Trakya'ya idam...

14 Nisan 1998

       Ergene nehrinin ve kollarının sanayi atıklarıyla giderek bataklığa dönüşmesi, toprağın zehirlenmesi üzerine çevre duyarlılığına sahip kuruluşlar ve Trakya halkı elele verdi. Geçen hafta sonunda "Tertemiz Trakya - Pırıl Pırıl Ergene" mitingi düzenlendi...
       Çevre Bakanı İmren Aykut da mitinge "ilgisiz" kalmamış; kendisi gelemese de (!) Müsteşar Yardımcısı'nı göndermeyi unutmamıştı. Müsteşar Bey (yer yer protesto edilen konuşmasında..) Bakanlığın bu işin peşinde olduğunu; arıtma tesisi kurmayan sanayi tesisleri hakkında işlem yapıldığını anımsattı...
       Ama çok geçmeden... dün... Çorlu'dan Açık Pencere'ye bir faks notu... Yerel basından Erdal Özcan arkadaşımız bildiriyor:
       "Çorlu'da arıtması olmayan 19 fabrikanın kapatılma kararını Çevre Bakanlığı durdurdu. Ergene'yi zehirleyen ve arıtma tesisi olmayan fabrikalar bir bir tespit edilmiş ve Çevre Bakanlığı bu fabrikalara `arıtma yapmaları' için 30 Mart 1998 tarihine kadar süre vermişti. Süre dolmasına rağmen `arıtma' tesisleri kurulmayınca Tekirdağ Valiliği bu fabrikaların

Yazının Devamı

"Baba" horoz!..

5 Nisan 1998

Melih AŞIK

Hep Süleyman Demirel başkaları hakkında fıkra anlatacak değil ya... Aşağıdaki fıkra da Cumhurbaşkanı Demirel hakkında anlatıldı...
Kümesin horozu ihtiyarlamış, artık iş (!) göremez hale gelmiş... Kümesin sahibi de bunun üzerine tutmuş, genç bir horoz satın almış. Genç horoz, mağrur bir edayla adımını kümesten içeriye tam atmış ki, yaşlı horoz önüne çıkmış.
- Bak demiş, artık benim dönemim sona erdi. Bunu ben de kabul ediyorum. Bundan sonra bu kümesin kralı sensin ve benim yerimi sen alacaksın. Gel şu devir - teslim işlemini benim gururumu incitmeden yapalım! Genç horoz, nasıl yani, deyince, yaşlı horoz devam etmiş:
- Seninle yüz metrelik bir yarış yapalım. Nasıl olsa sen kazanacaksın... Ama sonuçta, sen yarışı kazanmış biri olarak bu kümesin başına geçersen tavuklar nezdindeki itibarın daha da artar. Yanıt olumlu olunca yaşlı horoz;
- Ama senden bir ufak ricam daha var, diye ilave etmiş, bana bu yarışta üç - beş metre avans tanıyacaksın. Yani koşuya ben biraz önden başlayacağım. Ve tavukların önünde yarış başlamış. Tam o sırada kümesin sahibi manzarayı görmesin mi? Elindeki tüfeğin tetiğine davranmış;
- Ulan bu horoz sapık çıktı! diyerek genç horozu vurup öldürmüş.
Fıkrayı

Yazının Devamı

Dönüm noktası!

4 Nisan 1998

Melih AŞIK

"Özelleştirmede Bir Dönüm Noktası" başlıklı ilan, geçtiğimiz günlerde gazetelerde yer aldı. Özelleştirme İdaresi'nin verdiği ilana göre, Petrol Ofisi'nin yüzde 51 oranındaki hisseleri, blok satış yöntemi ile özelleştiriliyordu. Yine ilana göre, ihaleye katılmak isteyenlerin, "Gizlilik Anlaşması"nı imzalamaları ve şirket hakkında hazırlanan "Gizli Tanıtım Dokümanı ile İhale Şartnamesi"ni almaları zorunluydu. Bunun için de 10 bin dolar ödemeleri gerekiyordu.
Peki bütün bunların anlamı neydi? Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi (KİGEM) Genel Sekreteri İlter Ertuğrul anlatıyor:
- Özelleştirme İdaresi, ihale şartnamesinde, şirketle ilgili gizli bilgilerin yer aldığını, bunların dışarıya sızmaması için Gizlilik Anlaşması öngörüldüğünü söylüyor. 10 bin dolar da ihaleye katılanların bu sırları dışarıya sızdırmaması için alınıyormuş. Eğer bu sırlar çok önemliyse, bugün bunları ele geçirebilmek için değil 10 bin, 100 bin doları feda edebilecek çok sayıda kişi ve kuruluş var. Daha da önemlisi, 10 bin doları verecek kişi ya da kuruluşun, söz konusu bilgileri dışarıya sızdırması halinde bir yaptırım söz konusu değil. Kaldı ki, Petrol Ofisi'nin İngiliz Mobil şirketine peşkeş

Yazının Devamı

Patlat bi seçim...

3 Nisan 1998

Melih AŞIK

Bazıları sıcak sever... Mesut Bey de zirve seviyor... Koalisyon ortakları canları sıkıldıkça zirve yapıp erken seçimi konuşuyorlar. Mesut Bey zirve yanında patlıcan oturtma, pardon açılış yapmayı ve maça gitmeyi seviyor. Fethullahçı sol, yani Bülent Bey, Mesut Bey'i seviyor. Bunun yanında Baykal'ı suçlamayı seviyor. Hüsamettin Bey espri yapmayı ve iktidarda kalmayı seviyor. Erken seçimden söz edilmesini sevmiyor.
Necmettin Bey ve Tansu Hanım birbirlerini seviyor. Aralarında sebebini kendilerinin de tam bilmedikleri bir yakınlık (zenginlikleri ve bunu izah edememeleri belki de) gözleniyor. Baykal'a gelince... O erken seçim seviyor.
Liderlerin ortak sevgisi koltuk... Ortak korkusu Türkiye'nin meseleleriyle uğraşıp başarısızlığa uğramak... O yüzden Türkiye'nin sorunlarından kaçış için kah zirve, kah erken seçim çağrısı yapıyorlar. Böylece siyasetle ilgilerini sürdürmüş oluyorlar. Dün Tayyar Şafak arkadaşımız yazmıştı: Türkiye son 2,5 yılda 6 Hükümet değiştirmiş. Ne değişti? Partiler dışarıya kapalı kaldıkça... Siyaset 6 partiye kilitli kaldıkça... Kafalar değişmedikçe... Erken seçim (vatandaşı birşeyler değişiyormuş görüntüsüyle bir kez daha aldatmaktan başka) neyi

Yazının Devamı

Kıbrıs satıldı mı?

2 Nisan 1998

Melih AŞIK

AB'nin Kıbrıs Rum Yönetimi ile üyelik görüşmelerini başlatması üzerine Türkiye de Kuzey Kıbrıs'la bütünleşme sürecini başlatırken... Ve bu haberler gazete manşetlerine tırmanırken... Bu konuları çok yakından izleyen Profesör Erol Manisalı telefonda:
- Esas manşet haber Milliyet'in iç sayfalarında kalmış, diyor...
Profesör Manisalı'nın sözünü ettiği, Ahmet Sever arkadaşımızın Brüksel'den verdiği haberde şu cümle dikkati çekiyor:
"İngiliz Dışişleri Bakanı Robin Cook, Türkiye'nin Kıbrıs ile müzakerelerin açılmasını 1995'te kabullendiğini, Gümrük Birliği'nin bu çerçevede gerçekleştiğini öne sürdü..."Hatırlanacaktır... 1995 yılında Tansu Çiller - Murat Karayalçın ikilisinin özellikle Yunan vetosuna karşı ödün verdikleri ve AB - Kıbrıs görüşmelerinin başlamasını kabullendikleri yazılmış... Çiller ve Karayalçın bunu inkar etmişlerdi.
Erol Manisalı telefonda:
- Çiller - Karayalçın ikilisi bu ödünü verdiler... Halkı, hatta kabinedeki bakanları uyuttular. Gümrük Birliği görüşmeleri sürecinde kimi anlaşmalarda Türkiye dolaylı olarak AB - Kıbrıs görüşmelerinin başlamasını kabul etmiştir. O kadar ki.. 6 Mart anlaşmasının imzalandığı gün iki saat arayla AB - Kıbrıs görüşmelerinin de

Yazının Devamı

Sudaki kavga...

1 Nisan 1998

Melih AŞIK

Son 5 yılda İstanbul'un içme suyu ihtiyacının büyük bölümünü karşılayan "pompalı su istasyonları" 18 Ekim 1998'de tümüyle kapatılıyor.
Görünür sebep... Sayıları 3 bini aşan ve (pet ambalajlı sulara oranla) hayli uygun fiyatla satış yapan bu istasyonların bir bölümünün "sağlık koşullarına uygun" vasıfta su satmamaları...
Telefonda okurumuz Rıfat Mertkan, bir soru soruyor:
- Ülkemizdeki sucuk ve salam imalathanelerinin veya şekerli mamul üretenlerin bir bölümünün sağlıklı üretim yapmadığı herkesin malumu... Peki benzer bir gerekçeyle tüm sucukçular, salamcılar, fırınlar kapatılmazken neden su istasyonları kapatılıyor?..
Okurumuz sorunun yanıtını da bizzat veriyor:
- Çünkü su istasyonları, "pet şişedeki 1 litre" su fiyatına "bidonla" su satıyor. O yüzden de pet şişelerle su pazarlayan holdingler iş yapamaz oldu. Şimdi bu kararla holdingleri kurtarmaya çalışıyorlar. Gerçekten "halk sağlığını" düşünerek "kapatma" kararı almış olsalardı "sağlıklı" su satan istasyonları kapsam dışı tutup sadece "sağlıksız" su satan istasyonları kapatmaları gerekirdi.
Konuyu bir su istasyonunun sahibi olan Erdoğan Barım'a soruyoruz. O da aynı fikirde:

Yazının Devamı

Diyalog!

31 Mart 1998

Melih AŞIK

Gözcü gazetesi Ankara temsilcisi Oktay Prim arkadaşımız da sonunda "kitaplı gazeteciler" arasındaki yerini aldı... Oktay'ın "Ankara Tava" köşesindeki yazılarından derlediği "Sevdiğimin Ülkesi" adlı kitaptan birkaç Erdal İnönü öyküsü aktarıyoruz.
O tarihlerde SHP Genel Başkanı olan Erdal İnönü, Adıyaman'ın Besni ilçesinde, kürsüde, iktidarın, vatandaşın anasını nasıl ağlattığına ilişkin nutuk atmaktadır. Kendisini dinlemekte olan ufak - tefek bir vatandaş, kalabalığı yararak öne fırlar ve haykırır:
- Şoför esnafının anasını s...iyorlar!Fizik profesörü İnönü, vatandaşı şu sözlerle onaylar:
- Evet, evet... Dediğin gibi yapıyorlar!..***Erdal İnönü aynı tarzını her yerde korumayı başardı. Örneğin, konuşma yapacak diye Kars'ta öylesine sıkı güvenlik önlemleri alınmıştı ki, alandaki polis sayısı dinleyicilerin neredeyse iki katına ulaşmıştı.
Erdal İnönü kürsüye çıktı ve konuşmasına şöyle başladı:
"Sevgili polis vatandaşlarım..."***Erdal İnönü'nün yurt gezilerinden birinde parti otobüsünün önünü kesen vatandaş bağırmaya başladı:
"Paşanın oğluuuuu!.."İnönü önce sesini çıkarmadı.

Yazının Devamı

Canbaba'ya af...

29 Mart 1998

Melih AŞIK

Şiirlerinden herhangi birine göz attığınızda sıradışı bir adamla, sıra üstü bir şairle karşı karşıya olduğunuzu anlarsınız. Örneğin Cahit Irgat için yazdığı şiiri okuyalım şöyle bir:
"Cahit ki bu hasta düzendesağlıklı bir kanserdihaksızlıklara karşı çoğalan hücrelerdiYorgun develer gibi çöktüğü Dormen şölenlerinde bile"Siz paranızı ben kendi kendimi yerim" derdi.Cahit ki,Azalarak yaşayanlardan değilÇoğalarak ölenlenlerdendi..."Ne güzel şiir değil mi? Can Yücel bu güzellikleri yıllardır yazıyor. Kendini sınırsız bir özgürlüğe adadığı için güzel yazıyor. Özgür yaşıyor. Aklına ve ağzına ne geliyorsa söylüyor. Kimi zaman kendi anasına bile sövüyor. Hayatta en kızılmayacak adamlardan biridir Canbaba... Ama Cumhurbaşkanı ona kızmış... Bir toplantıda Cumhurbaşkanı Demirel'e sözlü hakaret ettiği gerekçesiyle açılan davada önce 2 yıl, Yargıtay'ın cezayı "eksik soruşturma" nedeniyle bozması üzerine bu defa 1 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı. Özür diledi Cumhurbaşkanı'ndan. Kabul görmedi.
Mahkemenin kararını nasıl bulduğunu sorduk:
- Ben de tanıklar göstermiştim. Söz konusu sözü söylemediğime dair... Bu tanıklar dinlenmedi. Dinlenmediği için de temyizin "tevzi-i tahkikat"

Yazının Devamı