Reklamcı Tolga Pamir, 6.5 metrelik yelkenli teknesi ile Atlantik Okyanusu geçiş yarışında dünyanın önde gelen 83 denizcisi ile mücadele ediyor. Küçücük bir tekne ile girilen, çok sıkı kuralları olan okyanus yarışı kadar ilgi çekici bir konu da Pamir’in bu yarışlara katılma öyküsü...
Tolga Pamir şu sıralarda Yakamoz
737 adlı küçücük bir yelkenli tekne ile Mini Transat yarışlarında, Atlantik Okyanusu’nun dev dalgaları ile boğuşuyor. Mini Transat, yelkencilik dünyasının önemli yarışlarından biri... 34 yıl önce başlayan bu yarış iki yılda bir yapılıyor, 80 dolayında tekne katılıyor. Yarışın zorlukları ise hayli fazla...
Tekneler 6.5 metre boyunda olacak. Her teknede bir denizci yarışacak. Yarışa katılacak 80 denizci arasına girmek için ise bir dizi kurs ve sınavdan geçilecek... Yarış Fransa’nın La Rochell şehrinden başlıyor. 1100 deniz mili sonra Portekiz’in Funchal Adası’nda iki günlük mola veriliyor. Ardından hiç durmadan 3 bin 100 millik bir parkurdan sonra Brezilya’nın Salvador de Bahia limanına ulaşılıyor.
Yarışa bu yıl beşi kadın, 83 yelkenci katıldı. Funchal etabı tamamlandı, Tolga Pamir bu etapta 38’inci oldu. Teknelerin, ay sonunda Brezilya’ya ulaşmaları tahmin
Özkan Gülkaynak sekiz metrelik yelkenli teknesi ile dünyayı tek başına dolaştı. Teknesinde hiçbir elektronik alet yoktu. Ne GPS, ne elektronik harita ne de radar... Güneşe, yıldızlara, aya bakarakbir tur atıp geldi. Seyahat sonu yaptığı en güzel iş ise, anıları aktardığı kitabı oldu
Sekstant kullanarak gökyüzünde, güneş, ay ve yıldızlardan rasat alarak dünya üzerindeki yerinizi tespit etmek denizciliğin adrenalini en yüksek yanı... Ulaşmaya çalıştığınız adayı ufukta görmek müthiş bir mutluluk.
Türk denizciliği çok güzel bir kitap kazandı... Temmuz 2006’da İzmir’den yelken basan Özkan Gülkaynak, üç yıl boyunca batıya doğru giderek dünyanın etrafında bir tur atıp 2009 yılında tekrar İzmir’e döndü. Bu süre içerisinde yaşadıklarını, anılarını kaleme aldığı “Özgürlük Hattının Batısına” adlı kitabı da geçtiğimiz günlerde çıktı.
Sevgili Özkan’la Sığacık Marina’da buluşup dünyayı dolaştığı sekiz metrelik Kayıtsız III adlı ahşap yelkenli teknesinde sohbet ettik, dünya seyahati ve kitabı üzerine konuştuk. Özkan’ın seyahatinin, günümüzde yapılan seyahatlerden
farkı, seyahati tek başına yapması ve teknesinde radar, GPS, elektronik harita gibi hiçbir elektronik cihazın
Yaz kampına katılan çok küçük yelkenciler, kurs sonundabir gösteri yarışıyla, kendilerini izlemeye gelen ailelerini selamlıyor.
Daha önce Gökova Körfezi ile ilgili gezilecek yerleri yazarken, özellikle yelkene başlamak isteyenler için Karacasöğüt’teki yelken kulübünü genişçe aktarma sözü vermiştim. Kısmet bu haftaya imiş.
Gökova Yelken Kulübü, Türk denizciliğine geniş yelpazede hizmet veren nadide bir yelken kulübümüz. Adından da anlaşılacağı üzere, sadece Türkiye’nin değil dünyanın cennet köşelerinden Gökova Körfezi’nde Karacasöğüt Koyu’nda yer alıyor. Kulübün konumu, dört mevsim yelken sporu ve yelken eğitimi için uygun bir iklim sunuyor.
Kulüp 2002 yılında Haluk Karamanoğlu ailesi ve denize gönül veren dostları tarafından kuruldu. Karamanoğlu ailesi 1988-1993 yılları arasında dünya turu yapmıştı. O zamanlar henüz küçük 4 yaşında olan Derin ve 13 aylık olan Deniz kardeşler bugün büyüdü, babaları Haluk Karamanoğlu gibi yelken eğitmeni oldular.
Kulüp bünyesinde hem gençler lisanslı yelken sporcusu olarak yetiştiriliyor hem de yaş sınırı olmaksızın büyüklere denizcilik ve yelkencilik kursları veriliyor. Kulübün bugüne kadar yetiştirdiği yelkenci sayısı 800’ü aşmış
Yasemin ve Çetin Akıncı çifti beş yıldızlı otellerde ve kulüplerde caz ve Latin müziği yapıyordu. Denizde yaşamak için bir tekne aldılar. Tekne parasını ödemek için zaman zaman tarz değiştirip düğünlerde göbek havası çaldılar
Meriç Köyatası Akıncı çiftinin teknesine konuk oldu, özel karides yemeğini yedi.
Çoğu kişi denizde yaşayan insanlara imrenerek bakıyor. Denizciler arasında ev, bark, iş ve tekne sahibi olup yaz aylarında denizde dolaşan yüksek gelir grubuna mensup insanlar çoğunlukta...
Karada bir ev bark sahibi olmadan, tüm birikimini içinde yaşayacağı mütevazı bir tekneye yatıran, yılın 12 ayını teknede geçiren, deniz aşkı uğruna mesleğinin daha üst basamaklarını ve daha iyi kazançları bir kenara bırakanlar da var. Bir an önce denize kavuşmak için türlü fedakarlıklara katlanan bu kişiler, esasında denizin nimetlerinden en fazla faydalanan denizciler...
Yasemin-Çetin Akıncı çifti, karada kendilerine sunulan birçok olanağı bırakıp denizde yaşamayı seçen müzisyen bir çift... Ankara’da çok tanınıyor ve beğeniliyorlar. Son iki yıl kış aylarında da Bodrumlu müzikseverlerin, bu yaz da Çeşmelilerin gönüllerini fethettiler.
Çetin Akıncı 26 yıl önce Gazi
Kirlenme ve bilinçsiz balık avcılığı sonucunda denizanaları artıyor. Denizanasının cilde teması halinde ise sağlık sorunları ortaya çıkıyor. Bu gibi durumlarda cildi kaşımak ve tatlı su ile yıkamak çok yanlış...
Bir okurumuzun Gökova’da çektiği bu fotoğraftaki denizanası zehirli türden değil. Ama zararlılarına karşı dikkatli olmalıyız.
Denizlerin sevilmeyen canlılarının başlarında denizanaları gelir. İnsan cildine temas ettiklerinde kuvvetli kaşınma ve alerjiye, nefes darlığına, kas ve kemik ağrılarına, zaman zaman da ağır zehirlenmelere neden olurlar. Denizanalarının olduğu bölgelerde genellikle denizler kirlenmiş demektir.
Geçtiğimiz günlerde Gökova’da dolaşan dikkatli denizci ve okurumuz Sibel Bol, rastladığı denizanalarının fotoğraflarını çekip gönderdi.
Endişe ve merakla soruyor: “Güzelim Gökova kirleniyor mu?”
Fotoğrafları, Türkiye Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk’e gönderdim. Bayram Öztürk şu bilgileri verdi:
Bu mevsim, Gökova’nın en güzel zamanıdır. Tüm yaz boyunca Çeşme mi, Bodrum mu tartışmasının kesin galibi Çeşme iken, bu mevsimde liderlik Bodrum ve çevresine geçer... En güzeli de Gökova’dır. Orada insan, kendini bir başka dünyada hisseder. Ünlü denizcimiz Sadun Boro “Allah, cennetin nasıl bir yer olduğunu tasvir etmek için yeryüzünde Gökova’yı yarattı herhalde” der.
Tecrübeli denizciler bilir. Ama ben, henüz sezonu kapatmayanlar için Bodrum çıkışlı minik bir Gökova turu önereyim. Üstelik tekne kiralarında da bu mevsim düşüş olur.
İlk durak yaygın olarak Çökertme’dir. Ancak bu sezon başında Çökertme’deki iskelelerin belediye tarafından yıkıldığını öğrendim. Yazık olmuş. Önerim, ilk gün biraz uzun yol yaparak Akbük Koyu’nun pırıl pırıl mavi denizinde demirlemektir. Akbük, Gökova termik santralının yer aldığı Ören beldesini geçtikten hemen sonra yer alan, korunaklı bir koydur. Sahildeki restoranın yemekleri lezzetlidir. Koyun dibine gelmeden önce hemen güney batısındaki küçük koylarda demirlemek de caziptir.
Denizciliğe merak saranların en çok sorduğu soru “Bu işe nasıl başlayabilirim?” oluyor. İyi bir denizci olmak için önce denizi sevmek ve denize saygı duyup korkmak gerekir
Yaz dönemi boyunca kıyılarda dolaşan tekneleri görenler ve bu sayfayı okuyup denize heves edenlerden gelen en çok soru, bu işe nasıl başlanacağı ve mali portresi oluyor.
Mali portresi için bir şey söylemek zor. Yerli otomobil fiyatına içinde yaşanabilecek mütevazı bir tekne de alınabilir, değeri milyon dolarları bulan tekne de... Diğer taraftan teknenin bakım ve onarım giderleri vardır. Ayrıca teknenin bir marina ya da balıkçı barınağına bağlanması gerekir. Kimileri de yaz aylarında içinde yaşadıktan sonra, tekneyi daha düşük kiralar ödedikleri yerlerde karaya çekerler. Ancak karadaki yaşamdan bazı fedakârlıklar yapılırsa, teknede yaşamak çok büyük maliyetli bir iş değildir. Hatta karada yaşamaktan daha da ucuzdur. Ama hem teknede yaşamak hem de karadaki hayatı aynen devam ettirmek istiyorsanız ek maliyetlere de katlanmak zorundasınız.
Hiç kimse anasının karnından denizci ya da yelkenci olarak doğmadı. Ben 40-50 yaşından sonra yelkenli tekne sahibi olan ve kullanmayı yeni öğrenen çok
Bazı yerleri yazıp tanınmasına katkıda bulunmaya elim gitmez. Betona teslim olmamış, doğal yapısını korumuş bölgeleri, bir kıskançlıkla kendime ya da benim gibi düşünen deniz ve doğa dostlarına saklama bencilliği değildir bu. Doğa sevgisini içinde hissedenler, mutluluğun ve sevginin paylaşıldıkça çoğalıp büyüdüğünü bilirler.
Ama ne yazık ki, ülkemizde gözü dönmüş öyle bir lobi vardır ki temiz bir deniz, henüz tam keşfedilmemiş bir doğa parçası, orman ve yeşil gördü mü hemen ağaçları kesmeyi, koca koca beton binaları dikmeyi hayal ederler. Genellikle de bu hayallerini başarırlar. Kimi zaman, büyük beton binalarla işgal yerine birkaç ikoncan çıkartması ve sosyete akını yöntemiyle, o güzelim sakin beldeyi doğallıktan uzak, vıcık vıcık bir kültürle perişan ederler. Güzelim Göcek, Türkbükü gibi sakin beldelerin ne hale geldiği bunun en güzel örneklerinden sadece ikisidir.
Üzerine titrediğimiz, gözümüzün bebeği gibi baktığımız yerlerin önemli bir kısmında ise kimi zaman kasten, kimi zaman vurdumduymazlık ve cehalet sonucu orman yangınları çıkar.
Yangın fikrimi değiştirdi
Denizciliğin en keyifli yanı, kirletilmemiş temiz denizlerde yelken yapmak, beton canavarına