Diyojen Büyük İskender’e ne dedi?

26 Mayıs 2012

Feylesoflar arasında herhalde en tanınmış olanlardan biri Diyojen’dir (MÖ 404-323).
Herkes onun bir küp içinde yaşadığını, “Dile benden ne dilersin,” diyen Büyük İskender’e “Gölge etme başka ihsan istemem,” dediğini bilir. Gündüz vakti elinde lamba “Dürüst adam” aradığını da.
Ancak, her iki söz de doğru değil.
Büyük İskender, feylesofların en eksantrik ve en esprilerinden biri olan çulsuz Diyojen’e hayrandı. “İskender olmasaydım, Diyojen olmak isterdim,” dediği yazılıyor.
Diyojen için yoksunluk, aza kanaat, tevazu üst meziyetlerdi. “En çoğa sahip olan en az ile mutlu olandır,” derdi. Ve “Hiçbir şey istememek tanrıların ayrıcalığıdır, az şey istemek tanrıya yakın olanların.”
Bu nedenle, İskender’in iltifatına iltifatla cevap vermemiş, “Diyojen olmasaydım İskender olmak isterdim,” dememiştir, kesinlikle.
İskender önüne dikildiğinde söylediği de şu imiş: “Sizden istediğim tek şey kenara çekilmenizdir. Bunu yaparsanız güneşime mani olmazsınız ve bana vermeniz mümkün olmayanı benden almazsınız.”

Yazının Devamı

Tadilat nedeniyle kapalıyız

25 Mayıs 2012

1998’de, Dinç Bilgin, sahibi olduğu Yeni Yüzyıl gazetesini müteahhitlikten milyoner olan Korkmaz Yiğit’e sattı.

Yiğit gazeteyi devralamadan hapse atıldı. Yeni Yüzyıl patronsuz kaldı. İki ay kadar bir zaman elleri arkasına bağlı olmadan patronsuz, sansürsüz gazetecilik yapmanın tadını çıkardık.

Ve Türk bankacılık tarihindeki en büyük organize para kaçırma operasyonunun perde arkasını ortaya çıkardık.

Bana bunu dün sevgili dostum, gazeteci Kerem Çalışkan hatırlattı.

Olay siyaset, bürokrasi, mafya, istihbarat ittifakının Türkiye’yi dibe ittiği, Atilla Karaosmanoğlu’nun sözleri ile “Türk ekonomisinin AIDS’li bir hastaya benzediği,” rezil, Çillerli Yılmazlı yıllarda meydana geldi.

İş Bankası, yönetim kurulu kararı ile, 1995’te adı sanı duyulmamış, asker kaçağı, kredibilitesi sıfır bir işadamına 150 milyon dolar kredi verdi.

Ortaya çıkaranlar cezalandırıldı

Yazının Devamı

Her şey değişiyor ama aynı kalıyor

24 Mayıs 2012

Aslında AKP’yi ve onunla beraber yükselen Fethullah Gülen cemaatini anlamak zor değil.

Atatürk tarafından kurulan düzen, dini, rejimin sınır bölgelerine itti ve birçok

sofuyu ezdi.

Gülen’in 1970’lerde Milliyet yayınlarından çıkan otobiyografisi Türkiye’de basılan en içten ve açık anı kitaplarından biridir. Hoca sıkıyönetim dönemlerinde itilip kakıldığını, özgürlüğünün kısıtlandığını anlatıyor. Zorunlu askerliğini yaparken, iki yıl, hiç karavanadan yemedi, dışarıdan aş getiremezse aç kaldı.

Erdoğan da Ziya Gökalp’in bir şiirini okuduğu için İstanbul belediye başkanlığından alındı ve hapse atıldı. Bu deneyimin onda yarattığı hınç ve içerlemeyi hiçbir zaman unutmayacağı kızgın konuşmalarına tekrar tekrar konu olmasından anlaşılıyor.

Rövanşı oynuyoruz

Cumhurbaşkanı Gül’den mahalle imamlarına, dindar kampa mensup birçok kişide benzer tatsız anılar var.

Yazının Devamı

Ben bir barometreyim

23 Mayıs 2012

Geçen gün, aylak düşünme anlarımın birinde, nereden aklıma geldiyse, gelecek ay gazetecilikte kırk beşinci yılımı tamamlayacağımı hesapladım.

Yanımdaki arkadaşıma bunu söylediğimde “Kutlayalım,” dedi.

“Kutlamalı mı, yas mı tutmalı, bilmiyorum,” dedim.

“Neden yas tutacaksın?”

“Çünkü hiç rahat gazetecilik yapamadım. Kırk beş yıl boyunca bu hiç değişmedi. İlk gün nasılsa bugün de öyle.”

Yıllar beni bir basın barometresi yaptı.

Ve bu barometre 1967’den bu yana Türkiye’de basın özgürlüğünün ilerlemediğini gösteriyor. İnönü, Demirel, Ecevit, Erbakan, Çiller, Yılmaz, Erdoğan, Asker... Kim iktidarda olursa olsun basın özgür olmadı.

Değişik dönemlerde özgür olmamanın şekli değişti, özü aynı kaldı.

Yazının Devamı

Fil ayağı ağacının altında

19 Mayıs 2012

Doğa durmadan değişiyor. Taşın üstünde oturmuş, gölgedeki ağaçların arasından gelen esintinin keyfini çıkararak, güneş içindeki tarlayı seyrediyorum.

Çatalköy’den gelen traktörcü, birkaç gün önce, her mayısta yaptığı gibi tarlayı sürdü. Ve her zaman olduğu gibi tarlanın çok taşlı oluğundan şikâyet etti, ondan başka kimsenin bu taşlı tarlada traktörünü risk etmeyeceğini söyledi ve fiyatını yükseltti.

Aslında, evin bahçesini meydana getiren yedi dönümlük bu tarlayı sürdürmek istemiyorum. Ben hiçbir şey ekmiyorum, sağa sola sokuşturulmuş birkaç soğanlı çiçek, aloe vera ve kaktüs dışında. Canı isteyen gelip, kış ve ilkbahar yağmurlarıyla büyüyor. Tohum verip kuruyor. Yürüdüğünüzde iğneli, dikenli tohumlar takılıyor çoraplarınıza, paçalarınıza ve canınızı acıtıyor.

Hiç sürülmese tarladaki çeşitler artacak. En çok çeşit hep sabanın rahatsız etmediği yerlerde olur.

Küre dağlarının kıyısında dolaşırken, yerleşim yerlerinden uzak köy mezarlarındaki bitki çeşitliliğine şaşırmıştım. Köylüler ölülerini gömdükten sonra bir daha geri dönmüyorlardı. Her biri, içinde yürümesi olanaksız birer bitki çılgını yeşilliğe dönüşmüştü. Otların ve kır çiçeklerinin altında, kuş seslerini dinleyerek, yaşlılıktan

Yazının Devamı

Ekonomide reform lafını en son ne zaman duydunuz?

18 Mayıs 2012

AKP iktidarının yaptığı en akıllı işlerden biri -belki de en akıllısı- kendinden önceki hükümetin Uluslararası Para Fonu IMF ile yaptığı anlaşmaya sadık kalması oldu.
AKP’den önce Türkiye derin bir ekonomik krize girmiş, IMF ve Dünya Bankası liderliğinde uluslararası bir operasyonla iflastan kurtulmuştu.
Batılı ülkeler Türkiye’ye kredi verirken, tekrar aynı çukura düşmesini engellemek için Ankara’yı bir dizi reform yapmaya zorladı. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, bankaları zapturapt altına alan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurumu ve en önemlisi, devlet maliyesinin dengede tutulması o günlerin mirasıdır.
AKP seçim kampanyasında IMF ile yapılan anlaşmalara uymayacağını bağırdı. Ama iktidara geldikten kısa bir süre sonra bunu yapmanın olağanüstü akılsız bir iş olacağını anladı ve çark etti. IMF anlaşmalarına harfiyen uydu, anlaşmalar sona erince de kurumla el sıkışarak ayrıldı.
Ekonominin bugün kuzey Akdeniz’deki birçok Avrupa Birliği ülkesini kıskandıracak durumda olmasının nedeni budur. Biz onların yaşamakta olduğunu on yıl önce yaşadık. Acısı çekildi, önlemleri alındı, istikrarsızlık geride bırakıldı.
AKP’nin iktidara gelmesinin de

Yazının Devamı

Bana kötü eğitim sistemi göster sana Müslüman ülke göstereyim

17 Mayıs 2012

Dünyanın her yerinde Müslümanlar Batılılardan geridir. Bunun nedeni yetiştirme tarzı ve eğitimdir.
Yetiştirme tarzından kastım bir çocuğun evde aldığı terbiye ve disiplin, görgü, edindiği hayat görüşü, demokrasi anlayışı, sanat algısı, karşı cinse ve azınlıklara davranış biçimidir.
Eğitimden kastım okullar, öğretmenler ve eğitim yıllarında alınan bilgi, görgü ve dünya görüşünün kalitesidir.
Dünyadaki en iyi mesleki eğitim Almanya’dadır. Burada çocuklar günün bir bölümünü normal ders alarak, diğer bölümünü atölyelerde çalışarak geçirirler. Almanya bu okullar ve küçük aile şirketleri sayesinde dünyanın en büyük ihracatçısı, Avrupa Birliği’nin en güçlü üyesidir.
Finlandiya ana okulu-lise dönemi en iyi eğitim sistemine sahiptir. Refah ve hayat memnuniyeti konusunda üst sıralarda olmasının nedeni hiç olmazsa kısmen budur.
Singapur daha altmış yaşına basmadı. Ama, bu konuda klasik olan İngiltere, ABD, Fransa ve Almanya’yı dışarı tutacak olursak, dünyanın en iyi üniversitelerine sahiptir. Yaşam kalitesi, refah ve istikrar bakımından komşusu Müslüman Malezya’dan fersah fersah ileridedir. Dünyada ilk ona girer.
Müslüman ülkelerin eğitimde başarılı olmuş modelleri uyarlaması

Yazının Devamı

Günah işleme özgürlüğü

16 Mayıs 2012

Geçenlerde New York Times’ta okuduğum bir yazıda “günah

işleme özgürlüğü” diye harika bir deyime rastladım.

Yazıyı Mustafa Akyol adında genç bir gazeteci yazdı. Akyol, kısa bir süre önce, Batı’da basılan ve çok övgü alan Islam Without Extremes, Aşırısız İslam, adlı kitabın yazarıdır.

New York Times’ta çıkan makale, sanırım, kitabın minik bir özetidir ve kanaatimce, uzun zamandan beri Türkiye konusunda dışarıda yazılmış en iyi yazıdır.

Batı uzun yıllar İslam’ın demokrasi ile bağdaşır olup olmadığını tartıştı. Arap Baharı bu tartışmaları geçersizleştirdi. Şimdi, diyor Akyol, başka bir endişe var: Müslüman demokrasiler liberal olabilir mi, yani,

Batı tarzı özgürlüklerin yaşandığı bir düzen oluşturabilir mi?

Ya seçimle iktidara gelen İslamcı partiler, halk desteğini arkalarına alıp, kişisel özgürlükleri kısıtlarlarsa? Örneğin alkol yasağı getirmek veya din değiştirenleri idam etmek gibi. Ya demokrasi özgürlük getirmezse?

Çünkü liberal olmayan demokrasiler de var. Bu demokrasilerde çoğunluğun gücü denetim altında değildir; herkes eşit hak ve özgürlüklere sahip değildir.

Yazının Devamı