangileri Türkçe hangileri yabancı ayırt etmekte zorlanırsınız.
Bu kopya işi şöyle çalışır: Yabancı yayıncıya para ödersiniz. Karşılığında size dergininin ismini, Türkiye’de kullanma hakkını, mizanpajını ve yazı ve fotoğraflarının bazılarını verir. Siz de küçük bir kadro kurup birkaç yerli yazı ve fotoğraf eklersiniz. Bir derginiz olur. Satmayan, özelliksiz, heyecansız bir derginiz.
Dergilerin az satması ve çoğunun kopya olması gazeteciliğin iflas halinde olmasının tezahürlerinden biridir. Medyamız özgün dergi yaratma yeteneğini kaybetti. Yabancıların yarattığı dergileri kopya etmek kolaydır. Ama bunun öldürücü dezavantajları var. Büyük bölümü hazır geldiği için dergiciye gerek kalmıyor. Ne yazara, ne fotoğrafçıya ne de tabii sanat direktörüne ve dergiyi dergi yapan diğer elemanlara.

İthal dergicilik sektörü vuruyor

Yazının Devamı