Tık, tık, tık. Sesi, ilk defa, eve taşındıktan birkaç gün sonra, ezan sesiyle uyandığım bir sabahın alacakaranlığında duydum. Ahşap bir şeyin düzenli aralıklarla asfalta vurulmasının çıkardığı, daha önce duymadığım, yumuşak, acelesiz bir ses, sessiz sokaktan yükselip üçüncü kattaki yatak odasının açık penceresinden içeri girdi. Yaklaştı, uzaklaştı, duyulmaz oldu. Sabahleyin beşte cep telefon alarmının çalmasıyla uyanıyorum. Duş alıp tıraş oluyorum, kahvaltı yapmadan sokağa çıkıyorum.
Tık, tık, tık.
Ses köşenin arkasından geliyor. Arabanın kapısını açarken, merakla o yöne bakıyorum. Cüce denebilecek kadar kısa ve kambur bir adam görünüyor. Kayık gibi yalpalayarak ilerlerken yere vurduğu bastonuyla tık tık tık sesler çıkarıyor.
Caddeden aşağı, Boğaz’a ya da ters istikamete tepeye doğru yürürken ona çok defa rastladım. Dik başlı bir inatla iki yanı çınarlı yolun ortasından yürür, kenara çekilmesini isteyen korna seslerine bastonu kılıç gibi sallayarak cevap verirdi. Bir süre inatla yolun ortasından yürüdükten sonra kenara çekilir yüzünü arabaya çevirir ve hiddetle söylenirdi.
O da beni gördü. “Beni kahveye kadar götür be,” dedi yumuşak bir sesle. Kahve olduğumuz yerden
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu (TOSFED) Yönetim Kurulu Başkanı Mümtaz Tahincioğlu hakkında “görevi kötüye kullanmak” iddiasıyla dava açtı. Tahincioğlu gelecek 7 Mart’ta yargıç önüne çıkacak.
Savcının iddianamesi, Tahincioğlu’ndan başka federasyonla ilişkili dört kişiyi daha kapsıyor. Bu kişiler Yönetim Kurulu üyesi Doğan Ekmekçi, eski Genel Sekreter Banu Başeren, Spor Komitesi Başkanı Metin Çeker ve Federasyon Mali Danışmanı Metin Yıldız’dır. Dün konuştuğum Tahincioğlu yorum yapmak istemedi.
“Bize daha bir bildiri yok. İddianameyi görmedik. Bir şey söylemek doğru olmaz,” dedi.
Savcılıkla beraber Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı da, geçen yıla kadar Formula Bir’in Türkiye ayağını düzenleyen TOSFED ile iddiaları araştırmaya başlamıştı. Ancak aradan bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen rapor ortaya çıkmadı.
Bir zamanlar Türkiye’de Devlet Güvenlik Mahkemeleri vardı. Bu mahkemeler terör suçlarına vesaire bakan özel yetkili mahkemelerdi.
Bir gün Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne bir baş savcı seçilmesi gerekti.
Saadettin Tantan İçişleri Bakanı, Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı idi. Tantan, Türk’e favori aday olan savcının “karanlık işleri” olduğunu bildirdi.
Türk bu bilgiyi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na aktardı.
Kadınlar doğurganlıkları üzerinde denetim hakkı elde ettikten sonra gelişmiş ülkelerde dört şey meydana geldi (diye okudum geçen gün bir yabancı yayında).
* Doğum oranı düştü.
* Kadınlar ilk doğumlarını daha ileri yaşlarda yapmaya başladı.
* Çalışan kadın sayısı arttı.
* Kadınlarda değişik yaşam tarzları görülmeye başladı. Örneğin tek başına veya çift olarak ama çocuksuz yaşamak gibi.
Aynı eğilimler, insanların içinde kaybolup, istediklerini nispeten daha korkusuz yapabilecekleri şehirlerden başlayarak, Türkiye’ye de yayılmaya başladı.
Bizde de eğilim kadınların daha bağımsız hareket etmesi yönündedir. Koca ve aile boyunduruğundan sıyrılmaktır. Canı istediği zaman doğurmak veya doğurmamayı seçmektir. Ekonomik gelişmenin, şehirleşmenin, eğitimin, modernleşmenin kaçınılmaz sonucudur bunlar.
Ozanköy On binlerce, yüz binlerce yıl önce kedi adında, zeki ama tembel, bir hayvan varmış.
Av peşinde koşmaktan yorulmuş, bezmiş. “Bu hayat zor. Çalışıp beni doyuracak bir aptal bulmalıyım,” demiş.
Bütün dünyayı dolaşmış. Hayvanları teker teker izlemeye, onu besleyecek bir yaratık aramaya koyulmuş.
Süngerler. Sürüngenler. Gerçek dokusu olmayanlar. Gerçek dokusu olanlar. Radial simetrililer. Bilateral simetrililer. Kafatassızlar. Gerçek kafataslılar. Yarı sırtipliler. Tulumlular. Olumlular.
Eski Yunan’da çok akıllı adam vardı. İlk feylesoflardı bunlar. Ve galiba, söylenmesi gereken en önemli şeylerin çoğunu söylediler.
Şimdi felsefe, modern klasik müzik gibi, çok az kişinin anladığı bir hal aldı. Önemsizleşti.
Eski Yunan’da, 2600 yıl kadar önce başladığında ise, birçok kişinin anladığı ve paylaştığı bilgi arayışı ve sevgisi idi. Bir öğreti ve diyalogdu. Filozof “bilgi seven kişi” idi.
Felsefenin başlaması ve Sokrat, Plato ve Aristo dönemlerinde en üste ulaşması ile eski Yunan demokrasisi ile aşağı yukarı eşzamanlıdır.
Demokrasi eski Yunan’da filizlendiği için felsefe orada başladı.
Demokrasi insanlık tarihinde belki de ilk defa özgür düşünmeyi mümkün kıldı. Atina’da ve diğer şehir demokrasilerinde düşünürlerin, düşüncelerini, herhangi bir despotun ideolojisine veya keyfine göre ayar etmek ya da etmeyerek canlarından veya özgürlüklerinden olmak gibi bir dertleri yoktu.
Bir ikinci neden eski Yunan’ın tanrısız bir yer olmasıydı. Daha doğrusu birçok tanrı vardı ama bunlar insanın biraz daha gelişmiş modeli idiler. Daha sonra, tek tanrılı dinlerin getirdiği yasaklar ve günahlar kataloğu yoktu. Kısıtlayıcı ve cezalandırıcı bir ruhban sınıfı da.
Ana rahmindeki varlık “kişi” mi? Kişi ise, bu özelliği hamileliğin hangi haftasında kazanır... Ve yasaların güvence altına aldığı yaşama hakkını elde eder... Ve öldürülmesi, herhangi bir yaştaki insanın katledilmesi gibi, cinayet sayılır?
Hamilelik uzun bir süreçtir. Yumurta ile tohumun birleştiği anda, hamileliğin ilk saniyesinde başlar, dokuzuncu ayın sonunda, çocuğun doğumu ile sona erer. Bu sürecin neresinde “kişi” olunur? Örneğin kalbi daha gelişmemişken, beyni yokken bebek “kişi” sayılmalı mıdır, sayılmamalı mıdır?
Bu soruların cevabını ayrı ayrı her insan mı vermelidir? Yani, eşim hamile kalırsa, kürtaja ben ve o mu karar vermeliyiz?
Yoksa örneğin devlet veya kimin ne düşündüğünü umursamayan Erdoğan gibi muhafazakâr veya dinci liderler mi?
Kişiye ait bir özgürlük
Zina evlilik kadar eskidir, kürtaj da hamilelik kadar. Ne biri ne diğeri yasalar ve yasaklarla ortadan kaldırılamaz.
Kürtaj cinayettir, dedi Başbakan.
Konu biraz incelenince, kürtajı yasaklamanın da cinayet olduğu ortaya çıkıyor.
Kürtaj, bebek, tek başına yaşayabilecek büyüklüğe erişmeden ana rahminden alınarak, hamileliğin sona erdirilmesidir. Eğer bu operasyon bebeğe yönelik cinayetse, kürtajı yasaklamak anneye yönelik cinayettir.
Şöyle:
Bir tahmine göre, dünyada her yıl 44 milyon kadın kürtaj yaptırıyor. Bu kürtajların neredeyse yarısı yasadışıdır. Yasadışı kürtajların neredeyse tamamı kalkınmakta olan ülkelerde yapılmaktadır.