Bir zamanlar Türkiye’de Devlet Güvenlik Mahkemeleri vardı. Bu mahkemeler terör suçlarına vesaire bakan özel yetkili mahkemelerdi.
Bir gün Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne bir baş savcı seçilmesi gerekti.
Saadettin Tantan İçişleri Bakanı, Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı idi. Tantan, Türk’e favori aday olan savcının “karanlık işleri” olduğunu bildirdi.
Türk bu bilgiyi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na aktardı.
Kurul, aldırmayıp, karanlık işleri olduğu saptanan savcıyı oy çoğunluğuyla Devlet Güvenlik Mahkemesi Baş Savcısı seçti.
Kısa bir süre sonra Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde bir araba kazası meydana geldi. Arabadan bir sağ diğeri ölü iki kişi çıktı. Sağ kişi savcı, ölü kişi, bir mafya tipi idi.
Kimin kim olduğu ortaya çıkınca büyük bir skandal patlak verdi.
Bir süre sonra, “Durdurun Adaleti İnecek Var” başlığıyla bir yazı yazdım şu soruları sordum:
* Savcıya oy verenler neden istifa ettirilmedi veya kovulmadı?
* Savcının karanlık işleri ne idi?
* Savcı karanlık işlerini tek başına yürütüyor olmayacağına göre, onunla işbirliği yapan savcı ve yargıçlar kim?
* Karanlık işler ile uğraşan bir savcının geçmişte savcılığını yaptığı davaların geçerliliği nedir? Beraatını istediği kişiler gerçekten masum, mahkzm ettirdiği kişiler gerçekten suçlu muydu?
* Hazırladığı ya da hazırlattığı iddianameler ne kadar geçerli? Adalet Bakanlığı bu ve bunun gibi sorulara kulağını tıkadı ve skandalın üstünü kapattı.
Beni de yargıya hakaret etti iddiasıyla, yedi yıl hapis istemiyle ağır cezaya havale etti.
Fazıl Say’ın Müslümanlığa hakaret etti diye hakkında dava açıldığını duyunca bu olay aklıma geldi.
Hakaret davaları az gelişmiş, hukuk devleti özelliğini kazanmamış ülkelerin çok sevilen suçlarından biridir. Neyin hakaret olduğu o kadar müphemdir ki, isterseniz, hakaret ediyor diye rejimin sevmediği veya düşman addettiği herkesi cezalandırabilirsiniz.
Benden 11 yıl sonra, sıra dünya çapında bir virtüöz ve besteci olan Fazıl Say’a geldi.
Fazla dert etmesin. Burası herkesin “potansiyel bir sanık” olduğu Türkiye. Kim kafasını surların üzerine çıkarma cesaretini gösterirse eninde sonunda bir yargı oku yer. Bir tür sünnet olmak gibi bir şey.
Öyküm şöyle bitiyor: Karanlık işleri olduğu iddia edilen savcı, sessiz sedasız, taşrada bir mahkemeye tayin edildi. Kısa bir süre sonra devlet hizmetinden ayrıldı ve bugün hâlâ Ankara’da faal olan bir hukuk bürosu çalıştırıyor.
Ben de, her nasılsa, 45 yıldır hapisten sıyıra sıyıra bugüne kadar geldim ve size bunları anlatıyorum.